‘Kayyım’ın oyunu hep aynı: Boğaziçi’nde bir akademisyenin görevden alınma hikayesi

‘Kayyım’ın oyunu hep aynı: Boğaziçi’nde bir akademisyenin görevden alınma hikayesi

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın atadığı ‘kayyım rektör’ Prof. Dr. Naci İnci, karara direnen akademisyenleri hukuka ve usule aykırı şekilde görevden almaya devam ediyor.

Bunlardan biri de matematik bölümü öğretim üyesi Dr. Mohan Ravichandran oldu. Dr. Ravichandran çalışma izninin iptalinin detaylarını Diken’e anlattı.

Rektör talimatıyla alınan karardan dekanının bile sonradan haberi olduğunu belirten Dr. Ravichandran şunları söyledi: “Çalıştığım alandan dolayı hem başka üniversitelerde hem de özel sektörde, burada ya da dünyanın herhangi bir yerinde kolayca iş bulabileceğimi biliyorum. Daha kırılgan bir noktada olan birisinden ziyade benim sözleşmemin iptal edilmesi o anlamda iyi oldu çünkü bunu kolayca kaldırabilecek durumdayım.”

Hem YÖK’e hem de rektörlüğe dava açan Dr. Ravichandran, Türkiye’nin gözde ve köklü üniversitelerinden olan Boğaziçi’nin akademik geleceğinden endişeli: “Üniversitemizin daha da zor zamanlardan geçeceği kaygısını taşıyoruz hepimiz. Geçen hafta seçilmiş dekanlarımız gerekçe gösterilmeden görevlerinden alındılar. Üstüne bir de rektör, bu saygın akademisyenleri bir Twitter paylaşımı ile rencide etti. Boğaziçi’ne verilen tahribata karşı durmaya devam edeceğim.”

Yabancı uyruklu öğretim üyesi statüsünde çalışan Dr. Ravichandran’ın Eylül 2021’de YÖK tarafından bir yıllığına uzatılan çalışma izni, Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü’nün talebi üzerine iptal edilmişti.

Diken’in soruları ve Dr. Dr. Ravichandran’ın yanıtları şöyle:

Çalışma izniniz hangi gerekçeyle iptal edildi?

Çalışma iznimin iptal edildiğini 24 Kasım tarihinde bölüm başkanından gelen telefonla öğrendim. O ise fen edebiyat fakültesi (FEF) dekanından, dekan da personel ofisinden gelen bir telefonla öğrenmiş. Dekan bunu duyunca şaşırmış ve gerekçe sorduğunda, personel ofisi YÖK’ten bir hafta önce gelen yazıyı yollamış. Yazıda üniversitesinin talebi üzerine 10 Kasım günü yapılan bir toplantıda kararın alındığını belirtilmiş, gerekçe de sadece ‘diğer’ diye yazıyor. Dekan saatler sonra rektöre telefonla ulaşabilmiş ve rektör kendisinin haberi olmadığını, kararın YÖK tarafından alındığı dışında başka bir bilgi vermemiş.

Bu telefon dışında ne matematik bölümü ne de FEF dekanlık ofisi rektörle herhangi bir iletişim kuramadı. Telefonlar, e-postalar, resmi yazılar hepsi yanıtsız kaldı. Nihayetinde altı hafta sonra, YÖK’ün mahkemeye verdiği savunmada sözleşmemin iptal edilmesi talebinin doğrudan rektör tarafından yapıldığını öğrenmiş olduk.

İşin acısı, normal dışı bir durumla karşı karşıya olabileceğimi kasım ayının ortasında üniversite kartımın turnikelerde çalışmamaya başladığı zaman anlayıp şüphelenmiştim. İki gün sonra tesadüfen başka bir öğretim üyesi iş telefonumu ararken üniversite rehberinde ismimin olmadığını bana iletmişti. Kesin bilgiyiyse beş gün sonra bölüm başkanımdan öğrenmiş oldum.

İnci’nin YÖK’e ‘İznini iptal edin’ diye yazı göndermesini bekliyor muydunuz?

‘Hayır’ desem de Naci İnci’nin rektör olarak atanmasından sonra her türlü akademik ihlallere tüm akademisyenler gibi ben de hazırdım. Rektör olarak atandıktan sonra Naci İnci’nin ilk yaptığı icraat Boğaziçi’nde akademisyen olarak çalışan dünyaca ünlü belgeselci Can Candan hocanın işine fakülte ve bölümünden habersiz, onların kararını hiçe sayarak son vermesiydi. Gerekçe olarak da asla kabul edilemez ve rencide edici sebepler sunmuştu, bu sebeplerin en korkuncu Can hocanın oldukça değerli Film Çalışmaları Sertifika Programı kapsamında verdiği derslerinin gereksiz olduğunu ve başka akademisyenler tarafından da verilebilecek dersler olduğunu söylemesiydi. Daha önce Naci İnci’nin talimatıyla değerli hocalarımızdan Feyzi Erçin, Özcan Vardar ve Seda Binbaşgil’in dersleri de akıl almaz bahanelerle iptal edilmişti.

