Cüneyt Şaşmaz

Cüneyt Şaşmaz

Proje Okulları/1

Türkiye'de Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'in "Proje Okulları" politikası, eğitim camiasında yoğun tartışmalara yol açtı.
Proje Okulları, 2014'te başlayan ve 2016'da daha belirgin bir çerçeveye oturan bir uygulama.
Milli Eğitim Bakanlığı'na göre "Proje Okulları", eğitimde yenilikçiliği teşvik etmek, belirli alanlarda (fen, teknoloji, sanat, spor vb) uzmanlaşmış okullar yaratmak ve bu okullarda görev yapan öğretmenlerin "performans" odaklı seçilmesiyle kaliteyi artırmak için tasarlandı.
Bakan Tekin, bu okulların Türkiye'nin eğitim vizyonunda bir dönüm noktası olduğunu ve "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" ile uyumlu bir şekilde beceri odaklı, çağdaş eğitim hedeflediğini söylüyor.
Atama süreçlerinde ise öğretmenlerin bu okullara belirli kriterler ve genellikle mülakat yoluyla seçilmesi öngörülüyor.
Ancak, öğretmenler, öğrenciler ve sendikalar, bu uygulamanın altında farklı motivasyonlar olduğunu düşünüyor.
İşte temel eleştiri noktaları ve "gerçek maksat" üzerine yaygın görüşler:
1. Kadrolaşma İddiaları:
- Proje okullarında öğretmen atamalarının sınavla değil, büyük ölçüde mülakatla yapılması, "liyakat" yerine "siyasi yakınlık" veya belirli gruplara bağlılık kriterlerinin öne çıktığı şüphesini doğuruyor.
Öğretmenler, bu atamaların mevcut iktidara yakın isimlerin eğitim sisteminde kilit pozisyonlara yerleştirilmesi için bir araç olduğunu iddia ediyor.
Yüksek puanlı okullarda görev yapan deneyimli öğretmenlerin "norm fazlası" ilan edilerek yerlerine yeni atamalar yapılması, bu şüpheleri artırıyor.
- Sendikalar, özellikle Eğitim Sen, bu atamaların "siyasal İslamcı bir eğitim anlayışını" yerleştirmek için kullanıldığını ve belirli tarikat veya cemaatlerle bağlantılı isimlerin önceliklendirildiğini savunuyor.
2. Eğitimde Kontrol ve Merkeziyetçilik:
- Proje okullarında atama yetkisinin doğrudan bakana veya MEB'in üst düzey yöneticilerine verilmesi, yerel okul yönetimlerinin ve öğretmenlerin özerkliğini azalttığı eleştirisine yol açıyor.
Bu, eğitim sisteminin daha merkezi ve "tek tip" bir yapıya evrilmesi olarak görülüyor.
- Bazı öğretmenler, bu okulların müfredat ve yönetim açısından deneme alanı olarak kullanıldığını, yeni müfredat değişikliklerinin (Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli) önce bu okullarda test edilip sonra genele yayılmasının planlandığını düşünüyor.
3. Nitelikli Okulların Dönüşümü:
- Proje okulları arasında Türkiye'nin en köklü ve başarılı liseleri (VEFA, Kabataş Erkek, Kadıköy Anadolu gibi) yer alıyor.
Bu okullarda görev yapan öğretmenlerin ani tayinleri ve yerine yapılan atamalar, eğitim kalitesinin düşeceği endişesini yaratıyor.
Öğrenciler ve mezunlar, bu değişikliklerin okulların tarihsel kimliğini ve başarı geleneğini zedeleyeceğini söylüyor.
4. Protestoların Sebebi:
- Öğretmenler, atamaların keyfi olduğunu ve yıllardır görev yaptıkları okullardan haksız yere ayrılmak zorunda kaldıklarını belirtiyor.
Sendikalar, bu sürecin şeffaf olmadığını ve öğretmenlerin kariyer güvencesini tehdit ettiğini vurguluyor.
- Öğrenciler ise öğretmenleriyle kurdukları bağı koparan bu değişikliklere karşı çıkıyor.
VEFA Lisesi ve İzmir Atatürk Lisesi gibi okullarda öğrenciler oturma eylemleri düzenledi.
