
Cüneyt Şaşmaz
Türkiye’nin Suriye’deki Pozisyonu?!
Bugün aslında dündü…
Suriye meselesi, tarihsel karmaşıklıkların ve jeopolitik satranç hamlelerinin kesişim noktasında, adeta bir kor'düğüm.
Çok katmanlı bu krizde, aktörlerin çelişkili hedefleri ve dinamik ittifaklar, durumu daha da karmaşık hale getiriyor.
PYD/YPG, Nusayriler, Dürziler, İsrail ve Türkiye gibi aktörlerin stratejik manevraları, bölgedeki güç dengesini yeniden şekillendiriyor.
Türkiye’nin bu denklemde nasıl bir yol izlemesi gerektiği ve DEM Parti ile ilişkilerin bu bağlamda nasıl yönetilebileceği, hem bölgesel hem de iç politikada kritik bir önem taşıyor.
Öncelikle...
Mevcut durumu ve aktörlerin pozisyonlarını analiz ederek, Türkiye için stratejik bir yol haritası sunalım.
Suriye’deki kaotik ortam, bir satranç tahtası gibi; her hamle, başka bir aktörün pozisyonunu doğrudan etkiliyor.
Bölgedeki temel dinamikleri şöyle özetleyebiliriz:
1. PYD/YPG ve İsrail İlişkisi:
PYD/YPG, Suriye’nin kuzeydoğusunda özerk bir yapı kurma hedefinde.
Türkiye’nin PKK’nın uzantısı olarak gördüğü bu grup, İsrail’in dolaylı desteğiyle (özellikle SDG üzerinden) güç kazanıyor.
İsrail’in bu desteği, Türkiye’nin bölgedeki etkisini dengelemek ve Suriye’yi etnik hatlar üzerinden bölme stratejisinin bir parçası olarak görülüyor.
Misal, bazı kaynaklar, İsrail’in Kürt kantonlarını “koruma” bahanesiyle Suriye’nin kuzeydoğusunda özerk yapılar kurmayı desteklediğini öne sürüyor.
Nitekim…
Bu durum, Türkiye’nin ulusal güvenlik çıkarlarıyla doğrudan çatışıyor.
2. Nusayriler ve Belirsizlik:
Esad rejiminin çöküşüyle, Nusayriler (Aleviler) Şam merkezli yeni yönetimle ya da Rusya ve İran gibi eski müttefiklerle hareket etme eğiliminde.
İsrail’in Nusayrilerle açık bir ittifak arayışına dair somut veri bulunmasa da, İsrail’in kaosu fırsat bilerek azınlık gruplarını kendi lehine kullanma stratejisi göz ardı edilemez.
Hal böyleyken…
Nusayrilerin pozisyonu, daha çok Şam’ın yeni yönetiminin politikalarına ve Rusya’nın etkisine bağlı görünüyor.
3. Dürziler ve İsrail’in Himayesi:
Dürziler, özellikle Süveyda bölgesinde, İsrail’in açık desteğini alıyor.
İsrail, Dürzileri “koruma bölgesi” söylemiyle himaye ederek Suriye’nin güneyinde nüfuzunu artırmayı hedefliyor.
Misal, Dürzi liderlerden bazılarının, Şam’ın silahsızlandırma çağrısına başlangıçta olumlu yanıt verdiği, ancak İsrail’in baskısıyla direnişe geçtiği belirtiliyor.
Yani?!
İsrail, Dürzileri kullanarak Suriye’nin üniter yapısını bozmayı ve Türkiye’nin desteklediği Şam yönetimini zayıflatmayı amaçlıyor.
4. İsrail’in Türkiye Endişesi:
İsrail, Türkiye’nin Suriye’deki artan etkisinden rahatsız.
Özellikle Türkiye’nin yeni Suriye yönetimiyle (HTŞ liderliğinde) kurduğu yakın ilişkiler ve askeri varlığı, İsrail tarafından tehdit olarak algılanıyor.
