Cüneyt Şaşmaz
Büyük Taarruz: Mustafa Kemal’in Milletiyle Yazdığı Destan!
"26 Ağustos sabahı, güneş henüz doğarken, bir milletin kaderini omuzlarımda taşıdım.
Lakin o yük, bir askerin değil, bir halkın iradesiyle hafifledi."
Gazi Mustafa Kemal Atatürk
...
Bugün aslında dündü.
26 Ağustos 1922, Türk milletinin bağımsızlık ateşinin en parlak alev aldığı gündü.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde başlayan Büyük Taarruz,
Sadece bir askeri harekât değil, bir ulusun yeniden doğuşunun destanıydı.
O sabah, Afyon'un Kocatepe'sinde, bir milletin kaderi çizildi.
Bu makalede, Büyük Taarruz'un nefes kesen stratejisini,
Atatürk'ün gözünden ve bilinmeyen detaylarıyla ele alacağım.
Nitekim...
Büyük Taarruz, yıllarca süren işgalin, yitip giden umutların ve
Bir milletin yok olmama mücadelesinin doruk noktasıdır.
1921'in sonlarında, Sakarya Zaferi'yle düşmana "dur" diyen Türk ordusu,
Artık geri çekilmeyi değil, ileri atılmayı planlıyordu.
Mustafa Kemal, bu harekâtı bir satranç tahtasında ustalıkla oynanan bir oyun gibi tasarladı.
Düşman, Türk ordusunun gücünü küçümsemiş, Anadolu'nun dağlarında kaybolacağını sanmıştı.
Ama yanılmıştı.
Öncelikle...
Atatürk'ün stratejisi, sadece askeri bir deha değil, aynı zamanda bir psikolojik savaşın ürünüydü.
Düşman hatlarını yarmak için Afyon'un güneyindeki dağlık arazi seçildi.
Bu, hem sürpriz etkisi yaratacak hem de düşmanın lojistik üstünlüğünü kıracaktı.
Gazi, ordusunu gece karanlığında sessizce mevzilendirdi.
Topçu bataryaları, piyade birlikleri ve süvari alayları, adeta bir gölge gibi hareket etti.
Plan, kusursuz bir zamanlamayla düşmanı şaşırtmaktı.
Hal böyleyken...
26 Ağustos sabahı, saat 05:30’da topçu ateşiyle başlayan taarruz, düşman hatlarını bir bıçak gibi yardı.
Atatürk, Kocatepe'den harekâtı bizzat yönetti.
Onun gözlerinde, sadece zafer değil, bir milletin geleceği vardı.
Türk ordusu, Afyon'un Çiğiltepe, Tınaztepe ve Belentepe gibi stratejik noktalarını ele geçirdi.
Düşman, bu ani ve şiddetli saldırıya karşı koyamadı.
Mustafa Kemal'in emriyle, ordu "İlk hedefiniz Akdeniz!" parolasıyla ilerledi.
Dün, bugünün gölgesinde.
Büyük Taarruz'un başarısı, sadece askeri bir zafer değildi.
Atatürk, bu harekâtı planlarken, milletin ruhunu da harekete geçirdi.
Köylüler, kadınlar, çocuklar; herkes bu mücadelede bir rol oynadı.
Cephane taşıyan kağnılar, cepheye koşan analar, yalınayak savaşan askerler...
Hepsi, Gazi'nin liderliğinde birleşti.
Bilinmeyen bir detay ise, Atatürk'ün taarruz öncesi subaylarına verdiği şu talimat:
"Bu savaş, sadece toprak değil, bir milletin onurunu kurtarmak içindir."
Demem o ki:
Büyük Taarruz, bir komutanın dehası kadar, bir milletin azminin eseriydi.
Atatürk, düşmanın güçlü mevzilerini aşmak için "süngü hücumu"nu yeniden tanımladı.
Türk askeri, imkânsızı başardı; çünkü inanıyordu.
Gazi'nin stratejisi, sadece düşmanı yenmek değil, aynı zamanda millete "Biz yaparız" inancını aşılamaktı.
Nüans?!
Büyük Taarruz'un en çarpıcı yönlerinden biri, Atatürk'ün düşmanı yanıltma taktiği idi.
Türk ordusunun zayıf olduğu izlenimi yaratılarak, Yunan kuvvetleri yanlış noktalara yönlendirildi.
Bu, savaşın seyrini değiştiren bir hamleydi.
Aynı zamanda, Atatürk'ün gece gündüz demeden cephedeki askerlerle iletişim kurması,
Onlara moral aşılaması, zaferin ruhunu güçlendirdi.
Demem şu ki:
Büyük Taarruz, bir milletin yeniden doğuşunun simgesiydi.
30 Ağustos'ta Dumlupınar'da zaferle taçlanan bu harekât, 9 Eylül'de İzmir'in kurtuluşuyla sonuçlandı.
Atatürk, bu süreçte sadece bir komutan değil, bir öğretmen, bir lider, bir baba gibiydi.
Onun gözünden bakıldığında, her bir askerin yüzünde milletin geleceğini görüyordu.
Hasılı:
26 Ağustos 1922, bir milletin kaderinin yazıldığı gündü.
Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde, Türk milleti imkânsızı başardı.
Büyük Taarruz, sadece bir savaş değil, bir ulusun bağımsızlık aşkının ilanıydı.
Hülasa:
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün dehası, Türk milletinin azmi ile birleştiğinde, tarih değişti.
O gün, Kocatepe'de atılan adımlar, bugün hâlâ özgürlüğümüzün teminatıdır.
Netice:
Büyük Taarruz, bir milletin yeniden doğuşunun hikâyesidir.
Atatürk'ün "Ya istiklal, ya ölüm!" parolası, o günlerin ruhunu yansıtır.
Bugün, o günlerin mirasını taşıyoruz.
Ezcümle:
26 Ağustos 1922, bir milletin omuzlarında yükselen bir liderin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün destanıdır.
O destan, bugün hâlâ kalplerimizde yaşıyor.
Cüneyt Şaşmaz
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.