- Sendikalar, özellikle Türk Eğitim-Sen ve Eğitim Sen, atamaların iptali için yargıya başvurdu ve sokaklarda protestolar düzenliyor.
Bu gruplar, sürecin eğitimde kaosa yol açtığını ve öğrencilerin mağdur olduğunu savunuyor.
Bakan Tekin, eleştirileri "kaos yaratma çabası" olarak görüyor ve atamaların eğitim kalitesini artıracağını iddia ediyor.
Proje Okulları, uygulama biçimi ve atama süreçleri nedeniyle derin bir güvensizlik yaratmış durumda.
Öğretmenler, öğrenciler ve sendikalar, bu politikanın eğitim kalitesini artırmaktan çok, ideolojik bir yeniden yapılandırma veya kadrolaşma amacı taşıdığından şüpheleniyor.
Protestolar, bu güvensizliğin ve tepkinin bir yansıması.
Ancak, Bakan Tekin'in açıklamaları, bu eleştirileri yatıştırmaktan uzak görünüyor.
Şu anki tablo, eğitim camiasında ciddi bir kutuplaşma ve huzursuzluk olduğunu gösteriyor.
Proje Okulları'na yapılan atamaların Bakanlık onayına bağlanması, liyakati tamamen ortadan kaldırdı!
Proje okullarında öğretmen ve yönetici atamalarında uzun süredir siyasi sadakatin belirleyici olduğu biliniyor.
2025 yılı atamaları bu tabloyu hiç değiştirmedi!?
Yüzlerce nitelikli ve deneyimli öğretmen ve eğitim yöneticisi, hak ettikleri halde Bakanlık takdiri sonucunda proje okullarına atanamadı!?
Okul müdürlerinin dediği oldu!?
Bakanlık, araştırmadan, değerlendirme yapmadan okul müdürlerinin seçimlerini kabul etti, onayladı!?
Böylece proje okullarda gerçekleştirilen atamalar ile Türkiye'nin birçok köklü okulunun içi boşaltıldı!
Milli Eğitim Bakanlığı, Proje Okulları'nda görev süresi dolan öğretmenlerin, görevlerinden ayrılması konusunda beklenen hedefi; bu türdeki okulların eğitim kalitesinin arttırılması, yeterli düzeyde kendini geliştirmeyen öğretmenlerin bertaraf edilmesi, bu bağlamda öğrencilere daha faydalı olunmasıydı.
Aynı zamanda, okullarda uzun süre çalışan öğretmenlerin yer değiştirmesini sağlayarak yeni öğretmenlere fırsat vermekti.
Bu amaçla; kadrolarını oluşturmakta okul müdürlerine rahat hareket edebilecekleri geniş bir alan sağlanmıştı.
Ancak; yapılan atamalarda, okul müdürlerinin bu yetkilerini kullanırken, Milli Eğitim Bakanlığı'nın, Proje Okulları'nda hedeflediği amaçlara ulaşmak için sağlıklı kararlarveremediklerini görmekteyiz:
TÜBİTAK projeleri yürüten öğretmenlerin okul müdürleri tarafından kadro dışı bırakıldığı, arkadaş eşini tercih ettikleri, daha çalışkan bir öğretmen yerine, okul müdürünün "kanka"sının arkadaşının seçilmesi, kişisel husumetlerini, öğrencilerin yüksek çıkarlarından daha üstün tuttukları, hatta, intikam hırsıyla karar verdikleri, bazı müdürlerin; öğretmenlerine kadro dışı kalacağını söylememesi nedeniyle, bu durumla beklenmedik şekilde karşılaşan öğretmenlerde ciddi üzüntü ve mağduriyet yarattığı, kadro dışı kalan öğretmenlere tebligatların, neredeyse aynı gün gittiği, hafta sonuna denk gelen iki gün içinde açık olan çok az sayıda okuldan tercih yapmak durumunda bırakıldıkları görüldü!
Hasılı:
Müdürlerin; bir öğretmenin kalması Ya da gitmesi konusunda hangi kriterlere göre karar verdiği belli değildir?!
