Cüneyt Şaşmaz

Cüneyt Şaşmaz

18 MART'IN GİZLİ KAHRAMANI?!

Bugün aslında dün'dü...
 
"ÇANAKKALE GEÇİLMEZ" sözünü, Tarih sayfalarına yazdıran kişi'nin Cevad (Çobanlık) Paşa'nın olduğunu biliyor muydunuz!?
 
Anlaşılması için daha açık yazalım...
18 Mart 1915 gününe kadar İstanbul’dan taşınmayı düşünen ve sürekli panik içerisinde olan bir Padişah...
 
Ve...
Başkomutanlık’a rağmen, Boğaz savunmasında dimdik duran, sonuna kadar üstün mücadele örneği gösteren bir Paşa...
 
Nitekim...
Cevad Paşa, bu şanlı zaferin ardından, "18 Mart kahramanı" ve "İstanbul’u kurtaran birinci kişi" unvanı ile anılacaktır.
 
Nüans?!
 
2 Ağustos 1914 günü seferberliğin ilanında 9. Tümen Komutanı olarak Gelibolu’da bulunan Cevad Paşa, 10 Ağustos 1914’te Müstahkem Mevkii Kumandanlığı’na atandı.
Göreve geldiğinde rütbesi Mirliva (Albay)’dır.
 
Hal böyleyken...
Bu göreve atanmasının ardından Boğaz’ın savunmasını ele alır.
Çünkü, Boğaz savunma planları yoktur, Müstahkem Mevkii Kumandanlığı stratejik açıdan perişan durumdadır.

 
Sözün özü:
Yarbay Selahaddin Adil Bey, Müstahkem Mevkii’nin durumunu apaçık belirtiyor:
"İtalya ve Balkan seferlerinde yapılmış olan hazırlıklar, Mevkii’nin evvelki kumandanları tarafından hazırlanmış bir müdafaa planı yoktu.
Her şeyi yeniden hazırlamak lazımdı."

 
Yeni baştan savunma planları oluşturulmaya başlandı.
Başka?!
Cevad Paşa’nın göreve gelmesiyle kadro dışına çıkarılan bataryalar yeniden tanzim edildi.
Tabyalardaki toplar tekrar kuruluşa alındı.
Başka?!
Bu bataryalara asker ve subay yerleştirildi.
Mevcut batarya ve tabya kadroları değiştirildi.

 
Hülasa:
Tüm bu çalışmalar yapılırken, Selahaddin Adil Bey, Cevad Paşa’nın bu durumunu şöyle özetliyor:
"… Cevat Paşa hiçbir zaman karamsar ve ümitsiz olmadı."
 
Demem şu ki:
Devletten fazla bir şey beklemeyen eldeki imkanlarla zafer örgüsünü ören Cevat Paşa, eldeki mevcut imkansızlıklara aldırış etmeden Boğaz’ın tahkimatıyla uğraştı.
 
Nüans?!
 
23 Şubat 1915 tarihli birliklere gönderdiği emrinde, bu zaferin perdesini bizlere aralıyor?!
 
Boğaz savunmasında, Askerlerin nasıl azim ve cesaretle durduğunu, aşağıdaki emirde daha iyi anlıyoruz:
"Düşman donanmasının Boğaz’dan geçmeyi başarabilme ihtimali olmamakla beraber, bütün savunmaya rağmen Boğaz’ı geçmeyi başardıkları takdirde dahi Müstahkem Mevkii, gerek denizden ve gerek karadan Boğaz’ın müdafaa ve muhafazası vazifesine devam edecektir.
 
Boğaz’dan girebilecek gemilerin arkasından diğer harp gemilerinin veya nakliye gemilerinin geçmesine mani olacak ve içeri giren gemiler tekrar Boğaz dışına çıkmak isterlerse imha edilmesine çalışılacaktır.
 
Düşmanın, Boğaz’ın arka tarafına asker çıkarmaya teşebbüs etmesi halinde, seyyar birliklerimizin taarruzu ile düşman geriye püskürtülecektir.
 