Financial Times’a göre, İsrail güvenlik çevreleri, Türkiye’nin bölgesel nüfuzunu İran’dan bile daha tehlikeli buluyor.
İsrail’in T4 gibi tesislere yönelik hava saldırıları, Türkiye’ye bir “mesaj” olarak yorumlanıyor.
Demem o ki:
İsrail, Türkiye’nin Suriye’deki hamlelerini dengelemek için hem PYD/YPG’yi hem de Dürzileri kullanıyor.
5. Türkiye’nin Pozisyonu:
Türkiye, Esad sonrası dönemde HTŞ liderliğindeki yeni Suriye yönetimiyle yakın ilişkiler kurdu.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın açıklamaları, Türkiye’nin Suriye’nin yeniden inşasına destek vereceğini ve IŞİD’le mücadelede bölge ülkeleriyle işbirliği yapacağını gösteriyor.
Türkiye, Suriye’de üniter bir devlet yapısını savunuyor ve PYD/YPG’nin özerklik çabalarını engellemeyi hedefliyor.
Ancak, bu pozisyon, İsrail’in tepkisini çekiyor ve bölgesel gerilimi artırıyor.
Nüans?!
Türkiye’nin bu karmaşık denklemde atacağı adımlar, hem bölgesel çıkarlarını koruma hem de iç politikada istikrarı sağlama açısından belirleyici olacak.
“Gideceği yeri bilmeyen kaptana hiçbir rüzgar fayda sağlamaz” sözümüz, stratejik vizyonun önemini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.
İşte Türkiye’nin izlemesi gereken yol:
1. Diplomatik Çabalar:
- Şam ile Derinleştirilmiş İşbirliği:
Türkiye, HTŞ liderliğindeki yeni Suriye yönetimiyle ilişkilerini güçlendirmeli.
Şam’ın PYD/YPG’yi silahsızlandırma ve entegre etme çabalarına destek verilmesi, Türkiye’nin PKK/YPG tehdidini azaltma hedefiyle uyumlu.
Misal, Menbiç ve Tel Rıfat gibi bölgelerde Şam’la koordineli operasyonlar, YPG’nin etkisini kırabilir.
- Uluslararası Destek:
Türkiye, İsrail’in etnik bölünme planlarını boşa çıkarmak için ABD, AB ve Rusya ile diplomatik baskı oluşturabilir.
Batı ülkelerinin çoğu, Dürzilerin ayrı bir silahlı grup olarak kalmasını desteklemiyor; bu, Türkiye için bir fırsat.
Demem şu ki:
Türkiye, uluslararası platformlarda Şam’ın egemenliğini savunarak İsrail’in hamlelerini sınırlandırabilir.
- Rusya ve İran ile Koordinasyon:
Her ne kadar bu iki aktörle ilişkiler karmaşık olsa da, İsrail’in Suriye’deki nüfuzunu sınırlamak için sınırlı bir işbirliği yapılabilir.
Rusya’nın Tarsus ve Hmeymim üsleri, İsrail’e karşı denge unsuru olabilir.
2. Askeri ve Güvenlik Stratejisi:
- YPG’ye Karşı Koordineli Operasyonlar:
Türkiye, YPG’nin özerklik çabalarını engellemek için askeri operasyonlarını sürdürmeli, ancak bunu Şam’la koordineli yapmalı.
Bu, operasyonların meşruiyetini artırır ve uluslararası eleştirileri azaltır.
- İsrail ile Çatışmasızlık:
Hakan Fidan’ın vurguladığı gibi, Türkiye, İsrail ile doğrudan çatışmaktan kaçınmalı.
Bunun yerine, BM ve AB gibi platformlarda İsrail’in Suriye’deki hamlelerini kınayarak dolaylı baskı uygulanabilir.
- Suriye Milli Ordusu’nun Güçlendirilmesi:
Türkiye destekli SMO’nun kapasitesi artırılarak, HTŞ ve Şam yönetimiyle entegrasyon sağlanabilir.
Bu, YPG’ye karşı sahada daha etkili bir güç oluşturur.