Demem o ki:
Sendika, ahbap çavuş, arkadaş ilişkilerine göre kararlar verilmiştir!
Nüans?!
Bu nedenle beklenen hedefin çok gerisinde kalınmıştır.
Hal böyleyken…
Öğretmenlerin mağdur edilmesi, hayal kırıklığı yaşaması dışında bir sonuç çıkmamıştır.
Öncelikle..
Naçizane Atatürkçüyüm.
Atatürkçü düşünce sistemini benimsemiş bir "Gazeteci" olarak, ülkemizin köklü eğitim kurumlarında görev yapan öğretmenlere ve öğrencilerine yönelik, hukuka aykırı yaptırımlara karşı olduğumu açıkça ifade ediyorum.
Nitekim…
Ülkemizde az sayıdaki nitelikli üniversitenin içinin boşaltıldığı gibi, az sayıdaki nitelikli liseye de aynı şey yapılıyor.
İstiyorlar ki, herkes cahil kalsın ve biat etsin; böylece sonsuza kadar hükümdar olsunlar.
Ezcümle:
Atatürk mü yoksa bilim mi sizi daha çok korkutuyor emin değilim ama her ikisiyle aklı, bedeni ve ruhu sonuna kadar dolu olan, sonsuza kadar sürecek gençlikten korkmakta haklısınız!
Çünkü gençlik pek çok konuda deneyimsiz olabilir, zaman zaman haylazlıkları da olabilir ve pek çok hata yapabilir ama vatana ihanet gibi affedilemez yanlışlar yapmaz, kimsenin yapmasına da izin vermez!
Hal böyleyken...
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin; "Milli müfredatımızla dünyaya örnek olacağız" diyor?!
Yusuf Tekin'in bu iddiasına inanmak için müfredatın içeriğine ve uygulamadaki başarısına bakmak lazım.
"Dünyaya örnek olmak" büyük bir hedef; ama eğitimde kalite, öğretmen yetiştirme, altyapı ve ölçme-değerlendirme gibi alanlarda somut adımlar atılmazsa bu sadece retorik kalır.
Türkiye'nin PISA gibi uluslararası sınavlardaki durumu ortada, mesela 2022'de matematikte 39. sıradayız.
Müfredatın ne kadar yenilikçi ve etkili olduğunu görmek için detayları incelemek gerek.
Eğitimde "dünyaya örnek olmak" için müfredatın sadece kağıt üstünde değil, uygulamada da güçlü olması lazım.
Finlandiya gibi ülkeler mesela, öğretmen eğitimi ve öğrenci odaklı yaklaşımla öne çıkıyor.
Türkiye'de ise altyapı eksiklikleri, kalabalık sınıflar ve sınav odaklı sistem gibi engeller var.
Eğer müfredat kritik düşünceyi, yaratıcılığı ve dijital becerileri gerçekten merkeze alırsa bir şans olabilir.
Ama bu, uzun vadeli bir vizyon ve ciddi yatırım gerektirir.
Eğitim sistemini baştan ele alsam, önce sınav odaklı yapıyı kırardım; ezber yerine problem çözme ve eleştirel düşünceyi merkeze koyardım.
Öğretmen eğitimine yatırım yapar, sınıfları küçültür ve teknolojiyi derslere daha etkili entegre ederdim.
Her öğrencinin ilgi alanına göre esnek müfredat seçenekleri sunardım, böylece yetenekler boşa gitmezdi.
Misal, Finlandiya'da çocuklar erken yaşta bireysel öğrenme yolları keşfediyor.
Bizde de bu mümkün, ama önce altyapı ve zihniyet değişmeli.
Proje Okulları'yla ilgili tartışmalar, Türkiye'de eğitim sisteminin hassas noktalarından biri.
Öğretmenlerin ve öğrencilerin tepkisi, atama süreçlerinde şeffaflık eksikliği, keyfi uygulamalar ve okulların "ayrıştırıldığı" algısından kaynaklanıyor gibi görünüyor.
Öğretmenler, meslektaşlarının norm fazlası statüsüne alınması veya başka okullara gönderilmesiyle ilgili kriterlerin net olmadığını söylüyor; bu da güven kaybına yol açıyor.