Bütün çalışmalara rağmen düşman karada yerleşmeye muvaffak olursa birliklerimizin esas vazifesi, düşmanın sahil bataryalarımızı işgal etmesine engel olmaktır.
 
Herhangi bir bataryanın düşman birlikleri tarafından işgal edilmesi tehlikesi kesinleştiği takdirde, o batarya kumandanına Rumeli’de 19. Fırka Kumandanı tarafından, Anadolu’da 9. Fırka Kumandanı tarafından bilgi verilecektir.
 
Emri verecek olan tümen kumandanının dikkat edeceği; ağır topçu kıtaatı taşınmaz büyük toplarını çalışmaz duruma getirerek, taşınabilir harp vasıtalarının geriye alınmasını temin ederek, en yakın seyyar kuvvet kumandanı emrine girmelidir.
 
Birliklerin son savunma mevzileri Anadolu’da; Ulupınar sırtları-Kurşunlu-Saraycık doğusu; Rumeli tarafında ise Çamburnu Tabyası -200 rakımlı tepe- 230 rakımlı tepe mevzilerinin kuzeydoğu sırtlarıdır.
 
Anadolu ve Rumeli mıntıkalarında bir taraftan diğerine nakliyat yapılmasına lüzum kalmadan birliklerin az olmamak kaydıyla üç aylık erzak,  cephane ve sair ihtiyaçların temin edilip depolanması lazımdır."
 
Nitekim...
Cevad Paşa’ya yıllar sonra 18 Mart 1915 gününün en kıymetli anı sorulduğu zaman; "O gün güneşin son ışıklarıyla Boğaz’dan peri­şan halde çıkmakta olan düşman filosunun görünüşü idi…" diyecektir.
 
Ezcümle:
Düşman filosu, perişan vaziyette dönerken, arkasında önemli zırhlılarını ve binlerce ölü bırakarak Boğaz’ı terk etti.
 
Hasılı:
Bu zaferin mimarları, Cevad Paşa ve tüm askerler rahat bir nefes almıştı.
Zaferin ardından Cevat Paşa’ya tebrik yağıyordu.
 
II. Kaiser Wilhelm, Başkomutan Vekili Enver Paşa’ya yazdığı 20 Mart 1915 tarihli telgrafında; "Dün ve evvelki gün Çanakkale müdafaası esnasında ihraz olunan parlak muvaffakiyetlerinden dolayı samimi hassı tebrikatımı beyan eder, iş bu tebrikatımızın cesur kumandanı Cevad Paşa’ya kendi namına tebriğini rica ederim. Cenab-ı Hak bundan böyle dahi silahlarımızı tevfikat-ı rabbaniyesine mazhar buyursun."
 
Bu tebriği, Enver Paşa kendi tebrik ve şükranları ile birlikte bizzat Cevad Paşa’ya iletmiştir.
Başka?!
Kolordu Komutanı Esat (Bülkat) Paşa, Gelibolu’dan, Cevad Paşa’ya zaferi tebrik için telgraf gönderir:
"Dünkü başarısından dolayı, Boğaz’ın şanlı müdafaasını, büyük bir kıvançla, Kolordu adına kutlar ve gösterilen fedakarlıklarını överek daha pek çok başarılara erişmelerini yüce Allah’tan niyaz ederim."
 
Hasılı:
Bu gibi birçok yerden alınan tebriklere tek tek cevap yazar, bu zaferde en büyük etkeni askerlerinin azim ve cesaretinde görür.
Yani?!
Bu tebrik telgraflarından bahsederek, tüm birliklere yazı göndererek, onları bilgilendirerek, gösterdikleri kahramanlığın öneminden bahseder.
Bu mücadelede asla boyun eğilmeyeceğini belirtir.
 
Kaldı ki, Cevad Paşa İstanbul’u kurtaran olarak anılacaktır.
Bununla alakalı Esat Paşa’nın hatıraları kayda değer:
"Düşman donanmasının Çanakkale Boğazı’na yaklaşmak ve Boğaz’ı zorlayıp İstanbul’a gelmek fırsatı vermeyenlerin birincisi Cevad Paşa’dır."
 
