
Anıl Akın
23 Nisan’da Sarsılan Sadece İstanbul muydu?
Bugün 23 Nisan. Normalde sokaklarda çocuk sesleri yankılanır, rengarenk bayraklar asılır, umut biraz daha yüksek sesle konuşurdu. Ama bugün öğle saatlerinde İstanbul’da yaşanan depremle birlikte güne başka bir ruh haliyle devam ediyoruz. Sarsıntıyı hisseden herkesin içinden geçen ilk şey, “Yine mi?” oldu. Çünkü bu ülkede ne yazık ki sarsıntılar sadece yerin altında olmuyor.
Deprem gerçeğiyle bir kez daha yüzleşiyoruz. Üstelik bunu, geleceği temsil eden çocuklara adanmış bir günde yaşıyoruz. Bu, belki de sembolik olarak şunu söylüyor: Geleceğimizi nasıl koruyacağız? Hangi önlemleri gerçekten alıyoruz ve hangilerini sadece kâğıtlarda bırakıyoruz?
Türkiye, jeolojik olarak zaten riskli bir coğrafyada. Ama sorun sadece fay hatlarında değil; en büyük fay hattı aslında ihmallerde, plansızlıkta, günü kurtarma alışkanlığında.
Ekonomik açıdan da bu tür felaketlerin etkisi sadece birkaç günlük dalgalanmayla sınırlı kalmıyor. İnşaat sektörü yeniden konuşulacak, sigortalar, kredi paketleri, kamu harcamaları derken bütçede yeni delikler açılacak. Zaten kırılgan olan ekonomimiz, böyle bir depremi kaldırabilecek mi? Kaldı ki sadece bir “deprem ekonomisi” üretmek yetmiyor; bu süreci adaletli, şeffaf ve sürdürülebilir şekilde yönetmek gerekiyor.
Kentsel dönüşüm, afet hazırlığı, kamu kaynaklarının kullanımı, her biri yeni bir gündem maddesi olarak önümüzde duruyor. Ama hepsi aynı soruda birleşiyor: “Gerçekten hazır mıyız?”
Bugün bir çocuk bayramıydı. Ama biz büyükler, o çocuklara nasıl bir ülke bırakıyoruz? Her sarsıntı bize aynı şeyi hatırlatıyor: Zemin değil, sistem çöküyor. Ve biz, hâlâ en temel soruya net bir cevap veremiyoruz: Sarsıntı geçtikten sonra ne yapacağız?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.