
Çidem Ayözger Ergüvenç
Distopya 1
Yazlığımız dünyalar güzeli Gökova Körfezinde, Karacasöğüt koyunda, köyle iç içe küçük bir sitede yer almakta. Koyumuzun kıyı şeridi yok gibidir. Yalnızca on beş metrekare kadar bir yer kumluktur. Geri kalan yerlerde çam ağaçları denizden çıkıyor gibidir. Etrafımız sığla ve çam ağaçları ile çevrilir.
İlk yıllarda o kadar kırsalı yaşıyorduk ki köy komşularımızın biri örneğin atını bahçemizdeki iğde ağacına bağlar, biz de bundan hiç rahatsız olmazdık. Denize giderken gördüğümüz otlayan ineklerin altında gölgelenen civcivler, arı soktuğu zaman canhıraş bağıran eşekler, akşamüstü gecelemek için sığla (günlük) ağaçlarının dallarına yerleşen tavuklar, sabah akşam demeden akıllarına estiği gibi öten horozlar, incir, dut, limon, portakal, turunç, erik, kiraz ve daha birçok meyve ağaçları, çilek tarlaları, güneşte olgunlaşan her çeşit sebze, yeşillik tarlaları, saymakla bitiremeyeceğim daha nice güzellikler karşısında nefesimiz kesilirdi.
Sonra seralar kurulmaya başlandı, derken kaçak-göçek inşaatlar yapıldı. Köy komşularımızın balıkçı teknelerini bağladıkları küçük iskele büyütüldü, duyan geldi, bağlandı. Tekneler sintinelerini açmaya başladılar. Deterjanlı bulaşık sularını denize akıttılar ama Allah tarafından kendi akıntısı olan koyumuzun denizi henüz kirlenmiyordu. Derken Körfezde bulunan ünlü İngiliz Limanının Oklu koyunda Cumhurbaşkanlığı mahallesi kuruldu. İngiliz Limanı turizme kapatıldı. Ordan kovalanan tekneler koyumuza üşüştü. Bizler tekneler arasında slalom yaparak yüzmeğe başladık. Kalabalık mevsimde denizin berraklığı ne acı ki büyük zarar gördü; tuvalet ve deterjan kokuları egemen oldu. Bulanık denizde tiksinerek yüzdüğümüz çok olmuştur.
Balıkçılık bitti, eskiden balığa çıkıldığında lagos ve sinaritler tutulur, fazlası konu komşuya dağıtılırdı. Şimdilerde altın fiyatına bu balıkları ya buluyoruz ya da bulamıyoruz. Kıyı denizlerimizde mavi yengeçler, deniz atları, deniz kestaneleri, ahtapotlar görürdük. Ne acı ki hepsi yitti gitti.
Okluk mahallesinde personelin orada denize girmeleri yasak olduğu için işçiler, bazen de eşleri ile birlikte akşamüstleri minibüslere doluşup koyumuza yüzmeğe gelir oldu. Bize özel, site olarak almış olduğumuz güneşlenme şezlongları işgâl edildi. Duşumuza girmek için komşu mahalle personelini bazen dakikalarca beklemek durumunda kaldık. Hayat pahalılığı nedeniyle tatil yapamayan insanlar haklı olarak özellikle tatil günleri iskelemize yerleştiler. Bırakın güneşlenmeyi, eşiniz dostunuzla iki satır sohbet etmeyi, adım atacak yer bulamaz olduk. taban kültürü ve yetişme tarzı farklılığı çarpıcı biçimde göze batar oldu.
Derken iskelemiz çöktü, çeşitli merciler onarmamıza izin vermedi. Sağlam kalan iskele yolunda yürüyerek ve havlularımızı çöken iskelenin uygun yerlerine bırakarak iyi kötü denize girmeğe başlamışken yürüme yolu da çöktü. Şimdi ilk kez görenler hayretle İkinci Dünya savaşına girdiğimizi bilmediklerini söyler oldular çünkü görüntü savaş yıllarında bombalanmış izlemini veriyor, deniz suyundan paslanmış demir yığınları o güzellikler içinde çürük diş gibi sırıtıyor. Denize yarı belimize kadar kargacık burgaçık taşlık ve kumluk bir yolda yürüdükten sonra terliklerimiz uygun yerlere bırakıp öyle yüzmeğe başlıyoruz. Her yıl çeşitli düşme olayları yaşanıyor; bu yıl üçledi. Umarım bu son olmuştur.
Site yönetimi dengemizi koruyalım diye yürüme yolu enkazı ile iskele enkazı arasına halat gerdi, tutunarak yürüyelim diye.
Konu komşu eskiden toplu yemeklerde biraraya gelip hoşça vakit geçirirdik ama artık hayat pahallılığı nedeniyle bu etkinlikler yapılmaz oldu. Herkes kabuğuna çekildi.
Daha çok anlatacağım var ama içinizi daha çok karartmak istemiyorum. Sözün özü ütopyadan distopyaya geçiş...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.