Cüneyt Şaşmaz
"Büyük Oyun"un Gölgesi'nde: Türkiye'nin Kader Anı?!
Sevgili Okuyucular,
Bugün aslında dün'dü.
Tarih, bir döngü gibi kendini tekrar ederken, geçmişin gölgeleri bugünün kararlarını şekillendiriyor.
Ancak dünün hatalarına saplanıp kalarak yarını inşa edemeyiz.
Emperyal güçlerin gölgesinde, Türkiye’nin önüne konan “barış süreci” adlı senaryo, stratejik bir tuzak mı, yoksa bir fırsat mı?!
Gelin, bu oyunu satır satır çözelim.
Öncelikle...
ABD, İngiltere ve İsrail’in yönlendirmesiyle başlatılan bu süreç, Cumhur İttifakı’nı bir satranç tahtasında piyon mu yapıyor, yoksa bölgesel bir aktör mü kılıyor?!
İki taktik hedef ortada:
Birincisi, PKK’nin Türkiye içindeki silahlı varlığına son vererek Saray’ın SDG’yi meşru bir güç olarak tanımasını sağlamak.
Böylece PKK, Türkiye’nin siyasi toplumunda “meşru” bir aktör haline gelirken, SDG dışsal bir güç gibi konumlandırılacak.
İkincisi, Kandil’deki PKK yönetimini tasfiye ederek silah ve militanları YPG’ye aktarmak, örgütü tek bir komuta altında birleştirip İran’a karşı Amerikan-İsrail kara ordusunu güçlendirmek.
Nitekim...
Bu oyunun Saray’a “Osmanlıcı” hayallerle pazarlandığını görüyoruz.
ABD, “PKK ile birleş, SDG’yi tanı, bölgedeki etnik ve dini grupları Osmanlı gibi himayene al” diyor.
ABD Büyükelçisi’nin İzmir’de şambali yerken “Osmanlı millet sistemi”ni övmesi tesadüf değil.
AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in “Büyük güçler bölgeyi terk ettiğinde, herkesin hakkının hamisi Türkiye olacak” sözleri, bu vizyonun Saray’da alıcısı olduğunu gösteriyor.
Hal böyleyken...
İsrail’in hesabı farklı.
Netanyahu’nun “Osmanlı geri dönmeyecek” çıkışı, kimin bölgenin hamisi olacağı konusunda bir çekişme olduğunu fısıldıyor.
İsrail’in Suriye’de 10 üs kurması, Palmira T-4 üssünü vurması, Türkiye’nin HTŞ-SDG-KDP toplantılarına çağrılmaması, kimin liderlik koltuğuna oturmak istediğini açık ediyor.
Emperyalizm, İran-İsrail savaşına hazırlık için Güney Kafkasya ve Kuzey Suriye’de bir kara ordusu kuruyor; Türkiye ve Azerbaycan’ı bu hedefe yönlendirirken, Kürt örgütlerini birleştirme peşinde.
Nüans?!
ABD’nin HTŞ’yi ikinci plana atıp SDG’yi güçlendirme planı, bu iki güç arasında kısa bir çatışma hesabı içeriyor.
Thomas J. Barrack’ın “HTŞ ile SDG entegre olamıyor” sızlanmaları, bu senaryonun habercisi.
Öte yandan, Kandil’deki kıdemli PKK liderlerinin tasfiyesi, Mazlum Abdi ve Abdullah Öcalan liderliğinde yeni bir Kürt oluşumu yaratma çabası, 2018’den beri ABD’nin açık hedefi.
Öcalan’ın “Şahin Cilo benim veliahtımdır” mesajı, bu yeni yapının taşlarını döşüyor.
Yani?!
“Barış süreci” adı altında, PKK’nin DEM üzerinden yasallaştırılması, anayasa yapım sürecine katılması ve “demokratik konfederalizm” şablonuyla özerk bir yönetim talebi gündemde.
Saray, Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) kendi Osmanlıcı hayalleriyle örtüştürüyor; Türkiye’yi laik, üniter bir hukuk devleti olmaktan çıkarıp Türk-Kürt-Arap İslam Federasyonu’na dönüştürme hevesinde.
Demem o ki:
Türk milletini “ümmet” şuuruna indirgeme girişimi, tarihsel bir kırılma noktası.
AKP, MHP ve DEM’in bu yolda “beraber yürüme” kararı, seçimle gelen bir iktidarın milli kimliği değiştirme cüretini gösteriyor.
Öcalan’ın “bilge devlet adamı” olarak pazarlanması, DEM’in şımarıkça çıkışları, silah bırakma tiyatrosu ve MİT’in süreci dürbünle izlemesi, bu senaryonun sahnelenmeye başladığını kanıtlıyor.
Demem şu ki:
Meydanı boş bulanlar, Türkiye Cumhuriyeti’ni “Anadolu Federasyonu” gibi bir ucubeye çevirmek istiyor.
Ancak karşılarında, Kemalizm’in ve Cumhuriyet’in Devrim Kanunları’nın şekillendirdiği güçlü bir Türk ulus-devlet bilinci var.
Hasılı:
Emperyalizmin bu oyunu, millet bilinciyle ümmet şuuru arasında bir sınava dönüştü.
Saray’ın gücü, muhalefetin aymazlığı, medyanın barış budalalığı bu oyunu kolaylaştırsa da, Türk milleti yüz yıl sonra bir kez daha kim olduğunu dünyaya kanıtlamak zorunda.
Hülasa:
Bu yolun sonu, sert virajlar ve derin bir uçurum.
Saray, BOP’un taşeronluğuna soyunurken, halkın bağrında biriken ulus-devlet bilinci, bu senaryoyu bozabilir.
Netice:
Türk milleti, tarihin bu kritik kavşağında bir tercih yapacak:
Ya emperyalizmin gölgesinde “ümmet” tuzağına düşecek ya da Cumhuriyet’in mirasına sahip çıkarak bir kez daha cihana meydan okuyacak.
Ezcümle:
Bize düşen, Türk milleti olduğumuzu tarihsel bir şuurla yeniden kanıtlamak.
Sonrasına bakarız.
Cüneyt Şaşmaz
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.