Demem şu ki:
Çanakkale Zaferi; Türk askerinin direnme gücünün, fedakarlığının, millet sevgisinin abideleşen simgesidir.
 
Cevad Paşa, bu zafer sonrası asla kendini ön plana atmamış, sürekli askerlerin kahramanlıklarından bahsetmiştir:
"..Hatta o gece tabyalardaki bütün efrad gündüzki müthiş yorgunluğa rağmen gece sabaha kadar çalışarak tabyalarının harap olan yerlerini tamir etmişler, topları gömüldükleri toprak yığınlarından çıkarmış, temizlemiş ve ertesi gün ateşe hazır vaziyete getirmişlerdi.
Her ihtimali nazarı dikkate alarak ertesi güne hazırlanmıştık.
Ben de bu çalışmaların bir kaçına gittim.
Herkes o kadar büyük bir gay­retle çalışıyordu ki yorulduklarını hissettikleri­mi adeta cebren oturtup dinlenmelerini temin edebiliyordum….
Bunun için bazı yerlere gideme­dim.
Yanlarında bulunmam onların daha fazla yorulmalarına sebep oluyordu."
 
Hal böyleyken...
1936 yılında "Yedigün" dergisi ile yaptığı röportajda şunları söylüyor:
"Mehmetçik olmasaydı 'Çanak­kale' olur muydu?!
Çanakkale Harbi diğer sahalarda yapılan harplerle kabili mukayese değildir.
Tasavvur buyurun, denizde bir harp oluyor, fakat ötede, karada üç dört kilometrelik bir sahada da insanlar birbirlerine giriyorlar…
Ve Mehmetçik orada da gıdasından bile mahrum olduğu halde memleketin kapısını beklemekten büyük bir zevk duyuyor."

 
Nitekim...
Kurmay Başkanı Selahaddin Adil Bey de aynı görüşteydi:
"Müstahkem Mevkii’de herkes vazifesini yapıyor ve başarıda malzeme değil bizzat asker ve subaylar etkili oluyordu."
 
Hülasa:
Boğaz savunmasında üstün cesaret gösteren asker ve kumandanlar büyük bir başarı kazanmışlardı.
Tüm yokluk ve sıkıntıyla bu zaferi kazanıp, tüm dünyaya adeta ders verdiler.
Yani?!
Yere düşen bir milletin silkelenip tekrar ayağa kalktığı yerde bir destan yazıldı.
Yani?!
Cevad Paşa, Tarih'e "Çanakkale Geçilmez" yazdıran bu harbin mimarlarındandır.
Yıllarca, 18 Mart günlerinde gazete sütunlarında hatırlandı.

 
Aradan geçen onca yıla rağmen az hatırlanır oldu, Cevad Paşa?!
Sevilen ve büyük saygı duyulan bir komutan, ömrüne sayısız zaferler sığdırmıştır.
Şüphesiz ki, "Çanakkale Zaferi" onun hayatında ayrı bir öneme sahiptir.
 
Demem o ki:
Bugün coşkuyla kutlayabiliyorsak 18 Martları, Cevad Paşa’ya ve emrindeki neferlere bu millet çok şey borçludur.
 
Ömrü cephelerde geçen şanlı kumandan Cevad Çobanlı Paşa; emekliliğin ardından geri kalan ömrünü, Göztepe Büyükçiftlik Sokak’taki köşkünde sürdürmüştür.
 
13 Mart 1938’de, 67 yaşında hayata gözlerini yuman Cevad Paşa; İstanbul Erenköy’deki, Sahrayı Cedit Mezarlığı’na defnedildi.
Naaşı, 27 Eylül 1988’de buradan alınıp, Ankara Devlet Mezarlığı’na defnedildi.
Ruhu şad olsun.
Bu zaferde emeği geçen tüm askerlerin ruhları şad olsun...
 
whatsapp-image-2020-03-18-at-17-24-40.jpeg

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.