Sadullah Özcan

Sadullah Özcan

İzmir olayı ve tarihi gerçekler

Bu sütunlarda hep dikkat çekeriz. Yaşanan olayların, söylenen sözlerin, kullanılan ifadelerin geçmişle mutlaka bir bağlantısı vardır. Bu nedenle tarih önemlidir. Tarihi bilmek önemlidir. Tarihi sadece destanlar ve kahramanlık menkıbelerinden ibaret görürseniz size ninniden öte uykuya dalgınlıktan öte bir şey vermez. Tıpkı 100 yıldır olduğu gibi, tarih kiminin övünç, kiminin sövünç gerekcesinden öte işe yaramaz.

Tunç Soyer’i tanımam. Kimdir iyi bilmem. Bugüne kadar geçmişi nedir onu da bilmem. Şahsıyla ilgili iyi veya kötü tek kelime edecek fikrim yok. İzmirliler yüksek bir oy ile seçmişlerdir ona da saygım sonsuzdur. Yaptığı işlerin takdirini de İzmirlilere bırakıyorum. Fakat videoyu izledim. Bayrak ve para konusu ayrı olay. 

Şüphesiz kendi beyanatlarını esas alıyorum. Ayrı bir devlet, ayrı bir eyaletten farklı olarak İzmir’i marka bir kent yapılması manasında olayı anlıyorum. Ama tarihi gerçeklere baktığınızda Soyer’in iyi niyetinin ötesinde bu konuda daha önce bazı noktalar var ki bunları da gözardı edemeyiz. Çünkü halk arasında bir söz vardır :“Cehennemin yolu iyi niyet taşları ile döşelidir”. Öyle ki siz iyi niyetle konuşur ve hareket edersiniz. Ama o yolu inşa edenler sizi cehenneme götürmenin planlarını yapmışlardır. 

O nedenle Tunç Soyer’in sözleri iyi niyetli olabilir. Ama o sözlerin hatırlattıkları pekte iyiyi göstermemektedir. Bunun için belli makam ve belli görevlerde bulunanların öncelikle söyledikleri her cümlenin her kelimenin nereye gidebileceğini kestirmek zorundadırlar. 3.5 milyon insanın Belediye Başkanı bir heyecanla bir konuyu söyleme lüksüne sahip değildir. Maksadı çok iyi niyetle olsa da ağızdan çıkan söz senin olmaktan çıkmış ve duyanın anlayışının insafına kalmıştır. 

Tunç Soyer’in İzmir’e özel bayrak ve bitcoin konusu da öyledir. 

Bu konuda iki farklı değerlendirme Tunç Soyer farkında olmasa da aslında bu söylemlerin perde arkasının aralanmasına yardımcı oluyor. 

İzmir’de son zamanlarda yaşananların tesadüfî olmadığını son tartışmalar ortaya koyuyor. Ramazan ayında minarelerden ezan ve sala yerine müzik olayının perde arkası daha aralanmadı. Bu olayı bir muziplik olarak görmek imkânsız. Tam bir provokasyon olduğu görülüyor. 

Soyer’in sözlerinin kaynağı kendi ifadesi ile bir akademik çalışma gibi görülüyor. İşte bu noktada akademik çalışmayı tetikleyen nedir irdelemekte yarar vardır. 

İzmir’de doğmuş ve büyümüş bir dostun Tunç Soyer’in açıklamaları üzerine gönderdiği değerlendirme çok önemli. Benim okuduğum ve son 200 yıldır yaşanan birçok olayın perde arkasını anlamama sebep olan Evanjelist misyoner hareketinin başarısını anlatan “Türkiye’de Gündoğumu’ kitabını aklıma getirdi. 

O dostum “Tunç Soyer küreselcilerin CHP’ye dayattığı bir isimdir.” diyor. Soyer’in sözleri basit bir siyasi söylemden öte, iki asır öncesine dayanan bir projenin nabız yoklamasıdır.” Şeklinde yorumluyor. Zira özerklik söyleminin tarihteki ilk izlerini XIX. YY’lın başlarında (1820) Osmanlı topraklarına gelen Amerikanlı Misyonerler teşkilatı olan Amerika Board kuruluşunun İzmir’e gelerek, burada bir istasyon kurmalarında görmek gerektiğine işaret ediyor. Bu istasyonun halen çalıştığını Rahip Brunson olayında gördük. O dostun verdiği bilgiye göre İzmir, İstanbul İstasyonu kuruluncaya (1831) kadar Amerikan Board’un Anadolu’daki en önemli merkezlerinden biri olarak kalmıştır. Bu dönemde kurulan Amerikan Helen Muhipleri”nin çalışmaları oldukça dikkat çekicidir. 1835 yılına gelindiğinde Anadolu; İstanbul Misyonu ve Küçük Asya Misyonu olmak üzere ikiye bölünmüştü. 1860 yılında Harput’ta yapılan yıllık toplantıda ise, Anadolu toprakları Doğu, Batı ve Merkezi Türkiye Misyonu olmak üzere üç kısma ayrılmış, İzmir istasyonu Batı Türkiye Misyonunun merkezi olarak yer almıştır.  Bu faaliyetler XX. yy başlarında hayata geçirilecek olan Anadolu’nun işgalinin zeminini hazırlamıştı.

Tunç Soyer’in farkında olduğunu sanmıyorum. Ama gündeme getirdiği İzmir’e özel bayrak; İzmir’e özel para projesine basit bir siyasi söylem olarak algılamak, geri plandaki zihni göz ardı ettirir.

Bu ülkede bir el Cumhuriyeti, Cumhuriyeti kuran partinin eliyle parçalamaya kalkabileceği de unutulmamalıdır. 
1990’larda İzmir’de bazı işadamlarının “Milli geliri arttırmak için Güneydoğu’yu ayıralım” teklifini hatırladım. 9 Eylül’de denize döktüğümüzü zannettiğimiz düşman karşımıza akademisyen, işadamı, rahip, bir imam bir hoca veya siyasetçi gibi çıkmayacağının garantisi yok. 

Bu arada Prof. Dr. Anıl Çeçen’in ‘İyonya’ uyarısını konu alan makalesinin okunmasını sizlere bırakıyorum. 
Tunç Soyer’e çağrıda bulunalım, akıl aldığınız akademisyenler ve soytarı sanatçı kılıklılara dikkat edin. 

Cuma’nın hayrı üzerinize olsun…


 

Önceki ve Sonraki Yazılar