Ya seçim iptal olursa?

Yanlış anlaşılmasın ama niyetim ne ortalığı karıştırmak, ne de felaket tellallığı yapmaktır. Bu benim sadece bir siyasi okumam. Tıpkı herkesin, ‘Seçimler zamanında olacak’ dediği günlerde, erken baskın seçimi yaklaşık 9 ay önce yazmak gibi…

Zaten başkanlık seçimleri ile ilgili yazı dizisine başladığımda bu seçimin karakolda bitebileceğini yazmış, bu serinin son yazı başlığının da ‘Seçilmiş Başkandan Anayasa’ya( Mahkemesi’ne)’ olacağını söylemiştim. Bugün de detayları yazıyorum.

Görünen o ki, İYİ Parti seçime girmek için gerekli (100 bin) imzayı kat be kat toplamış durumda. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin son çıkışı (imza veren seçmenin FETÖ bağlantıları araştırılmalı) açıklamaları, demokrasi kurallarına uygun olmasa da seçmende ters etki yaratmıştır.

Öte yandan her ne kadar TV’lerdeki yorumcular, seçimi sadece Recep Tayyip Erdoğan’nın başkan seçilmesine dönük yorumlasa da, bu seçimde asıl önemli konunun Meclis çoğunluğu ve bu üstünlüğün hangi ittifakta toplanacağıdır.

Hem ittifak yasası, hem de sıfır seçim barajı göz önüne alındığında; mevcut anketler TBMM çoğunluğunu Millet İttifakı’nın yani muhalefetin alacağı  ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin de ikinci tura kalacağı yönündedir.

Birinci turda TBMM çoğunluğunu elde eden tarafın psikolojik üstünlüğü elbette çok önemlidir. Bir o kadar önemli konu, Meclis çoğunluğu elde edemeyen Başkan’ın hareket kabiliyetinin nasıl sınırlanacağıdır?

Bu noktada görünen bu seçimlerde kilit oylar ve kilit parti HDP’dir. Bana göre baraj sorunu olmadığını düşündüğüm HDP oyları,  ikinci tura kalan başkan adayını belirleyecektir. Peki bu oylar kime gidebilir?  Bu durumu bir başka yazıda değerlendireceğim.

Bugünkü konumuza dönecek olursak; halihazırda ‘sandık güvenliği’ konusunda Anayasa Mahkemesi, CHP’nin başvurusunu esastan görüşmeyi karara çoktan bağlamış durumdadır. Ve bu davanın sonucu çok önemli olacaktır.

Bir başka önemli konu; Bahçeli’nin ‘seçmenin FETÖ’cü olup olmadığına ilişkin çağrısı’nın  dün itibarıyla çoktan bazı illerde savcıları harekete geçirdiğidir. Bunlar sıradan haberler değildir.

Ayrıca Suriyeli vatandaşların seçimlerde oy kullanıp kullanmayacağı ve bunların sayısı da yine tartışma konusudur. OHAL ortamında yapılan seçimi tartışmaya bile gerek yoktur. (Ki CHP’nin bir önceki referandum iptali Anayasa Mahkemesi tarafından bu nedenle görüşülememiştir. ) Ve bunların hepsi Anayasa Mahkemesi’nin yeni konularıdır.

Peki ya seçim iptal olursa ne olur? Ya da nasıl iptal olur?

Seçim iptal olursa,  24 Haziran seçimleri ve dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı Seçim  Sistemi kadük kalır. Ve Parlamenter sistem geçerli olur.

Peki bu kararı verecek Anayasa Mahkemesi hukuki mi, yoksa siyasi bir organ mıdır?

Temelde Anayasa Mahkemesi, her ülkede Anayasal bir organdır. Hem Anayasanın, hem de kurulu düzenin ayakta kalmasını sağlar. Anayasa Mahkemesi’ne giden davalar her zaman hem hukuki, hem de siyasi değerlendirilmelidir.

Anayasa Mahkemesi metinleri hem hukuki hem de siyasidir. Siyaset hukukunu ve siyaset alanını hukuk kuralları ile destekleyen metinlerdir. Anayasa Mahkemesi bazen önü tıkanan rejimleri açar. Bazen de ülkenin genel gidişini belirleyecek yeni alternatiflerin önünü açarlar.

Bugün Anayasa Mahkemesi’nin 16 Nisan referandumu ile ilgili olarak yeniden güncellenme yapması için yeni bir gündür. Çünkü 16 Nisan Referandumu herhangi bir referandum değildir. Devlet yapısının bütünüyle değişmesi ve yeni rejime yönlenmesidir. Bu değişiklik, ülkenin geleceğini belirleyeceği için siyasi iktidar bunu halkın oyuna götürerek, üzerindeki siyasi sorumluluğu Türk ulusu ile paylaşmak istemektedir. Bu çerçevede Türkiye genel seçimlere giderken, yeni bir referandum ile karşı karşıyadır. İKİ SEÇİMİN BİRLİKTE YAPILMASI (Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili) yeni bir referandum niteliğindedir. Çünkü sistem değişecektir. Bu sistemin değişme anıdır. Yani referandumun siyasal sürecinin tamamlanmasıdır.

Fakat burada hayati bir korku vardır. O da Türkiye’nin gelecekteki görünümünün belirlenmesidir. Türkiye böylesine bir dönemde kendi varlığı ile ilgili bir karar vermeye sürüklenmektedir. Türkiye geçmişten gelen parlamenter demokrasiyi koruyarak batı dünyasındaki yerini mi muhafaza edecektir? Yoksa AB’den dışlanacağı Ortadoğu’da büyük tehditlerle karşılaştığı bu aşamada, Asya ülkesi olduğunu hatırlayarak Asya ülkesi konumundaki bir rejime mi sürüklenecektir? Batıya bakınca, demokrasiye dayanmakta olan bir yönetim şekli ortadadır. Asya’da batı tipi bir demokrasi olmadığı için,  doğu tipi bir devlet karşımıza çıkmaktadır. Ve hiçbir Asya ülkesinde batı demokrasilerinde olduğu gibi özgür bir yapı yoktur. Asya ülkeleri merkezi yapılanması, otoriter düzeni ve orduyu yönetime taşıyan yapısıyla, doğu modelini bir alternatif yaşam biçimi olarak gündemde tutmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti bu genel seçimlerle referandum sürecini tamamlayacağı için, Cumhurbaşkanının yeniden ya da bugünkü iktidarın yeniden iktidara gelmesiyle batı tipinden doğu tipine kayma olacağı ortadadır. Siyasi iktidar da bugün bunu yeniden halkla paylaşırken; Anayasa Mahkemesi de Referandum ile ilgili ilk kararında’ OHAL olduğunu ve bu konuda karar veremeyeceğini’ ifade ederek konuyla ilgili karar verememiştir. Ve Anayasa Mahkemesi çözümsüzlüğe itilmiştir. Bu haliyle Anayasa Mahkemesi’nin Türkiye’nin geleceği için konunun yeniden Anayasa Mahkemesi’ne taşınması gerekliliği ortaya çıkmıştır. Üstelik de Mahkeme bu kez,  sadece referandum iptalini değil aynı zamanda Türkiye’nin demokratik batı bloku ile anti demokratik doğu dünyası arasında seçim yapmasını karara bağlayacaktır. Anayasa Mahkemesi kararı ile Türkiye ya Avrupalı, ya Asya ülkesi olarak yoluna devam edecektir. PİLEBİSİTER OTOKRASİ Türkiye için ne kadar doğru seçimdir? Ve buna Anayasa Mahkemesi izin verecek midir? Yarın devam edeceğim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.