Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

"SÂRE HANIM KONUŞSUN” DİYENE BAK!

Yıllar evvel Ankara’da bir toplantıyız. Salonun dışında beklerken ana kapıdan başörtülü bir hanım girdi. İlk dikkatimi çeken şey, ben diyeyim sekiz, siz deyin on santim topuklarına dolanan pantolon paçaları. Girdiği andan itibaren otomatiğe taktığı el sıkma faslına başladı. Kimseyi affetmedi. Sağ tarafımdaki hanıma dönüp, “Bu kimin eşi?” diye sordum. Çünkü ne kıyâfeti ne hareketleri kendisine âit değildi.

Tahmin ettiğim gibi ileri gelenlerden birinin eşiymiş. Onur konuğuymuş. Onur konuğu, konuşma sonunda konuşmacının saçma sapan fikirlerine itiraz edenleri susturdu. Toplantıda sorun istemedi. Merak bu ya bu hanımı araştırdım ve üç hâline rastladım. Önce başörtülü, 28 Şubat’ta başı açık ve AK Parti döneminde yeniden başörtülü. Elbette eşinin kutsal görevi için. Kendisi ev hanımı.

Başka bir örnek vereyim.

Mühim bir günde konuşan üst düzey bürokratın hemen yanında hanımı dikiliyor. Niye dikiliyor derseniz, sebep yok. “Ben de varım” diyor belki. Toplam 15 dakikalık konuşma esnâsında üç kere kürsüye uzanıyor ve eşine âit olan su bardağını alıyor. İçmiyor, ağzına götürüp bir yudum alıyor; hattâ ağzını ıslatıyor. Yâni susamamış. Ayrıca susasa ne çıkar? Çölde değilsin ya on dakika sabret! Yok olmaz, daha da fark edilmek istiyor. “Bu başarının arkasında ben varım” diyor belki. Elbette bu hareketler, konuşmanın düzenini, görsel olarak aksatıyor. Eşi, bir şey demiyor ama kızdığı belli oluyor. Nitekim sonraki konuşmada bu hanım susamıyor. Devâmını tâkip etmedim. Belki artık dikilmesi de bitmiştir.

Çalışmadığı ve okumadığı için tercih edilen; ama tercih edenler iktidara gelince evden çıkıp kamusal alanda boy gösteren başörtülü hanımların trajikomik ego patlamasına iki örnek verdim. Onlara kızmıyorum, üzülüyorum. Dâima erkeklerin tercih ettiği hayâtı yaşıyorlar. “Okuma evde kal!” deyince evde kalıyorlar; “Dışarı çık!” deyince çıkıyorlar. Ört deyince örtüyorlar; aç deyince açıyorlar. Bunlara niye kızayım? Kızdıklarım, okuyup kariyer yapınca egosu patlayanlar.

Şimdi farklı bir örnek vereyim.

Çapa Tıp Fakültesi mezunu Sâre Davutoğlu, Ahmet Davutoğlu ile evlendiğinde başörtülü bir doktordu. Eşi kariyer yaparken kendisi de yaptı. Kadın-doğum uzmanı oldu. Gün geldi, eşi Başbakan oldu. Sâre Hanım, röportaj yapmak isteyenleri, Başbakanlık konutunda değil; dışarıda veya muâyenehânesinde kabul etti. Sebebi sorulunca, “Karakterle ilgili. Sonuçta asıl olan Ahmet Bey.” dedi.

Bir önceki yazımda Türkiye’de başörtü mücâdelesinin sembolü olan Şûle Yüksel’in hayâlini kurduğu başörtülü hanımların, şu an ona sâhiplenenler olmadığını yazmıştım. Şûle Yüksel, kamusal alandaki başörtülüleri, eş durumdan değil; tahsilleri ve meslekleriyle hayâl etmişti. Öyle olmasa 1967’de Dil Târih Coğrafya Fakültesi’nde konferans vermezdi. “Okumayın, evinizde oturun!” derdi. O gün Şûle, okuyan, ayakları üzerinde duran, kariyer yapan, kendisine saygısı olan, İslâm’da kadın haklarını bilen başörtülüleri hayâl etmişti. Yâni Sâre Davutoğlu gibi hanımları.

Bir ayağı, gelenekte; bir ayağı bilimde; bir ayağı, bu toprağa basan, bir ayağı dünyâyı dolaşan Sâreleri

Özgün ve kişilikli duruşu olan Sâreleri

Eş durumundan makam sâhibi olarak açılışlarda bol bol kurdele kesen politikacı eşlerine ve başörtü meselesi çözülünce başını örten vekillere, akademisyenlere benzemeyen Sâreleri

Hem fedâkâr bir eş hem de sâhiplendiği kongrelerde tebliğ verecek kadar donanımlı doktor Sâreleri

Ev kızı olduğu için tercih edilen, tercih edenin sosyal statüsü veya makamı değişince de sahaya sürülen; eş baskısı tedâvülden kalkınca yılların acısını bayıla bayıla çıkaran başörtülülere benzemeyen Sâreleri

Eline güç geçince sağa sola çemkirmeyen Sâreleri

Nesne değil, özne olan; herkesten evvel eşi tarafından saygı duyulan Sâreleri

Sâre Hanım, bir yandan sistemin yasaklarını aşmaya çalışırken diğer yandan kendi mahallesinde birey olma mücâdelesini başarıyla veren örnek bir hanımefendidir.

Bu yazı nereden mi çıktı? Merak etmeyin, altı lider bir araya gelince ışığı gördüğüm için değil. Böyle bir dalkavukluk yapmayacağımı, evvelâ Sâre Hanım bilir. Aynı iltifatları, Ahmet Davutoğlu başbakanlıktan ayrıldığında da yapmıştım.

Yeni Akit yazarı Ali Karahasanoğlu, 20 Şubat 2022’de, “Sen sus Ahmet Bey, Sâre Hanım konuşsun!” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Ahmet Davutoğlu’nun eşi, başörtü mağduruymuş. Sâre Davutoğlu’nun Medipol Üniversitesi’ndeki konuşması, sırf soyadı sebebiyle yasaklandığında susan Karahasanoğlu’nun, birden Sâre Hanım’a üzüleceği tutmuş.

Fitnenin bu kadarına pes vallâhi!

Ah Ali Bey vah Ali Bey! Mağduriyet konusunda samimi isen niye bir kerecik olsun Şûle Yüksel Şenler hakkında yazmıyorsun? Yoksa Abdullah Kars ağabeyinizin ve muhterem cemaatinizden olup adını sır gibi sakladığınız ağabeyinizin attığı dayaklara sabretmesini isteyen şeyhinizi dinlemeyip gecikmeli de olsa isyan ederek boşandığı için hâlâ affetmedin mi?

Şûle Yüksel’i bir kere bile savunmayan sen, Sâre Davutoğlu’nu mu savunuyorsun? Hadi canım sen de!

Sakın ola ki Sâre Hanım’ı, yok saydığın zavallı Şûlelerle veya şerrinden korktuğun başörtülü troliçelerle karıştırma Ali Bey! Sâre Hanım, erkeklere gücü yetmeyince kadınları sahaya çekmeye çalışan, erlikten nasibini almamış fitne ehlinin hevesini kursağında koyan hâtun kişidir.

Sâre Hanım, nerede konuşup nerede susacağına, kendisi karar verir. Bu, senin anlayabileceğin bir şey değil. Yorma kafanı!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.