Canboray Soykan

Canboray Soykan

ABD POSTASI

Kuşlar gibi yüksekten bakmalıyız

Siyaset çok uluslu bir organizma olduğu için ona sadece Türkiye perspektifinden yaklaşmanın bizleri köreltebileceğini düşünenlerdenim. Evet, siyaset her ülkenin kültürü, şartları ve kodları ile şekillenerek ülkelerde farklılıklar sergiler ama bunun yanında dünyadaki dengelerin, dünya ikliminin ve dünya trendlerinin dengesinden de nasibini alır. Dünyayı bir bütün olarak ele almak ve Türkiye’yi bu bütününün bir bileşeni olarak irdelemeyi işte tam da bu yüzden senelerdir önemsiyorum. Körler, sağırlar birbirini ağırlara dönmemek için muhakkak yukarılara doğru biraz kanat çırpmayı başarmalı ve olanlara kuşlar gibi yükseklerden bakmayı becermeliyiz diyorum. 2020 Dünya siyaseti için hayli ehemmiyetli bir sene çünkü bu sene dünya gemisinin baş aktörlerinden ABD’de paradigmalar yeniden şekilleniyor. ABD önümüzdeki kasım ayında hem Başkanlık, hem Senato, hem Temsilciler Meclisi, hem de Valilik seçimleri için sandık başına gidecek dolayısıyla müthiş bir rekabet rüzgârı esiyor orada bugünlerde.

Siyasetimizin kanayan en derin yarası

Anayasal zorunluluk olarak ABD’deki partilerde her seçim için ayrı ayrı önseçim usulü işletiliyor; bize oldukça yabancı olduğu için sizlere bu teamülü açıklamak istiyorum. 24 Haziran seçimlerini ve CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Muharrem İnce’yi ‘’Gel bakalım, Muharrem !’’ diye Cumhurbaşkanı adayı olarak açıklamasını hatırlayalım. Siyasetimizde kanayan en derin yara işte bu lider sultasıdır, bugün ülkemizde partinin lideri ve genel merkezdeki kurmayları bir araya gelerek partiye dair tüm önemli kararları alma yetkisine sahiptir. Bu yalnızca CHP’nin değil, Türkiye’deki tüm siyasi partilerin acilen çözüme ulaştırılması gereken hazin bir sorunudur. ABD’de ise partilerin tek bir lideri yoktur ve partiyi her delegasyonda temsil edecek farklı farklı liderler vardır; senato lideri ayrı, komite lideri ayrı ve temsilciler meclisi lideri ayrıdır. Bu sayede partinin tek bir kişiye emanet edilmesi de engellenmektedir. Bir siyasetçinin partisinin başkan adayı olabilmesi için de liderlerin onayını alması değil, seçimden 9 ay önce başlayan önseçimlere katılıp yeterli sayıda delegeye ulaşması gereklidir. Her eyalet nüfusuyla orantılı sayıda delegeye sahiptir, vatandaşların ve üyelerin önseçimlerde oy kullanması sonucunda sonuçlara göre delege sayıları adaylar arasında paylaştırılır; bu sürecin sonunda da adaylığı kazanmak için yeterli sayıda delegeye ulaşan aday partinin başkanlık seçimindeki adayı olarak belirlenir. Tüm bunları söyledikten sonra, 2-3 tane delege seçince kendimizi iflah olmaz bir demokrat gibi hissettiğimizi de göz önünde bulundurarak siyaseti yalnızca Türkiye’yle okumanın doğru olmadığı önermesinde anlaştığımızı düşünüyorum.

Cumhuriyetçilerde Başkan Trump rakipsiz

Anlaştığımıza göre haydi şimdi, ABD’de önseçimlerin ne âlemde olduğuna bir göz atalım. Cumhuriyetçilerde kulisleri çalkalayan senaryolar gerçekleşmedi ve Trump’a muhalif olan kanat parti içi harekete girmeye cesaret edemedi. Parti içi muhalefetin adayları olabileceği söylenen Texas Senatörü Ted Cruz da, Birleşmiş Milletler eski Temsilcisi Nikki Haley de; Başkan Trump’a karşı yarışmayacaklarını ve seçimde de Trump’ın arkasında duracaklarını açıkladılar. Muhalif kanadın kritik isimlerinden Utah Senatörü ve 2012 Başkan Adayı Mitt Romney önseçimlere girmemesine rağmen Başkan Trump’ın kampanyasına desteğini açıklamadı ve kongrede gerekirse Trump’ın karşısında durmaya devam edeceğini belirtmeyi de ihmal etmedi. Liberteryen Bill Weld amcamızın masumane %1,4’lük kampanyasını göz ardı edersek ben Cumhuriyetçilerdeki muhalif kanadın beklemeye geçmesini stratejik olarak doğru buluyorum zira Başkan Trump’ın parti içindeki popülaritesi asla %85’in altına düşmedi ve Cumhuriyetçi taban 2020’de kimseyi ona alternatif olarak görmedi. Yukarıda saydığım isimlerin bu seneki önseçim yarışı muhtemelen ileriki yıllardaki potansiyel ciddi başkanlık kampanyalarını tırpanlayacak ve önlerini tıkayacaktı çünkü unutmayalım ki bu isimlerin hepsi Trump sonrası dönemde partinin potansiyel başkan adayları olarak konuşuluyorlar. Mevcut Başkan Yardımcısı Mike Pence’in, Trump’tan sonra şansını deneyeceğini bilsek de, olası zorlu bir yarışta Trump’ın desteğine rağmen seçmenden büyük teveccüh göremeyeceğini tahmin etmek pek de zor değil. Mike Pence’in, oldukça katı dindar duruşuyla Trump popülizminin genel ruhuna aykırı bir uçtaki duruşunun analiz edilmesi için üst düzey politik bilinç de gerekmiyor. Başkan Trump, 2016’da Cumhuriyetçilerin dindar kanadını kampanyasına entegre etmek için, Rust Belt bölgesindeki at başı yarışta o bölgeden çıkacak bir başkan yardımcısı adayının ona avantaj sağlayacağını bildiği için Mike Pence’i yol arkadaşı olarak seçmişti. Başka bir deyişle Trump, Mike Pence’i kampanyasındaki ufak tefek çatlakları kapatacak bir alçı olarak kullanmıştı. Bugün Başkan Trump, rüzgarıyla Cumhuriyetçilerin içindeki grupları kendisine bağlamayı başarsa da, ondan sonraki dönemde Pence kadar dindar bir ismin yarışta öne çıkmayı becermesi sürpriz olacaktır. Kısacası Cumhuriyetçilerde Başkan Trump, ‘’Amerika’yı Harika Tutma’’ yolunda partisini arkasına almış ve önseçimlerde eyalet eyalet gezerek gövde gösterisi yapmakla meşgul vaziyette.

2016’da Ne olmuştu?

Gelelim işlerin karmakarışık olduğu tarafa yani Demokratik Parti saflarına. Biliyorsunuz 2016 Başkanlık seçimleri Demokratlar için kelimenin tam manasıyla fecaat olmuştu. 2016 Seçimlerinde Demokratlar devlet yönetimindeki söz haklarını tamamen kaybetmiş ve fena halde gerilemişlerdi. Demokratlar 2016 yenilgisini aldıkları günün ertesinden itibaren ajandalarında önceliklerini düzenlediler ve dediler ki ‘’Trump, 2020’de ya yenilecek ya yenilecek !’’ 9 Kasım 2016’dan itibaren tüm Demokratlar, tavanından tabanına kadar tüm üyeler 2020 seçimlerine kenetlendiler. 2018 Ara seçimlerinde Temsilciler Meclisi’nin yeniden kazanılması ve Demokratların 3 organdan birini yeniden kontrol etmeye başlamasıyla da 2020’deki mavi dalgaya olan inançları çokça yükseldi. Bugün anketlere baktığımızda Demokratlar Senato’da epey zordayken, Temsilciler Meclisi’ni anketlerde devasa bir sapma olmazsa bir dönem daha kontrol edecekler. Fakat 8 senenin ardından kaybıyla sarsıldıkları Oval Ofis’i yeniden kazanabilmek onların asıl kavgası ve 4 senedir bunun için mücadele ediyorlar. 2020 Önseçiminin gidişatına girmeden önce 2016’da ne oldu da kaybettiler, ne oldu da Trump gibi olağandışı bir adaya kaybettiler diye geçmişi biraz kurcalayalım istiyorum. 2016’da Demokratların iki ciddi aday adayı vardı birincisi Eski First Lady, Eski Senatör ve Dışişleri Eski Bakanı Hillary Clinton, diğeri bu sene de aday adayı olan Vermont Senatörü Bernie Sanders idi. Bu iki adayı birbirinden ayıran en temel özellik politik eksenleriydi, aynı partide yarışsalar da fikirler noktasında ayrışıyorlardı. Hillary Clinton, partinin geleneksel kanadına yakın bir adaydı. Yani özelleştirmeye daha yakın, lobicilik faaliyetlerine daha yakın, dindar demokratlara daha yakın, sosyal devlet anlayışına daha mesafeli, tüm ABD’lileri kapsayacak sağlık sigortasına daha mesafeli bir adaydı. Kadın hakları, eşcinsel hakları gibi konularda görece ilerici bir profil çizse de genel duruşu itibariyle geleneksel bir demokrattı. Bernie Sanders ise ABD siyasetinde eşi benzeri pek bulunmayan fikirlerle boy gösteriyordu ve kendisini demokratik sosyalist olarak tanımlıyordu. Bernie Sanders partinin ilerici - yenilikçi kanadına yakındı ve kampanyasını herkese ücretsiz eğitim hakkı, herkese ücretsiz sağlık hizmeti, dünya barışının güçlendirilmesi, silahsızlandırmanın teşvik edilmesi, doğanın korunması, sosyal devlet anlayışı gibi temellerin üzerine inşa etmişti. Demokratlar, Bernie Sanders’ı ABD profiline göre aykırı buldukları gerekçesiyle 2016 önseçimlerinde Hillary Clinton’ı aday olarak belirlemiş ve Hillary Clinton’la beraber o tarihi yenilgiyi tatmıştı.

Vah bu dünyaya vah!

Artık 2020’deyiz tüm bunların üzerinden 4 sene geçti, Hillary Clinton’ın kampanyasının özellikle gençlerde heyecan uyandıramadığı, gençleri ve kritik eyaletlerdeki kararsız seçmenleri sandığa taşıyamadığı analizlerle ortaya koyuldu, Hillary Clinton’ın medyada ölçüsüzce pompalanmasının Trump’a yaradığı analizlerle ortaya koyuldu, Hillary Clinton’ın geçmiş dönemde attığı bazı adımların Amerikalıları kendisinden ittiği analizlerle ortaya koyuldu. Hillary Clinton’ın kullandığı dilin Trump’ın dili karşısında haddinden fazla elitist kaldığı, bu sebeple de seçmenlere işemediği analizlerle ortaya koyuldu. Ve tüm bunlara rağmen Demokratik Parti’nin önseçimlerinde an itibariyle birinci sıraya yerleşmiş isim Barack Obama’nın Başkan Yardımcısı ve Delaware Eski Senatörü Joe Biden. İnanın Süper Salı’yı izlerken hayretler içinde kalmaktan kendimi alamadım ve bu oyları verirken Demokratların hangi motivasyonla Joe Biden’ı desteklediklerini uzun uzun düşündüm. Joe Biden ile Hillary Clinton arasındaki farkları sıralamaya kalksak neler söyleyebiliriz ki? Hillary Clinton kadın, Joe Biden erkek diyebiliriz. Hadi Obama’nın hatırına Obama’ya yakın olanlarda sempatisi var diyebiliriz, bürokrasi ile güçlü ilişkileri var diyebiliriz. Peki ya başka ne söyleyebiliriz? Bundan 4 sene önce Hillary Clinton’ın aday olması gerektiğini savunanlar onu seçmenleri orta yolda buluşturabilir savıyla savunuyorlardı, bugün Joe Biden’ı savunanlar da aynı söylemi dillerine dolamışlar. Trump’ı yenme cephesinin ancak Joe Biden ile başarıya ulaşabileceğini çünkü Biden’ın kararsız Cumhuriyetçileri yanına çekebileceğini kafalarına koymuşlar. Bernie Sanders’ı da öcü ilan etmişler ve o Trump’ı asla yenemez diye tutturmuşlar. Açık olmak gerekirse ben bunca adayın içinde, gençlerin de şansını denediği bu yarışın içinde yeni isimlerin yükseldiğini görmek isterdim. Pete Buttigieg’i can-ı gönülden destekledim, Texas performansından sonra bu yarış Beto O’Rourke’un hakkıdır kampanyasını geliştirsin dedim. Kamala Harris ve hatta Elizabeth Warren bile bu yarış için önemlidir dedim ama varılan noktada Joe Biden birinci olarak görülüyor. Bunun etmenleri var tabii ki, geleneksel kanadın mevcut sistem sayesinde mideye indirdikleri ballı ekmekler var ve bu ballı ekmeklerden mahrum kalmayı hiç istemiyorlar. Bunun yanında Barack Obama’nın halen işin mutfağında Demokratik Parti üzerinde etkisi olduğunu da biliyoruz ve Bernie Sanders’ın kendisinin politik mirasını hakkıyla taşıyamayacağına inandığını da biliyoruz. Yoksa Joe Biden doğru düzgün para harcamadığı, doğru düzgün zaman harcamadığı eyaletlerde tulum çıkarabilir miydi? Partide ağar basan geleneksel kanadın Bernie Sanders’ın ABD’nin kimliğine tehdit oluşturacağını düşündüğünü de biliyoruz. Tüm bu etmenlerin sonucunda geleneksel demokratlar teker teker çekilerek Joe Biden’ın arkasında birleşiyorlar. Bana göre şu tabloda Demokratlar için en makul seçenek olan Bernie Sanders’ın kampanyası için istikbal hiç lezzetli görünmüyor çünkü Biden her gün yeni bir siyasinin, her gün bir Demokratik Partili yetkilinin desteğini arkasına alıyor. Bernie Sanders eğer bu Salı günü yapılacak önseçimde Michigan’ı da alamazsa Demokratlarda önseçim şekillendi diyeceğiz. Üzücüdür ki 2016 Senaryosunun benzerini yaşıyoruz, hatta Demokratlar için daha kötüsünü yaşıyoruz çünkü Joe Biden’ın yaşı itibariyle zihinsel sorunlar yaşadığı kameralara yansıyor, Trump’ın eline ciddi kozlar veriliyor, Trump şimdiden mitinglerinde sürekli Biden ile dalga geçiyor. Bu iş şimdiden böyleyse açık oturumlar başlayınca neler olur hayal bile edemiyorum. Enerji patlaması yaşayan Trump’ın karşısında hangi eyalette konuştuğunu ara sıra şaşıran eski tüfek Joe Biden, hayır yanlışlıkla Trump’a ‘’Başkan Reagan’’ demese bari! Siyasette her zaman 2+2= 4 eder mi tabi ki hayır! Belki de ben yanılacağım ve Joe Biden gerçekten adaylığı kazanmasıyla birlikte kararsızları ve Trump muhalifi Cumhuriyetçileri yanına alarak seçimi kazanacak. Lakin bu düşük ihtimal gerçekleşse bile ben yanarım bu dünyaya!

Yanarım çünkü bu dünyanın en prestijli ve en etkili makamı 1889 yıldır siyaset yapan ve mitinglerinde eşiyle kardeşini birbirine karıştıracak kadar ihtiyarlamış bir seksenliğe milyarderlerin ve lobicilerin seferberliğiyle yar olursa vah bizim halimize, vah bu dünyaya vah!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.