Cüneyt Şaşmaz

Cüneyt Şaşmaz

10 KASIM'a DOĞRU/1

Her 10 Kasım öncesi "Ticani" ve "Yobaz" tarafından "şeytanlaştırılan" Atatürk enstantanesi. 

 
Nüans?! 


Bu güruh aşağıladıkça, Atatürk algısı yükselir mi?! 
Neticede, orantısız övgü de, orantısız sövgü de aynı kapı'ya çıkar. 

Hal böyleyken... 

Bu 10 Kasım törenlerinde bir genç çıkar da kazara şu satırları okumaya kalkarsa: 

"Memleketin yaşadığı vahim anları size söylemeye gerek görmüyorum. 
Memlekete yabancı nüfuz ve hakimiyeti kısmen ve fiilen girmiştir. 
Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve çöküntü vardır. 
Tarih bugün biz evlatlarına bazı büyük vazifeler yüklüyor. 
İstibdat ile mücadeleye başladık. 
Sizden fedakarlık bekliyorum. 
Kahredici bir istibdada karşı ancak bir devrimle cevap vermek ve köhneleşmiş olan çürük idareyi yıkmak, milleti hakim kılmak, vatanı kurtarmak için sizi vazifeye davet ediyorum..."  

 
Evet, bu satırlar Mustafa Kemal’in. 
1906 yılında sürgünde arkadaşlarıyla kurduğu bir gizli örgüt toplantısında yaptığı konuşma. 

Yani?! 

Bağımsızlık Savaşı’nı başlatmadan tam 13 yıl önce. 
 
Nüans?! 
Düzenin sahipleri bu tür sözlerle karşılaşacaklarını pek düşünmezler, çünkü onlar Atatürk’ü halktan, hele hele gençlerden özenle saklarlar. 
İsterler ki Atatürk ne yaptı bilinmesin. 

Başka?!

Geçtik Atatürk’ün devrime çağıran sözlerini, bugün, 19 Mayıs’ın Türk Ulusal Bağımsızlık Savaşı’nın başlangıç tarihi olduğu unutulmuştur. 
 
Demem şu ki: 

Devam edelim mi Atatürk’ü anmaya?!  

Demem o ki: 

İşte o derece hazin bir durum içindeyiz. 
 
Sözün özü: 
Düzen sahiplerinin tartıştığı şeyleri bir hatırlayalım hele; ülkeye daha çok yabancı sermaye gelsin, Avrupa Birliği’ne girelim, girmek için istedikleri her şeyi yapalım, gerekirse Kıbrıs’ı da verelim, isterlerse Güneydoğu onların olsun, Amerika’ya inanalım, Avrupa’ya güvenelim, halka baskı uygulayalım, aman seçim yapmayalım, koltuklarımızdan kalkmayalım... 
 
Ve sonra da Atatürk’ün şu sözlerini: 

"Mandacılar diyorlar ki, bizi bağımsız bırakmayacaklar. 
Bizi bağımsız bırakmazlar düşüncesi maneviyat bitkinliğinden doğan bir iman eksikliğidir. 
Bir an için kabul ve teslim edelim ki, bizi devlet olarak yaşatmayacaklar, o halde bunu biz mi isteyelim? 
Ahmaklar, memleketi Amerikan mandasına, İngiliz koruyuculuğuna bırakmakla kurtulacak sanıyorlar. 
Kendi rahatlarını sağlamak için bütün bir vatanı ve tarih boyunca devam edip gelen Türk bağımsızlığını feda ediyorlar. 
Oh ne ala! 
Mücadele yerine mandayı kabul edeceğiz ve rahata kavuşacağız! 
Bu ne gaflet, bu ne körlük, bu ne budalalık. 
İstanbul’un yüce kişileri de bu fikirde. 
İçlerinden biri çıkıp da ya istiklal ya ölüm diyemiyor."  

 
Devam edelim mi Atatürk’ü anmaya?! 
 
Ya bu sözlere
ne demeli: 

"Kurtuluş için, bağımsızlık için eninde sonunda düşmanla, bütün varlığımızla vuruşarak onu yenmekten başka karar ve çare yoktur ve olamaz. 
Ordu ile, savaş ile, inat ile bu işin içinden çıkılamaz biçimindeki kaynağı dışarda bulunan öğütlere uymakla bir vatan, bir ulus bağımsızlığı kurtarılamaz. 
Emperyalistlerin pençesine düşen bir kuş gibi yavaş, sefil bir ölüme mahkum olmaktansa babalarımızın oğlu sıfatıyla vuruşa vuruşa ölmeyi tercih ederiz."  
 

Nüans?! 

Atatürk, Cumhuriyet’i gençlere emanet etmişti. 
Ama O’nun ölümünden sonra iktidarı gasp edenler ne Cumhuriyet’i gençlere bıraktılar ne de kutlayacak bir bayram. 
 
Başka?! 

Sonra hepsi Anıtkabir’de sıraya girip Ata’nın huzuruna çıkacak ve O’nun izinde olduklarını söyleyecekler
Biz de inanacağız! 
 
Hasılı: 
Sandıkta görüşürüz demiyoruz. 
Çünkü iş sandık işi olmaktan çıkmış durumda. 
Seçimler sizin olsun. 

Kaç tur'lu isterseniz yapabilir, istediğiniz kadar tur atabilir, istediğiniz kadar dönebilirsiniz. 
Ama bu milletin seçim bekleyecek hali kalmadı
Zaten seçimlerle düzelecek bir şey de kalmadı. 
 
10 Kasım, tam da bu gerçeği bir kez daha hatırlatıyor bize... 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.