BİR GECE ANSIZIN SAVAŞ

Bir süredir Ankara dışındayım. Aslında Ankara’nın tam ısındığı bir dönemde Ankara’da olmamak bir gazeteci için dezavantaj. Ama dışarıdan bakmak da belki bir o kadar iyi. Hatta savaşın gölgesinde hayata devam eden coğrafyada bulunmak da. Zira hafta sonunu İdlib’e en yakın bölgede Hatay’da geçirdim. Ve Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş ile çok önemli bir röportaj gerçekleştirdim. 

Ayrıca  Ankara’dan ayrılmadan önce hem o anki resmi,  hem de olası resme dair iki yazı yazmıştım. Ki,  o yazılardaki içerikler, bugün medyada tartışılıyor. FETÖ’nün siyasi ayağından olası darbe senaryolarına, hatta Rand’cıların raporuna kadar…Rand’cılar diyorum,  zira Türkiye artık kimsenin darbelerle ya da darbe senaryolarıyla rand elde edebileceği bir ülke değil. Bunları ve ‘ neden böyle?’ OLDUKLARINI hatta bir süre önce başlayan ve tekrar devam eden depremler gölgesinde, ‘neler oluyor’un cevaplarını YAZI DİZİSİ olarak yarından itibaren yazacağım.

Bu satırları yazarken TV’ler son dakika olarak TSK’nın Suriye’ye girmek için tüm hazırlıkların tamamlandığını ve hazır olduklarını söyledi. Peskov ise Türkiye’nin İdlib’e girmesinin en kötü senaryo olacağını…

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar Astana mutabakatına vurgu yaparken Türkiye –Rusya arasındaki görüşmeler devam ediyor. 

Bir tarafta Rusya ve rejim, diğer tarafta ABD ve emperyal güçler.  Ve zaten coğrafi üstünlüğü ve stratejisiyle duran Türkiye Cumhuriyeti. 

Evet masada işler zor ilerliyor. Buna paralel olarak cephede de Mehmetçik,  masanın elini güçlendirmek için gereğini yapıyor. Ama coğrafyada da işler zor. Zor diyorum çünkü sosyo ekonomik ve kültürel açıdan toplumumuzun içinde bulunduğu bu kritik süreçte;  dünya devleti olduğunu söyleyen bir takım güçlerin yeni dünya düzeni senaryolarında jeopolitik açıdan en güçlü konumdaki Türkiye üzerinde çevirdikleri oyunlar çok ve güçlü. Bir o kadar da açık ve net görülüyor.

Ortadoğu’ da kaynattıkları yer altı suları,  artık gün yüzüne çıkıp can yakıyor. Başta Suriye ve İran’daki resme bakınca bile  ABD, İngiltere ve Rusya’nın ne kadar orantısız güç kullandığı açık seçik ortada duruyor. Ve Türkiye ve İran başta olmak üzere kendi projeleri paralelinde nasıl kaos yaratmak üzere planlamalar yaptıkları ve bunları nasıl pervasız devreye soktukları görülüyor.

Ortadoğu’nun ve bölgenin jeopolik açıdan en önemli konumdaki ülkesi Türkiye ise tüm bunlara ve Ortadoğu’daki gelişmelere direnç göstermeye çalışıyor. 

Bu direnç karşısında geçmişte olduğu gibi- adeta tarihin tekerrür ettiği derecede- emperyal güçler de ittifak kurup kendi emellerine alet eder derecesinde bizi zor durumda bırakmaya çalışıyorlar. Sorun da  burada başlıyor. Sorular da!

Dik durup, cesaret gösterip savaşa ya da ateşe ateşle mi karşılık vereceğiz?  Ya da merminin istikametini mi belirlemeliyiz.?

Bu açıdan baktığımızda İdlib’e girmemiz gerekir. Devlet Bahçeli’nin dediği gibi Şam’a da gireriz.  Ancak bize (ülkemize) ne getirir ya da İdlib’ deki ateşi söndürmemiz bize ve tesir alanı olan Ortadoğu halklarına ne kazandırır ? Konuya buradan bakmak daha önemli. Zira 1876’dan Abdülhamit’ten bugüne -ki buna Cumhuriyet dahil-  askeri çözümden ziyade doğru karar ve maddelerle masada rakibin bileğini kırıp el öptürmek daha önemli olmuştur diyorum. Ben bu çerçeveden bakıyorum .

Bir taraftan Ortadoğu’da kan akarken, diğer taraftan akan kanı durdurmak ve sözde senaryoların (İsrail’in Filistin üzerine hakimiyeti,  ABD’nin İran’a yaptırım zemini, Rusya’nın Suriye’deki hakimiyetinin sürekliliği ve İngiltere’nin tüm bu oyunlar üzerinden adeta, ‘ en büyük benim!’ dercesine kaoslara zemin oluşturup ABD’yi dize getirme çabası.. tüm bunların göstergesidir) bu noktada Erdoğan’ın çıkışları, bahse konu devletleri masaya oturtmak üzerinedir ve oradan çıkacak sonuca göre belirlenecektir. 

Bu doğrultuda devletlerin görünmeyen yüzü istihbarat birimleri savaşı dolu dolu yaşarken,  ülkelerin istikametini belirlemek üzere kendi idarelerinin eline koz vermektedirler. 

Sonuç olarak süren bu savaş,  sahada mermi atmak değil başta istihbarat ile elde edilen bilgiler ışığında, reaksiyon beklemeksizin strateji belirleyerek masada kazanmak üzerinedir. Eğer başlarına ‘çuval geçirebilirsek’ kafalarındaki planları yerle bir edebiliriz. Kimbilir belki bugünlerde Libya hamlemiz BM tarafından da onaylanır ve iki cepheden birinde erken zaferi elde edebiliriz. Biz Yurtta Sulh Dünyada Sulh diyen bir liderin Savaşçı halkıyız.

Savaş demişken cepheye en yakın şehrimiz Hatay’da soyadının anlamından mıdır bilinmez ama Başkan Lütfü Savaş kadar sokağı yakalayan eşi Prof. Dr. Nazan Savaş’ın bu şehirde yaptıkları görmeye değer. Savaşın gölgesindeki Hatay’a hayat vermek bu olsa gerek. Ki detayları , bugünlerde inşallah gündemden fırsat buldukça yazacağım. 

Son sözüm; evet önümüze büyük bir kaos bombası koyacakları görülüyor. Ve biz bunu yok edebildiğimiz kadar var olacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.