Bakanlık ise bu atamaların planlı bir takvim dahilinde yapıldığını ve öğretmenlere "pozitif ayrımcılık" tanındığını savunuyor.
Bence mesele, iletişim ve güven eksikliğinde düğümleniyor.
Eğitim gibi herkesin hayatını doğrudan etkileyen bir alanda, karar süreçlerinin daha açık ve katılımcı olması gerekir.
Protestolar, insanların seslerini duyurma çabası; ama çözüm, diyalog ve somut adımlarla gelir.
Bakanlığın atamaları gerekçelendirirken daha şeffaf olması, öğretmenlerin ve öğrencilerin endişelerini ciddiye alması şart.
Okulların "ayrıştırılması" algısı da ancak eşitlikçi bir yaklaşımla kırılabilir.
Proje Okulları meselesi, Türkiye'de eğitim sisteminin hem yapısal hem de siyasi boyutlarını ortaya seren karmaşık bir konu.
Benim düşüncem, bu protestoların özünde güven ve adalet arayışı olduğu yönünde.
Öğretmenler, öğrenciler ve veliler, atama süreçlerinin şeffaf olmadığını, liyakat yerine başka dinamiklerin (siyasi yakınlık, sendikal bağlantılar veya keyfi kararlar) devreye girdiğini düşünüyor.
Bu algı, eğitim gibi herkesin ortak paydası olan bir alanda ciddi bir rahatsızlık yaratıyor.
Bakanlık, Proje Okullarını özel programlar ve projeler yürüten, daha esnek yönetilen okullar olarak tanımlıyor.
Bu okullarda öğretmen atamalarını merkezi bir şekilde kontrol etmeyi amaçlıyor.
Resmi söyleme göre, bu atamalarla okulların dinamizmi korunacak, öğretmen sirkülasyonu sağlanacak ve yeni yetkinlikler sisteme kazandırılacak.
Bakan Yusuf Tekin'in açıklamalarına bakılırsa, 38 bin öğretmenin görev süresinin dolduğu, bunların %80'inin süresinin uzatıldığı ve sadece 6 bin kadar öğretmenin yer değiştirdiği belirtiliyor.
Bakanlık, bu süreci rutin bir takvim olarak sunuyor ve öğretmenlere "pozitif ayrımcılık" yapıldığını, yani yer değiştirme için erken fırsat tanındığını iddia ediyor.
Ancak bu açıklamalar, sahada farklı bir tablo ile karşılaşıyor.
Eğitim sendikaları ve öğretmenler, atama kriterlerinin belirsiz olduğunu, yüksek puanlı, deneyimli, hatta TÜBİTAK projeleri yürütmüş öğretmenlerin bile norm fazlası durumuna düşürüldüğünü söylüyor.
Örneğin, Eğitim Sen’e göre, Ankara’da 33 lisede 366, Bursa’da 166, İzmir Atatürk Lisesi’nde 50 civarı öğretmenin ataması yapılmadı.
Bu durum, Bakanlığın "süre doldu" gerekçesinin ötesinde, daha derin bir kadrolaşma veya siyasi saik şüphesi doğuruyor.
Sendikalar, özellikle muhalif kimlikli öğretmenlerin hedef alındığını ve atamaların "sadakat" üzerine şekillendiğini öne sürüyor.
Haber şu:
Yorum bu:
Liseli öğrencilerin bu çıkışı, ciddi bir öfke ve hayal kırıklığının yansıması.
Öğretmenlerin görevden alınması, özellikle "Proje Okulları" gibi hassas noktalarda, gençlerde güvensizlik ve adaletsizlik hissi yaratmış görünüyor.
"Ders kitaplarını gericilikle doldurdu" iddiası, müfredatın ideolojik bir yöne kaydığına dair algıyı gösteriyor ki bu, eğitimde tarafsızlık beklentisini zedeliyor.
"Geleceğimizi çaldı" ifadesi ise gençlerin kendilerini değersiz ve umutsuz hissettiğini ortaya koyuyor.
Bu, sadece bir protesto değil, aynı zamanda bir çığlık.
(Devamı Yarın)
Cüneyt Şaşmaz

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.