Çidem Ayözger Ergüvenç

Çidem Ayözger Ergüvenç

Havalar

Ocak ayının sonlarına yaklaşıyoruz. Doğudaki yöreler dışında tüm ülke erken bir sonbahar havası yaşıyor. Ne bir damla yağmur, ne de kar yağıyor. Güneş gören yerlerde palto bile fazla geliyor. Allah yakıt almaya parsı yetmeyen yoksullara, sokakta yaşayan evsiz barksızlara acıdı diyeceğim ama ciddi bir kuraklıkla karşı karşıyayız. Yaz aylarında korkarım kuraklık bizi bekliyor. Küresel ısınma insanların bilinçsizce doğayı sömürmesi nedeniyle bu duruma büyük ölçüde neden oldu; ama ülkelerin bireysel suçları da yok değil.

Türkiye’de betonlaşıp rant sağlamak için yürek yakan bir ağaç kıyımı aldı yürüdü. Yetmiyor gibi karayollarını genişletmek için de ormanlara acımadılar. Sanki bir işe yarasa bari. Altın v.b. madenleri aramak için en değerli turistik ya da tarihî birikimlerimizin bulunduğu yerler telef oldu. Derelerin yatakları değiştirilip kurutuldular. Ağaç olmayan yerde kuraklık olur. Akılsız başların cezasını onları kollayanlar kadar herkes de çekiyor.

Doğma büyüme Ankaralıyım. Kasım ayı ortalarından itibaren kara kış kendini göstermeğe başlardı. Yoğun kar yağışı olurdu ama bizim eğitimimiz hiç aksamaz, okullarımıza üşüye titreye de olsa rahatlıkla ulaşırdık. Ancak sıcaklık gece -15 derecenin altına düştüğü zaman soğuk tatili verilirdi. Saçaklardan buzlar sarkar hava hafif ılınmaya başladığında büyüklerimiz buz parçaları kama gibi tepemize düşmesin diye saçak altlarına sokulmamızı tembih ederlerdi.

Karsız yılbaşlarını düşünemezdik.

İlkbahar tam vaktinde gelirdi. Önce Nisan yağmurları başlar çiftçinin yüzünü güldürürdü. O zamanlar tarım ülkesiydik. Dünya üzerinde kendi kendine beslenen yedi ülkeden biri olduğumuz gururla bizlere öğretilirdi. Şimdilerde bırakın tarım ülkesi olmayı “ne menem” bir ülke olduğumuz bile belli değil. Neyse ki yüce gönüllü bir Arap bizim ekonomimizi düzeltmeye karar vermiş. Kendi pirincimizi, buğdayımızı, mercimek nohut ve tüm baklagillerimizi, buğdayımızı ve daha neleri neleri yetiştirir ithal ederdik. Saman ithal edeceğimiz günlerin geleceğini söyleseler inanmazdım. Nereden bilebilirdim saman yiyenlerin sayılarının bu kadar artacağını?

23 Nisan’da beyaz pabuçlar, yazlık giysiler giyerdik. 19 Mayıs törenlerinde ablalarımızı, ağabeylerimizi izlemeye gittiğimizde yüzümüz güneşten renk değiştirirdi. Karpuz kabuğu denize düşmeden denize girilmezdi. Şimdiki çocuklar şanslı ithal karpuz sayesinde alırsın manavdan bir servet ödeyerek bir dilim karpuz atarsın kabuğunu suya, ardından da kendin atlarsın bir anda ünlenip gazetelere konu olursun. Yazın denize girdiğin tadı alır mısın o kadarını bilemem. Bu karpuz kabuğu meselesi havaların ısınıp karpuzun bollaşmasını anlatmaya çalışır.

Eylül sonuna doğru okulumuz açılırdı. Sonbahar gibi sonbaharlar yaşardık. Toprakları üzerinde dört mevsimi da yaşayan bir ülke olmakla övünürdük.

Artık sonbahar dayandı ta Aralığın neredeyse sonuna. Yetmiyor bu yıl olduğu gibi Ocak ayına da tecavüz ediyor. İlkbaharın gelişi ötelendikçe öteleniyor ve neredeyse bu güzel mevsim yok olup gidiyor. Günler uzadıkça uzuyor, güneş artık kendini oldukça hissettiriyor ama bekle ki göresin. Yağmur bulutları gökyüzünü işgal etmiş, ha yağdı ha yağacak. Hava sıcaklığı bir türlü mevsim normallerine kavuşamıyor.

Bekle ki yaz gelsin. Ege, Akdeniz, Güneydoğu Anadolu bölgeleri dışında yazın gelmesi neredeyse Temmuz başına rastlıyor; o da ancak isterse. Temmuz, Ağustos bir, iki gün kavurucu sıcak, izleyen gün ısı on derece düşük, yağmur kıyamet. Derken yine aşırı sıcak ve ardından seller getiren sağanaklar. Alt yapısı tamamlanmamış yerleşim bölgeleri oluşturursanız olacağı budur. Yüzlerce ev, onlarca oturma alanı, millî servet heba olur gider. Sonra da yetkililere göre suçlu yağan yağmurlar.

Havalar işte böyle depresyonlu oldu. Ya insanlarımız? Onların durumu görüyorum ki daha da beter. Herkes neredeyse gölgesi ile kavga ediyor. Aklına esen karısını, kız kardeşini, sevgilisini hatta anasını kesiyor. Eczanelerde sinir yatıştırıcı ilâçlar leblebi gibi tüketiliyor. Bütçeleri elverenlerin hepsi neredeyse alkolik oldu, avuntuyu içkide arıyor. Altın karşılığı satılacak duruma gelen içkileri alamayanlar ya ilâç müptelası olacaklar ya da mavi ispirto içip tiner koklayacaklar.

İş kaldı güzel bir ilkbahar beklemeye. Umarım bu yıl bu mevsimde yüzümüz gülecek. Mayıs ayı ayların kraliçesidir. Doğa canlanır, etraf yeşillenir, doğaya bir coşku, bir güzellik yayılır. Umarım bu güzellikler insanlarımızın ruhuna da bulaşır. Güzel bir Mayıs ayı yaşayacağımıza inanmak istiyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.