Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

İSMÂİLAĞA BASIN AÇILIMI NEREDEN ÇIKTI?

Meşhur iki fabl anlatarak başlayayım. Birincisi; aslan, tilki ve kurdun av hikâyesi. Ormanın kralı, birlikte avladıkları hayvanları âdil taksim etmesinden hoşlanmadığı kurdu, bir pençe darbesiyle öldürmüş. Sonra tilkiye dönüp, “Sen taksim et!” diye emretmiş. Tilki, avlanan hayvanların hepsinin aslanın hakkı olduğunu söylemiş. Aslan, pek memnun olmuş. “Söyle bakalım böylesine güzel ve âdil pay etmeyi kimden öğrendin?” deyince tilki, “Kurdun başına gelenlerden” cevâbını vermiş.

İkinci fabl, aslanın hışmından uyanıkça kurtulan tilki hakkında. Aslan, ormanın sâkinlerini toplayıp mağarasının nasıl koktuğunu sormuş. “Çok güzel kokuyor.” diyen maymunu yalaka olduğu; “pis kokuyor” diyen kurdu saygısız olduğu için öldürmüş. Sıra tilkiye gelmiş. “Kral hazretleri, nezle oldum. Burnum koku almıyor.” deyip kurtulmuş.

İsmâilağa Cemaati, geçtiğimiz 1 Mayıs’ta sâdece gazeteci erkeklerin katıldığı bir basın toplantısı düzenledi. Sorular soruldu, cevaplar verildi.

Bugüne kadar böyle bir toplantı yapma gereği duymayan cemaat, niye buna ihtiyaç hissetti? Benim cevâbım, yazının sonunda. Önce, katılan gazetecilerin anlattıklarına bakalım.

Cemaatin isteği üzerine toplantıyı organize eden Yeni Şafak yazarı Ersin Çelik, sebebini, 2 Mayıs’ta söyle yazdı:

“Dâvet ve toplantı, başlı başına, yeni dönemde iletişime açık, şeffaf, kamuoyu ile birlikte tabanı da bilgilendirecek bir yöntemin izleneceğini gösterdi. Sosyal medya çağında, trollerin sabote ettiği sıkıntılı süreçler ancak doğru ve hızlı iletişimle aşılabilir. Zor ama en doğru yol bu. Bu yol medrese sistematiğini sürdüren bir cemaat için ise kaçınılmaz.”

Bir rivâyete göre ise şu andaki şeyhe muhâlif olan Cübbeli Ahmet’in medyayı iyi kullanması, bu toplantıya mecbur etmişti. Konuyla ilgili olarak Özlem Gürses, toplantıya katılan Nevzat Çiçekle bir söyleşi yaptı. Çiçek’in anlattığına göre toplantıda net bir şekilde Cübbeli Ahmet’in fetöcü olduğu iddiâ edilmiş. 15 Temmuz gecesi Cübbeli Ahmet birilerini arayıp Erdoğan’ın gidişini müjdelemiş. Cemaat büyükleri de bunu devlete bildirmiş. Devlet de demiş ki, “O târihte telefonları kaydetme şansımız çok zor ama bu yaşandı.”

Toplantıya katılan 20 ileri zekâlı gazeteciden birisi çıkıp da “Dalga mı geçiyorsunuz? Cübbeli’nin telefonu belli. Küçük bir araştırmayla o gece kiminle ne konuştuğu ortaya çıkar.” diyememiş ama şunu sorabilmişler:

“O zaman niye bugüne kadar sustunuz?”

Cevap hep aynı:

“Fitne olmasın diye.”

Ama iş, cemaatin parçalanmasına ve iftirâya uğramasına gelince konuşmayı seçmişler. Post kavgası diyecek değiller ya!

Yine bu 20 ileri zekâlı gazeteciden birisi çıkıp da, “İyi de size ve devlete ihânet eden birini içinizde barındırmanız asıl fitne değil mi?” diyememiş.

Şimdi baştaki fabllara gelelim.

Cemaat târihinde ilk basın toplantısını yaparak “Biz devlete şöyle bağlıyız böyle bağlıyız akrediteyiz” diyen İsmâilağa Cemaati ileri gelenleri, yaklaşık iki asır evvel Sultan 2. Mahmud döneminde 1828’de yaşanılan büyük Hâlidî sürgününü bilmiyor olamaz. Hadi bunu bilmiyor olsunlar, iktidarın canını sıkmanın bedelini yakın târihte gördüler. Bunu söylerken İsmâilağa Cemaati’nin devlet içinde örgütlendiği gibi bir şey iddiâ etmiyorum. Çünkü bilmiyorum. Bildiğim tek şey, fetö meselesinden iyi ders çıkardıkları. Allahın adâletini erteleyip iktidarın adâletine sığınmak ve yeri geldiğinde nezle olmak iyidir.

Geleyim asıl maksadıma.

İsmâilağa Cemaati’nin şeffaflaşma ihtiyacının fetö, cübbeli vs.sebebiyle olduğuna inanmıyorum. İster itiraf etsinler ister etmesinler bana göre asıl sebep, Kızıl Goncalar dizisi. Sinemanın gücü, ne iktidara benzer ne de Cübbeli Ahmed’e. Cemaatin ileri gelenleri, bu diziyi seyredenlerin kafasının karıştığını iyi biliyorlar. Özellikle de kendi tabanlarının. Tabanı ayakta tutmak, hayâtî bir mesele. Dizide artık elden ayaktan düşen ve zihnen sağlıklı olmayan şeyhin, bir çiftliğe kaçırılması sahnesi, müridlerin kafasını karıştırıp, “Acaba Çavuşbaşı günleri böyle miydi?” diye sordurmadıysa şaşarım. Meselâ; Savcı Evren’in cematin varlığına göz yuman Evren’den(Kenan Evren) bahsetmesi de kafaları karıştırmadıysa şaşarım.

Kızıl Goncalar yeterince kafa karıştırmışken İsmâilağa Cemaati mi böyle bir toplantıya ihtiyaç hissetti yoksa Yeni Şafak gazetesi mi bilemedim. Toplantının iktidara yakın basında ne kadar ilgi gördüğü meselesi kafamı karıştırdı. Bu gelişmelerden sonra Kızıl Goncalar dizisinin senaristlerinin kimlerle ne bağı olduğunu da çok merak ediyorum.

İbni Haldun ne diyordu? Bugün olanların aynısı, geçmişte de oldu.

Târih bilmek de bugünü merak etmek de insanın başını derde sokar. Acaba bende mi nezle olsam?

KADIN GAZETECİ MESELESİ

ÖZtv’deki programda Özlem Gürses’in, “Beni niye basın toplantısına çağırmadılar?” sorusuna Nevzat Çiçek, “Kadın gazeteci yoktu.” cevâbını verdi.

Bugün yayınlanan bir ölüm ilânını, Özlem Gürses’in dikkatine sunmak istiyorum.

"Mahmud Efendi Hazretlerinin gelini, Hasan Efendi Hazretlerinin kerimesi, Abdullah Ustaosmanoğlu hocanın refikası, Muhammed Fâtih ve Abdülhalik Hocaların anneleri Rahmet'i Rahman'a kavuştu. Cümle ihvan ve mühibbânımızın başı sağolsun.”

Bu açıklama İsmâilağa Câmii’nin sosyal medya hesâbından yapıldı. Dikkat ettiyseniz akraba olan beş erkeğin adı var ama ölen hanımın adı yok.

Dahası var. Bu vefat haberi, İsmâilağa Cemaati’nin resmi web sitesinde hiç yok.

İlâhi Özlem Hanım! Sen kimsin ben kimim, erkeğin olduğu yerde!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.