Can hocanın ne kadar başarılı, saygılı, her akademisyenin örnek alabileceği bir hoca olduğunu Boğaziçi’ndeki herkes bilir. Onunla gurur duymak yerine rektörlük onun kampüse girişini dahi engelledi. (Ekim başında bir açık ders vermek üzere kampüse geldiği zaman gayri resmi bir şekilde, hiçbir gerekçe gösterilmeden Can hocanın kampüse girişi özel güvenlikler tarafından engellenmişti.) O günü derin bir üzüntü ile hatırlıyorum.

Kısacası Can hocanın görevine son verildikten sonra bir başka aşamaya geçileceğini bekliyordum herkes gibi. Öğretim görevlilerine, yardımcı doçentlere, emeklilere, Emeritus profesörlere ve yabancı uyruklu akademisyenlere de sıra geleceğini tahmin ediyordum.

Çalıştığım alandan dolayı hem başka üniversitelerde hem de özel sektörde, burada ya da dünyanın herhangi bir yerinde kolayca iş bulabileceğimi biliyorum. Daha kırılgan bir noktada olan birisinden ziyade benim sözleşmemin iptal edilmesi o anlamda iyi oldu çünkü bunu kolayca kaldırabilecek durumdayım.

İnci’nin bu hamlesinden sonra eylemlere katıldığınız için hiç pişmanlık hissettiniz mi?

Kesinlikle hayır. Tek pişmanlığım varsa o da öğrencilere bu zor süreçte yeterli moral destek verememiş olmaktır. 2 Ocak 2021’den günümüze tüm öğrencilerin geleceklerine, okullarına dair pek çok endişeleri var. Yaşananların eğitim hayatlarını olumsuz etkilediğini düşünüyorlar ve her şeyin daha da kötü bir hal almasından korkuyorlar. Boğaziçi’nde öğrenciler ve akademisyenler sadece derslerde bir araya gelmezler. Her akademisyen ders saatleri dışında da öğrencilerine akademik olarak destek vermek amacıyla, her anlamda destek vermek amacıyla da görüşür. Bu yeni süreç başladığından beri çoğumuzun ofis saatleri danışmanlığını yaptığımız öğrencilerimizin, derslerimizi alan öğrencilerin bu tür endişelerini dinlemek, onları tüm olanlara rağmen çalışmalarına kesintisiz devam etmeleri için teşvik etmekle geçiyor. Ben de diğer meslektaşlarım gibi yaşananlardan öğrencilerimizin asgari olarak etkilenmesi için elimden geleni yapmaya çalıştım. Danışmanlığını yaptığım öğrencilerin endişelerini dinlemek ve destek olmak için düzenli toplantılar yaptım ve hala da yapıyorum. Keşke bölüm dışındaki öğrencilere de destek olabilseydim.

Üniversitemizin daha da zor zamanlardan geçeceği kaygısını taşıyoruz hepimiz. Geçen hafta seçilmiş dekanlarımız gerekçe gösterilmeden görevlerinden alındılar. Üstüne bir de rektör, bu saygın akademisyenleri bir Twitter paylaşımı ile rencide etti. Özgür, özerk ve demokratik bir üniversite için anayasal hakkını kullanan öğrencilerimizden Beliz İnce bir dönem uzaklaştırma cezası aldı. Pek çok öğrencimiz cezalandırılıyor. Yakın zamanda haksızca 94 gün hapiste kalan öğrencilerimizden Berke ve Perit ciddi disiplin soruşturmalarına tabi tutulacak. 500 öğrenciye disiplin soruşturması açılacağı söyleniyor. Bu öğrencilere destek vermeye devam edeceğim çünkü meşru bir talepleri var ve düşünen, sorgulayan bireyler olarak daha iyi bir üniversite için mücadele ediyorlar. Elbette genel olarak Boğaziçi’ne verilen tahribata karşı durmaya devam edeceğim.

Bundan sonrası için ne yapmayı planlıyorsunuz? Hangi adımları atacaksınız?

İşime son verilmesine karşı üniversite bileşenlerin desteğiyle hem YÖK hem de rektörlüğe karşı dava açtım ve yürütme durdurma talebinde bulundum. Adıma verilen ve akademik ihlal içeren kararlar nedeniyle, her ne olursa olsun halen danışmanlığını yapmakta olduğum altı yüksek lisans ve doktora öğrencisini bırakmam söz konusu dahi olamaz. Üniversite bileşenlerinden almış olduğum müthiş destekten ötürü kendilerine minnettarım ve Boğaziçi’nin bir parçası olmaktan gurur duyuyorum. Dava sonuçlanana kadar sanki Boğaziçi ile ilişkim hiç kesilmemiş gibi çalışmaya devam edeceğim. Öğrencilerime danışmanlık yapmaya devam edeceğim, yazacağım makalelerde Boğaziçi Üniversitesi mensubu olduğumu yazmaya devam edeceğim. Kolay bir yolunu bulup başka yerlere iş başvurusu yapmaktansa akademik özgürlük arayışı için çok haklı ve önemli bulduğum Boğaziçi direnişine destek vermeye devam edeceğim.

