Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

İKTİDAR, MUHÂLEFET VE BASININ DEPREM PARADOKSU

17 Ağustos depremi sonrasında “7.4 yetmedi mi?” diye pankart açan kız nerede acaba? Ona, “fâhişe” diyen Fâtih Altaylı’nın bile bildiğini sanmıyorum.

Aradan 24 yıl geçti. İktidar da roller de değişti. Başörtüsüyle fakülteye sokulmayan o kız var ya okudu, eczâcı oldu. Sonra vekil oldu. Akrabalarını sağa sola yerleştirdi. Deprem bölgesine giden İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu Maraş’tan kovuyor. O kız, 17 Ağustos depreminde Refah Partili belediyelerin yardımlarını sokmak istemeyen taş kafalıları unuttu. O kız, deprem bölgesine ekmek taşıyan Ankara Belediyesi’nin taşlandığını; görevde olmadığı hâlde deprem bölgesine giden Tayyip Erdoğan’ı unuttu.

O kız, doktor oldu. Gitti, Türkiye’yi Avrupa’ya şikâyet etti. Şimdi vekil oldu ama vatandaşın şikâyetlerini dinlemiyor. Deprem bölgesinde CHP’lileri eleştiriyor.

O kız, hukukçu oldu; TBMM’ye girdi, hukuku unuttu.

O kız, yazar oldu. Kalemine ihânet etti. Nasıl bir akbaba olduğunun farkında değil, sağa sola “akbabalar!” diye çemkiriyor.

O kız felsefe okudu ama felsefî sorular sormayı unuttu. Yüz binler enkaz altındayken yukarıya yaranmak refleksiyle, “3 harfli marketler nerede?” diye soruyor. Baksa görecek, deprem bölgesinde olduklarını.

O kız … o kız … o kız…

Velhâsıl o kız, çooook meşgûl! Tekrar vekil olup Meclis’e girecek. Köşesini kaybetmekten ödü patlıyor. O kız, dibe vurdu.

Ya Fâtih Altaylı? Yağmasa da gürlüyor. Deprem günü ne yazdı dersiniz?

“Doğa bir anda nasıl çakıyor suratlara tokadı. Bakmayın 7.4 dediklerine 7.8 büyüklüğünde ‘çaktı’ yüzümüze tabiat ana.”

E hani böyle şeyler söylemek kevâşelikti? Hani deprem, tokat değildi?

Altaylı, Erdoğan’ın, “Bunlara 14 Mayıs’ta öyle bir çakın ki” ifâdesine atıf yaptı elbette ama “yüzümüze” diyerek yumuşattı. Direk muhâtabına seslenmek …. ister.

Peki, “7.4 yetmedi mi?” diyen kızın yılmaz savunucusu, Fâtih Altaylı’nın mekiri, Yeni Akit’in hukukçu yazarı Ali Karahasanoğlu ne yaptı?

Aman iktidar yıpranmasın diye muhâlefeti işâret etti. “Suriyelilere iyi davranmadık, o yüzden oldu” dedi. Vallâhi billâhi böyle angut bir cümle sarfetti.

Maşallah partilisi de köşe yazarı da tıpkı 99 depreminde laiklik elden gidecek diye telâşlanıp, “Atam, yer sarsılsa da biz sarsılmayız!” diyen CHP’liler gibi (Yemin ederim bir CHP’i belediye, böyle bir pankart asmıştı.) dimdikler. Yer sarsılsa da sarsılmıyorlar, reisleri sâyesinde.

Şimdi ben tutsam bunlara, “7.8 yetmedi mi?” desem yiyeceğim lafları tahmin ediyorum. Siz de ediyorsunuz. Yeni Akit’i, Şafak’ı, Sabah’ı… hepsi küfür için kuyruğa girerler. Ne şerefim kalır ne nâmusum!

Zannetmeyin ki bunları yazdığım için “aferin” diyenler çok umurumda! Onların geçmişini de biliyoruz.

İktidarın tavrından rahatsız olan CHP’liler!

“Biz 17 Ağustos’ta şöyleydik böyleydik.” diyerek hâfızamızla dalga geçmeyin! İktidara dikkatli bakın, kendinizi göreceksiniz. Üstelik o günlerin gazeteleri arşivde duruyor. İktidar, enkâzın altında kalmıştı. Halk isyan edince aynı şimdiki gibi Mehmetçik, 3. gün sahaya çıkarıldı. Duyuyor musun Nasuh Mahruki? Duyuyor musun Türker Ertürk? Hâfızamızla dalga geçmeyin!

……

MHP’ye sözüm yok. 17 Ağustos 1999’da neredeyse 6 Şubat 2023’de aynı yerde. Deja vu gibi. Çok ama çooook istikrarlı bir parti.

……

Bir filmde görmüştüm. ABD’de bir felâket oluyor. Başkan, âcilen halka seslenecek. Üzerinde gömlek hırka var. Takım elbisesini giymek, kravatını takmak isteyince danışmanı durduruyor:

“Efendim, durum çok kötü. Halk, üzgün olduğunuzu hissetmeli. Karşılarına böyle çıkın!”

Öylece çıkıyor. Halk, anında başkanıyla bütünleşiyor.

Bilmem anlatabildim mi?

Başımız sağolsun! Öfkem, üzüntümden fazla; üzüntüm öfkemden. Geçecek ama delip geçecek. Canım yanıyor. Yandıkça öfkem artıyor. Günlerdir yazmak istiyordum, deprem haberlerine baktıkça elim kolum kalkmıyordu. Fakülte arkadaşım var Antep’te. Ölene mi kalana mı yansınlar? Anlattıkları korkunç. Maalesef ben de korkularına korku ekliyorum. Çünkü ilk günler geçince olacakları biliyorum. “Sakın dağılma! Toparlan! Daha kötü günler gelecek.” diyorum sürekli. 17 Ağustos’da gördüm her şeyi. İktidarını, muhâlefetini, basınını, hırsızını, uğursuzunu… Kaldı ki bu deprem çok daha büyük. Yıkımı, kıyaslanmaz bile.

İyiler var, çok şükür! Onlar olmasa dayanamayız bu acıya. Tırnaklarıyla kazarak beton yığınlarından insanımızı çıkaran vatan evlatlarının, yardım kampanyalarına koşan gönüllülerin elini değil, ayağını öpüyorum.

Annesinin yanında yolda koşarak gelen kocaman kızı kucaklayıp iki üç metre götürdükten sonra indiren, bir de “bana bak! bana bak!” diye doktorculuk oynayarak şov yapan ahaber muhâbirini kınıyorum. Onu, “enkazdan çocuk kurtardı” diye tebrik edip kahraman ilân eden eşşek kadar köşe yazarlarını da kınıyorum. Pazartesi sabahından beri Habertürk’e bakıyorum. Sahaya çıkan muhâbirleriyle habercilik destanı yazdılar. Muhakkak başka kanallar da vardır böyle. Onlar da sağolsunlar.

Deprem bölgesine giden Cumhurbaşkanı’nın konuştuğu kürsünün önüne çocukları dizmek kimin fikriyse Allah bildiği gibi yapsın! Neyse ki çay fırlattırmadılar. Deprem çocuklarını siyâsete âlet etmeyi geçtim, hava buz gibi buz! Sâdece şehirler değil, merhamet de betonlaştı. İnanmayan, üşüyen çocuğun kapşonunu sıyıran Bakana baksın!

Sosyal medyada yokum. Bu yüzden Halûk Levent’in çağrısına buradan katılıyorum:

AFAD da bizim AHBAB da! Yemlenmeyince saldıran trollere fırsat vermeyelim!


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.