Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

NEVRÛZ BAYRAMI’NDA METAVERSE MÜJDESİ(!)

“Evvel yoğ idi, işbu rivâyet yeni çıktı” diyen Ziyâ Paşa’ya rahmet olsun. Evvel olmayan, son yıllarda ortaya çıkan bir rivâyet yüzünden Türk kültürü, henüz sonuçları tam ortaya çıkmayan ağır bir darbe aldı. Önce özbeöz Türk geleneği olan Nevruz, diğer adıyla “yenigün” bayramı, bir PKK isyanı olarak algılatıldı. Arkasından, Noel zamanı gelince nardugan diye hem coğrâfî hem târihî bir yalan uyduruldu. Türkler, eskiden 21 Aralık’ı yılbaşı kabul eder, kutlama yaparlarmış. Yok böyle bir şey! Türk milleti aptal mı ki kış geldi diye kutlama yapsın? Bu yalan, dinler arası dialog denilen tuzağın, kültürler arası dialog şeklidir.

Önce, profesör olmadığı hâlde profesör olarak tanıtılan Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, bu fikri ortaya attı. Hem Türk kültürü uzmanı hem de gerçek profesör olan Ahmet Taşağıl, Türklerin nardugan diye bir geleneği olmadığını açıkladığı hâlde dinleyen yok. Yılbaşı gelince batılı filmlerde gördükleri gibi çam süslemek isteyen ama bir yandan da “acaba?” diyen insanımıza, “Bak aslında bu noel senin! Hristiyanlar senden aldı. Sâhip çık!” dayatması, ince ince yapıldı. Maalesef bu yalana, Türk kültürü adına sâhip çıkanlar oldu.

İsteyen, istediğini, istediği zaman kutlasın; istediği ağacı süslesin ama buna, Türk kültürünü âlet etmesin! Barış, kardeşlik, bahar bayramı olan, Türk dünyâsını ve ülkemiz insanını birleştiren Nevrûz Bayramı’nı 21 Aralık’ta kutlamaya kalkanlara ve PKK geleneği gibi göstermeye çalışanlara karşı uyanık olalım.

Nevrûz’un coğrâfî ve târihî anlamını, bilmeyenler için kısaca açıklamak istiyorum.

Yılda iki kere, 21 Mart ve 23 Eylül’de, güneş ışınları ekvatora dik olarak düşer. Buna ekinoks denir. 21 Mart ekinoksu, kuzey yarımküreye baharı getirir. Günler uzamaya, havalar ısınmaya başlar. Orta Asya’da 21 Mart’a “yenigün” denirdi. Batıya gelince aynı anlama gelen nevrûz kelimesi, dilimize girdi.

Nevrûz, baharın kışa, gündüzün geceye zaferidir. Bu zafer, binlerce yıldır muhtelif milletlerce bayram olarak kutlanmaktadır. Türkler, yenigünü, hem toprağın hem insanın dirilişi olarak görürdü. Ergenekon’dan çıkış, baharda gerçekleşti. Bu yüzden baharın başlangıcı, târih boyunca devletimizin ve milletimizin hayâtında önemli bir yer tuttu. Bilinen ilk takvimimiz olan On İki Hayvanlı Takvim’de ve Selçuklular döneminde Sultan Celâleddin Melikşah’ın hazırlattığı Celâlî Takvimi’nde yılın başlangıcı 21 Mart’tır. Rûmî Takvim’deki 13 günlük fark sebebiyle, “mart dokuzu” kullanımı, Anadolu’da hâlen çok yaygındır.

İslâm öncesi gelenek olduğu için Nevruz Bayramı’na mesâfeli olanlara, Kânûnî gibi bir pâdişâha, “Haram nesne, fetvâ ile helâl olmaz” diyecek kadar ilim haysiyeti olan Ebussuud Efendi’nin şu fetvâsını hatırlatayım:

“Mes'ele: Nevrûz gününde zeyd-i müslîm eyü(iyi) libaslarını giyüp, yiyip içse, yârânlarıyla sahrâya gitse esm (günâh) lâzım gelir mi?
Cevâb: Nesne lâzım gelmez. Nevrûz, Mecûsî değildir. Nevrûz sultânîdir.”

Osmanlı Devleti’nde Nevrûz, hem sarayda hem sarayın dışında bir bayram havasında kutlanırdı. Bugüne has tatlısı, hediyesi ve şiiri vardı. Hepsinin ortak adı nevrûziyye idi. Nevrûz kutlamaları, günler öncesinden başlardı. 21 Mart’tan önceki üç cuma günü, kuruyemiş bayramıydı. Baharın gelişiyle tâzelerinin çıkacağı düşünülerek eski kuruyemişler tüketilirdi. Bu sâdece eğlence değil, iktisâdî bir tedbirdi. Nevrûz, yeniçeriler arasında da kutlanırdı. Yeniçeri ağası, devlet ricâlinin de katıldığı bir yemek verirdi.

