Sadullah Özcan

Sadullah Özcan

Aşı-Palet tartışmaları ve hatırlattıkları

Dünyayı bilmem. Ama Türkiye’de bazı konular lüzumsuz ve fuzuli yere gündemi işgal ediyorsa sakın gerçeği o tartışılan olayların arkasında aramayın. Onun yerine suçlanan eleştirilen üstüne gidilen kurum, yapı veya kişilerin kimlerin ayağına bastığına bakın.

Gazetecilik hayatımda bunun çok örneklerini gördüm. Görmeye de devam ediyoruz. Hele işin içinde savunma sanayi, parasal işlemler ve rant varsa bilin ki kurulu değirmenin çarklarına çomak sokulmuş gibi ses çıkar.

İşte Türkiye’de garip ve anlamsız tartışmalar yaşanıyorsa birilerinin kurulu düzeninin çarklarına çomak sokulmuş demektir.

Son zamanlarda benzeri garip ve anlamsız tartışmalara yine şahit oluyoruz. Salgınla ilgili korku imparatorluğu oluşturma hem ülkemizde hem de dünya da sağlandı. Toplum geri dönülmez şekilde korku sarmalına kapıldı. Kurtulması artık imkansız. Bu korku sarmalı ancak nesiller değişince yok olur. Bizler için yaşam biçimi haline getirildi.

Perde çok kalın olduğundan oluşturulan korku sarmalının asıl arkasındaki amacı anlamak imkanı şimdilik yok.

Ama insanlığın korku ile umut arasında yaşamasını sağlamak üzere de çok stratejik bir yol  izleniyor. Bütün ülkeler covit salgını konusunda Mart ayından bu yana aşı araştırması üzerine çalışmaya koyuldu. Türkiye gündemi de aynı modaya uydu ve aşı çalışması gündemleri ile yatıp kalktık. Fakat ne hikmetse birden dünyanın farklı bölgelerinden belli mihrakların aşıları bulduğu iddiaları ile uyandık. Fakat ulusal bazlı aşı araştırmalarında bütün sesler kesildi. Onun yerine şimdi hangi aşının iyi olduğunu tartışır bulduk kendimizi. Çin mi, Amerikan  mı, Alman mı? Hangisi? Türkiye’nin Çin aşısını tercih etmesi ne hikmetse birilerini ayağa kaldırdı. Türkiye’nin Çin aşısını tercih etmesinin perde arkasını bilmiyorum. Birçok iddia söylenebilir. Doğru ya da yanlış. Ama birden kıyamet koparırcasına saldırıya geçilmesi bana geçmiş üç olayı hatırlattı.

Bugünkü nesil hatırlamaz 1996’larda ceylan derili  Meclis koltukları tartışması vardır. Bu koltuklar üzerinden kimler kimler suçlanmadı ki. Oysa o dönemde bizler Parlamento muhabiri idik. O konuda 10’larca haber yazdık. Fakat gazetelerimizde tek sütuna iki satırdan fazla yer almazdı. Ne zaman ki Hürriyet manşete çekmeye başladı bütün gazeteler ona eşlik etti. O zamanda 3-5 milyon dolar için Nurol firmasının nasıl yerden yere vurulduğunu görmüştük. Yıllar sonra ulaştığım bir bilgide 3-5 milyon dolar iddia ile suçlanan Nurol’un Koç’a karşı Milyar Dolarlık Zırhlı Araç ihalesinde nasıl devre dışı bırakıldığını öğrenmiştim.

Son günlerde Tank -Palet fabrikası konusunda BMC ve Katar tartışmalarının arkasından da benzer durumu görüyoruz. 15 yıldır işini yapmayarak ipe un serenler aynı metotla gündem oluşturduklarını görüyoruz. Aynı mihraklar Topçu Kışlası’nda istediklerini elde etselerdi 2013 Gezi Parkı kalkışması olur muydu?

Türkiye’nin Amerikan veya Alman aşısı yerine Çin aşısını tercih etmesinin perde arkasını bilmiyorum ama tartışmalardan ve koparılan fırtınalardan anladığım kadarı ile kurulu düzenin çarklarına çomak sokulmuş gibi. Tanıdık yöntemler devrede yani.

Kemal Sunal’ın “Deli Deli küpeli” filmini izlemişsinizdir. Çok severim. Aslında hem ülkenin hem de dünyanın işleyişi anlatır.  Dağdaki eşkıya her zaman şehirdeki bir avuç zenginin köpeğinden başka bir şey değildir. Çarklarına çomak soktun mu sesi dağdan gelir.

Yaşanan çoğu olaya bu gözle bakmazsanız yanılırsınız

Cuma’nın hayrı üzerinize olsun….

Önceki ve Sonraki Yazılar