3. Bölgesel İstikrar ve İnsani Diplomasi:
- Mülteci Sorunu:
Suriye’deki istikrarsızlık, yeni bir mülteci dalgasını tetikleyebilir.
Türkiye, Suriye’nin yeniden inşasına katkıda bulunarak (inşaat, altyapı, eğitim) hem insani bir rol üstlenebilir hem de mülteci akınını önleyebilir.
Bu, iç politikada da destek bulur.
- Azınlıklarla Diyalog:
Türkiye, Dürziler ve diğer azınlıklarla doğrudan diyalog kurarak İsrail’in bu gruplar üzerindeki etkisini azaltabilir.
Misal, Dürzi liderlerle görüşmeler yapılarak, Şam’ın silahsızlandırma politikalarına destek vermeleri teşvik edilebilir.
Hal böyleyken…
DEM Parti’nin Suriye meselesindeki pozisyonu, PYD/YPG ile ideolojik yakınlığı nedeniyle Türkiye’nin ulusal güvenlik politikalarıyla çelişiyor.
DEM’in İsrail’e yönelik eleştirileri, iç politikada hükümete baskı oluştururken, YPG’yi dolaylı olarak savunan söylemleri, çelişkili bir tablo yaratıyor.
Bu durum, Türkiye’nin Suriye’deki hedefleriyle ters düşüyor.
DEM ile Strateji:
- Diyalog ve Denge:
DEM Parti ile ilişkiler tamamen koparılmamalı, ancak ulusal güvenliği merkeze alan bir diyalog sürdürülmeli.
DEM’in Kürt seçmen tabanını temsil ettiği gerçeği, iç barış için diyalog kanallarının açık tutulmasını gerektiriyor.
- Kırmızı Çizgiler:
Türkiye, DEM’in YPG’ye verdiği örtülü desteği tolere etmeyeceğini net bir şekilde göstermeli.
DEM’in İsrail karşıtı söylemlerinin, YPG’nin İsrail’le işbirliğiyle çeliştiği kamuoyunda vurgulanabilir.
- Toplumsal Uzlaşı:
DEM’in önerdiği gibi, İsrail’le ilişkilerin araştırılması için TBMM’de bir komisyon kurulması fikri değerlendirilebilir, ancak bu, Suriye’deki stratejik hedefleri gölgelememeli.
Hulasa:
Her kararın bir faturası var.
Türkiye’nin Suriye politikası, hem bölgesel hem de iç politikada maliyetler doğurabilir:
- İsrail’le Gerilim:
İsrail’in Suriye’deki hamlelerine karşı sert bir duruş, ekonomik ve diplomatik ilişkileri zedeleyebilir.
2022’de 8,91 milyar dolar olan ticaret hacmi, bu gerilimin ekonomik maliyetini gösteriyor.
- YPG ile Mücadele:
YPG’ye karşı operasyonlar, ABD ve İsrail’le gerilimi artırabilir, ancak bu, Türkiye’nin ulusal güvenliği için vazgeçilmez.
- İç Politika:
DEM Parti ile sert bir tutum, Kürt seçmenlerde tepki yaratabilir, ancak YPG’ye karşı net duruş, geniş toplum kesimlerinde destek bulabilir.
Netice:
Türkiye, Suriye’de üniter bir yapıyı destekleyerek, Şam yönetimiyle işbirliğini derinleştirmeli ve İsrail’in etnik-dini grupları kullanarak ülkeyi bölme planlarını diplomatik ve askeri yollarla boşa çıkarmalı.
DEM Parti ile ilişkilerde, ulusal güvenliği merkeze alan bir diyalog sürdürülmeli, ancak YPG’ye destek veren söylemlere karşı net bir duruş sergilenmeli.
Ezcümle:
Türkiye’nin başarısı, sahada ve masada rasyonel, kararlı ve çok yönlü bir stratejiye bağlı.
Bu karmaşık denklemde, stratejik vizyon ve sabır, Türkiye’yi hedefine ulaştıracak en güçlü rüzgar olacaktır.
Cüneyt Şaşmaz
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.