Bektâşîler arasında Nevrûz; Hz. Ali’nin doğum günü, Hz. Fâtıma ile nikâh günü ve Peygamberimizin nübüvvet günü olarak kabul edilir; büyük bayram olarak kutlanırdı. Sabah, nevrûz erkânı icrâ edilir; kırlara, bahçelere çıkılırdı. Nevrûziyyeler okunur, nefesler söylenir, samah yapılırdı. Gece ise meydan açılır ve yeni isteklilere “nasib” verilirdi. Mevlevîler ise selâm kelimesiyle başlayan yedi âyeti, yerli siyah mürekkeb ve Kerbelâ cevheriyle kâğıda yazıp bir kaba konurdu. Kaba süt dökülerek yazı karıştırılır ve eritilirdi. Bâzen içine birazcık da lohusa şerbeti katılarak rengi pembeleştirilir; duâlarla içilirdi.

Anadolu’da bâzı yerlerde hâlâ “mart dokuzu” gelmeden havanın güzelliğine de güneşe de aldanılmaz. Bir hafta kala evdeki eşyâ, tamâmen dışarı çıkarılır. Eskiler yakılır. Ev ve çevresi, baştan başa temizlenir ve süpürülür. “Mart içeri, pire dışarı” atasözü, bu bahar temizliğini ifâde eder. Mart Dokuzu’nda, gün doğmadan kalkılır, en güzel elbiseler giyilir ve dinî görevler yapılır. Erken kalkmak, bütün yılın bereketli geçmesi içindir. O gün komşular, birbirlerine misâfir olurlar. Buna, “martını bozmak” denir. Gençler, kırlara giderek kendi aralarında eğlenirler.

Nevrûz, Türkî Cumhuriyetlerde bizden daha canlı ve ihtişamlı kutlanıyor. Azerbaycan’daki adıyla, “helgın eziz bayramı” Nevrûzumuz kutlu olsun! Ülkemize, barış ve huzur getirsin! Sâdece tabiatın değil, İslâmın ve Türklüğün kalesi olan devletimizin de dirilişi olsun!


NEVRÛZ’DA METAVERSE MÜJDESİ

Dirilelim diye duâ ederken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, bugün ATO Congresium'da Forum Metaverse toplantısında yaptığı konuşmayı okudum. Erdoğan, metaverse toplantısını gerçekleştiren Bilgi ve Teknoloji Başkanlığı’na, “Bu bir ilk” diyerek teşekkür etmiş. Bir kısım medya, fiziksel dünyâyı sanal âleme taşıyan metaverse kavramının, dünyâda ilk kez bir cumhurbaşkanının katılımıyla tartışılacağını, önceden müjdelemişti zâten.

Önce Nevrûz’u tebrik eden Cumhurbaşkanımızın şu sözleri dikkatimi çekti:

“Evlatlarımız, bu büyük dijital devrimin aktif kullanımından içerik üretimine, teknik donanımından yazılımına kadar tüm süreçlerin bizzat içindeydi. Torunlarımız, konuya hâkimiyetleri ile bizim kavrayabileceğimizin çok ötesinde bir dünyâda yaşıyorlar. Toplantımızın konusu olan metaverse ve benzeri mecrâlar, belki torunlarımızın çocuklarının hayat biçimlerinin birer parçası olacak. Metaverse, Web 3.0 denen çok daha kuşatıcı bir teknolojik dönüşümün üzerinde inşâ edilen mecrâlardan sâdece biri. Tüm dünyânın kullanabileceği içerikler üretilmesini sağlamak istiyoruz. Asıl hedefimiz ise bu üretimi kendi kültürümüzün, değerlerimizin üzerinde inşâ etmektir. Bugün dijital dünyânın ne kadar kötü bir görünüme sâhip olduğunu, en iyi işin içindekiler biliyor. Dijital hukuk düzeni kurulmadan bu sorunların çözümü mümkün değildir. Bize düşen, öncelikle kendi evlatlarımıza sâhip çıkmak.”

Aman Yârabbi! Dalından meyva koparmayı bilmeyen ama internette çiftlik oyunu oynayan çocuklar ve gençler adına çok üzüldüm. Bu, nardugancılardan ve PKK’dan bin kat daha tehlikeli bir süreç! Çocuklarımızı metaverse âlemine fedâ etmek için bu acele nedir?

Teknolojik gelişmeler ile sanal âlemi birbirine karıştıran bir iktidarımız var. Teslim olmayalım diyerek teslim olmak, bu olsa gerek. Elin oğlu, gerçeklikten, doğadan uzaklaştıran yalan bir dünya inşâ ediyor; biz de üzerine atlıyoruz. Bunu da Nevruz’da müjdeliyoruz.

Allah aşkına muhâlefet partileri akıllı olsun ve gerçekle bağlarını koparmasınlar! Gelecek, ayağını toprağa basan devletlerin olacak; metaverse âleminde boğulanların değil!

Ziyâ Paşa ile başladım, onunla bitireyim:

Eyvâh bu bâzîçede(oyunda) bizler yine yandık
Zîrâ ki ziyân ortada, bilmem ne kazandık

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.