Boğaziçi Üniversitesi sizin için ne demek?

Boğaziçi, herkesin bildiği gibi dünya standartlarında bir eğitim ve araştırma üniversitedir. Liyakate dayalı, her fikre açık, tüm bileşenlerine düşüncelerini geliştirmek için özgür alanlar yaratmış olan bir yeridir. Tabii ki her modern üniversite böyle olmalıdır fakat bu olanaklar Türkiye’de gördüğüm kadarıyla Boğaziçi’ne özgüdür. Bunların ötesinde, Boğaziçi kendi bileşenleri için müthiş bir disiplinler arası düşünce alanı açmayı başarmıştır. Soyut konuşmaktansa bir örnek vereyim; Oğuz Gürerk, adında bir yüksek lisans öğrencim yüksek boyutlu istatistik alanda tez hazırlıyor. Oğuz sıra dışı birisi, lisans eğitimini Boğaziçi’nde almış, ekonomi çıkışlı ama aynı zamanda matematik bölümünde de yan dal yaptı. Oğuz sadece matematik alanında başarılı değil. Boğaziçi’nde lisans yaparken, matematik ve ekonomi bölümleri dışında felsefe, siyaset bilimi, psikoloji ve tarih bölümlerinden de seçmeli dersler almış. Aynı soruyu farklı farklı bakış açılarıyla sorabiliyor, hem matematikçi olarak, hem iktisatçı olarak, hem sosyal bilimci olarak. Bu tür düşünce yeteneği oldukça nadirdir. Böyle bir eğitim veren kurum da oldukça değerlidir. Bunlar dışında, edebiyat ve müzik alanında müthiş bilgiye sahip, oldukça kültürlü genç bir bilim insanı. Oğuz tabii ki bir birey olarak özeldir ama aynı zamanda Boğaziçi’nin sağladığı olağanüstü ortamın da bunda etkisi var diyebilirim.

Boğaziçi hem Türkiye içinde hem de uluslararası kamu üniversiteleri içinde parlayan bir örnektir ve Türkiye kamuoyu böyle bir kurum inşa ettiği için kendisiyle gurur duymalıdır.

Sizden sonra üç dekan daha görevden alındı. Böyle devam etmesi durumunda Boğaziçi’nin akademik kalitesi anlamında geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Son bir yılda üniversiteye yapılan tüm zararlara rağmen öğretim üyeleri ve öğrencileri çaba göstererek kaliteli araştırma yapmaya ve eğitim vermeye devam etmeye çalıştılar. Ama kişisel çaba bir noktaya kadar yetiyor. Hasım dekanlar öğretim üyelerinin araştırmalarını çok kolayca bozabilirler ve böyle olması da muhtemeldir.

Kendi adıma konuşmam gerekirse, dönem ortasında görevime son verildi. İki ders vermekteyim, onlardan biri yüksek seviyede güncel araştırma konuları içeren bir dersti. Benim dışımda bu dersi verebilecek başka birisi yoktu ve dersteki öğrenciler arasında yüksek lisans ve son sınıf lisans öğrencileri vardı. Onlar mağdur olmasın diye işime son verilmesine rağmen dersleri vermeye devam ettim. Ayrıca devam eden bir araştırma projem ve projedeki bütçe ile çalışan muhteşem genç bir kadın doktora sonrası araştırmacı var ve kendisi ile harika sonuçlar elde etmiştik. Bir makaleyi bitirip tam yeni makale üzerine çalışmaya başlamışken işime son verildi, proje kapandı, bu genç kadın araştırmacı da işsiz kaldı. Üniversite yönetimi böyle devam ederse, bu tür uygulamalar neticesinde ortaya çıkacak zararlar hayal bile edilemez.

Bir üniversiteye rektörün seçilerek değil de atanarak gelmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Boğaziçi’nde yıllarca çalıştıktan sonra tecrübeli öğretim üyeleri Üniversitelerde Yönetim Yapılanması Çalışma Komisyonu (UYYK) adına bir rapor hazırlamış. Rektörün öğretim üyeleri tarafından doğrudan seçilmesi şart değil ama rektör atanma süreci şeffaf ve katılımcı olmalı ve tüm bileşenlerin fikirleri duyulmalı ve değerlendirilmeli. Büyük çoğunluğunun desteğini alamayan bir rektör, üniversiteyi başarılı bir şekilde yürütemez ve kurumda hasarlar meydana gelir. Melih Bulu üniversiteye danışmadan ve Naci İnci yüzde 95 ret oyu almasına rağmen atanmışlardı. Bu hamlelerin hiçbir mantığı yok.

Bir ek olarak şunu söylemek isterim ki 1992’den 2012’e kadar Boğaziçi’nde rektör seçimleri çok başarılı şekilde yürütülmüş ve her gelen rektör üniversite bileşenlerden büyük destek almıştır. Üniversitenin bu kadar başarılı olması kısmen bu sürecin başarılı olarak yönetilmesinden. İleride rektör atanmasını ya da seçilmesini tartışırken bu başarılı hikayeyi unutmamamız gerekiyor.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler