Sadullah Özcan

Sadullah Özcan

ABD’nin telaşının perde arkası

Ortada bir rahip var. Sıradan bir isim gibi görünüyor. 1994 yılından bu yana 25 yıldır Türkiye’de. Bu rahibi sıradan olmaktan çıkaran özelliği Boston merkezli Evanjelist Misyoner hareketin elemanı olması. Evanjelist misyoner hareketi Osmanlı topraklarında 1818’den 1908’e kadar yaptıkları ve başardıklarını Pazar günkü yazımızda dile getirmiştik. ABD Misyoner Heyetinin Osmanlı topraklarındaki faaliyetleri sırasında Harput ABD Koleji Müdürlüğü, İstanbul temsilciliği ve Heyetin Boston’daki Genel Sekreterliğini de yapan James L.Barton’in yazdığı hatıralardan aktararak. James L. Barton’la ilgili google’de bir tarama yaparsanız sadece Boston Merkezli bir ABD Misyoner Heyetinin Genel Sekreteri olmadığını çok rahatlıkla görürsünüz. Osmanlının parçalanmasında çok etkin olan Bulgarların, Yunanlıların, Arnavutların, Ermenilerin beyin takımlarının bu Misyonerlik Heyeti’nin açtığı okullarda yetiştirildiğini çok iyi görürsünüz.  Daha da ileriye giderek Lozan görüşmelerinde ABD’yi temsilen bulunduğunu da. Bugün Ermenilere soykırım uygulandığı sözde iddialarına belge diye gösterilen tek dayanak James L. Barton’un sunduklarından başkası değildir.

Onun için Rahip deyip geçemeyiz.  Bu nedenle rahibin 25 yıldır neler yaptığı, Türkiye’de kimlerle ve hangi konularda temas kurduğu önemli. Bölgede açtığı kiliselerde dâhil. Masum dini çalışmaların çok ötesinde planın parçaları görülüyor. Rahip olayı ön plana çıkınca gölgede kaldı. Adnan Hoca ve kediciklerinin geçmişlerine iyi bakınız. Ağırlıklı yabancı kökenli kolej ve üniversitelerden mezundur. Bu durum akla 200 yıldır devam eden ABD Misyonerlik hareketinin Cumhuriyet sonrası kılık değiştirerek karşımıza çıktığını gösteriyor. Bunun içinde en önemli propaganda yöntemi toplumun yabancı dil hassasiyeti ve okulların kalitesi algısı. Şunu unutmamak gerek Osmanlı döneminde açılan binin üzerinde faaliyet gösteren okullarda yetişenler ve bunların torunları kimlerdir? Bu okullarda yetişenlerin dışarı ile irtibatları hangi derecededir? ABD’nin misyoner hareket üzerinden yaptığı faaliyetleri sadece dini açıdan bakarsak yanılırız. Sosyal, ekonomik, kültürel, ticari taraflarındaki etkinlikleri daha güçlü olduğu bilinmelidir. 

Şu an rahip olayı devletlerarası krizin ötesine geçti. ABD’nin tepkileri adalet arayışının çok ötesinde. ABD çok büyük telaşa düşmüş, hata üstüne hata yapar bir görünüm sergiliyor. Dünyada bu olaydan dolayı bıraktığı algının kendisi için daha da yıkıcı olacağını bile anlamaktan aciz görüntüsü var. ABD’nin bir rahip için takındığı tavır ve uyguladığı yaptırımlara bakılırsa Türkiye bir rahibin faaliyetlerinin ötesinde çok önemli kozlar elde etmiş. Bizde devlet ketumdur. Ketumluğu toplumsal algıyı yönetmede bazen zaaf oluşturur. Aslında toplumsal algı rahip konusunda ABD’nin tutumundan önce aleyhimize idi. Fakat Adalet Bakanı ve İçişleri Bakanı hakkındaki yaptırımlar sonrası ABD rahip konusundaki masumiyetini tamamen kaybetti. Afrin Harekâtı sırasında ABD’nin takındığı tavır ile toplumsal algının tamamen değiştiği görülmüştü. Şimdi bu algı ABD aleyhine tamamen perçinleniyor. 

Enteresan bir durum ortaya çıktı. ABD iki yıldır Türkiye’de başarısız darbe girişiminin suçlularını iade konusunda bir adım dahi atmazken aksine bu darbe girişiminin içinde olduğu iddiası bulunan rahip konusunda takındığı tavır toplumunda dünyanın da dikkatinden kaçmıyor. 

Şu kesinlik kazanıyor; rahip olayının altında başka şeyler var. Türkiye bütün bilgilere sahip. Eğer bu bilgiler dünya kamuoyuna yansırsa ABD çok zor durumda kalacak. O nedenle ABD Türkiye ile pazarlık için bütün kozlarını ortaya koyuyor. İsrail ve ABD’nin İran’a yönelik başlatacakları operasyondan bile vazgeçmelerine neden olacak durumlar orta çıktıysa gerçekten ABD çok zor durumda. 

Şimdi sen bir ülkede darbe girişiminde bulunan FETÖ konusunda iade için hiçbir faaliyette bulunmayacaksın, korumaya kollamaya devam edeceksin, sonra sıradan bir rahip için yaptırım kararı alacaksın. Bu aklın ve hayalin alacağı bir tavır değildir. Parasını ödediğin F35’lerin teslimatını iptal edeceksin. Tüm bunları ne Adalet Bakanlığın, ne Dışişleri Bakanlığın aracılığı ile değil direk Hazine Bakanlığın vasıtası ile yapacaksınız. Bu yaptırımlar birde 3-4 gün önce İran konusunda Hazine Bakanlıkları arasındaki heyetler arası görüşmeler yaptığın Türkiye’ye karşı yapacaksın.

ABD’nin takındığı her tavır sonrası ne hikmetse Türkiye’de bazı kesimler ekonomide kriz beklentilerine kapılıyor. Dövizdeki dalgalanmalardan medet umulur hale geliyor. Sizce de ABD Hazine Bakanlığı’nın Türkiye’nin İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanı hakkında yaptırım kararı alması çok garip değil mi? Niye İçişleri Bakanı, niye Adalet Bakanı. ABD’nin tavrı adalet arayışı için değil. ABD’nin tavrı daha farklı. ABD, Hazine Bakanlığını yaptırımlar için devreye koyduysa o zaman ekonomik çıkarlar konusunda Türkiye ayağına gerçekten güçlü bastığını gösteriyor. Bu durumu daha önce Rıza Zarraf olayında gördük. Bu olayda da ABD Hazine Bakanlığı taraftı. Zarraf ile anlaşanları da onlar yaptı. Unutulmasın Rıza Zarraf İran’ın değil ABD’nin elemanıydı. CİA’nın Türkiye’de ekonomik operasyonu için kullandığı bir eleman. Şimdi yine Hazine Bakanlığı devrede olduğuna göre Rahip olayı ile ABD Türkiye’yi ekonomi alanında masaya oturtmayı hedefliyor. Bu sütunda kaleme aldığımız “Türkiye’nin ‘Altın vuruşu’ tamam” yazımızı hatırlayın. Orada Türkiye’nin altın rezervi konusunda gerçekleştirdiği altın operasyonu ile “ABD şoka girdi” demiştik. 

Tüm bunlar birleşince Rahip olayının ABD için bir rahipten öte olduğu görülecektir. 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar