‘Vekalet’ten, ‘asalet’e (savaş)

Öncelikle söylemek isterim ki; bundan bir süre önce röportaj yaptığım Gazeteci-Yazar Abdurrahman Dilipak, özel sohbetimizde bölgeyi değerlendirirken; ABD’nin yakın zamanda Şam’a yerleşeceğini söylemişti. Dilipak daha sonra da bir TV kanalında bu öngörüsünün detaylarını paylaştı.

Elbette bölgeyi yakın takip ettiğinizde ve küresel güçlerin bölgesel hayalleri ile projelerini incelediğinizde, bir sonraki adımları okumanız mümkündür. Ancak bu noktada yapılan yüzyıllık projelere bakınca da , bunların hiç birisinin sürpriz olmadığı da ortadadır.

Nitekim geçtiğimiz hafta bu köşede yazdığım ve 2050 isimli kitabı ile dikkat çeken İsrail Cumhurbaşkanı Danışmanlarından David Passig de, bugünleri hatta daha ötesini 2010 yılında yayınlanan kitabında bir bir anlatmış. Passig bununla da kalmamış, ‘Kitapta kullandığım bilimsel metodolojinin güvenilirliği yüzde 50’ydi. Ama öngördüğüm olayların yüzde 80’i gerçekleşti. Mesela Mısır’ın, Suriye’nin çökmesi veya Batı’yla Rusya arasında gitgide artan anlaşmazlık. Kitabı yazdığımda bu olaylar ancak hayal edilebilirdi, kimilerine göre imkânsızdı. Soğuk Savaş’a geri mi dönüyoruz? Bu daha başlangıç. 2020’lerde doruğa ulaşacak.’ diyor.

Ne kadar ilginç değil mi? Herhalde bunları kaleme alan Passig bir ‘küre’yi önüne alıp da fal bakmıyor. Gerçek şu ki ; emperyalizm ‘küre’yi önüne alıp plan ve proje yapıyor.

Gelinen noktada ise artık ‘vekalet savaşları’ anlaşılan yerini, asaleten gerçek savaşlara ve bölgede asaleten yerleşmeye bırakacak görünüyor. . Gelişmelere bakınca, bölgede ve oyunda bütün büyük güçler var. Taraflar da net. İngiltere, Fransa, ABD, Birleşik Arap Emirlikleri, hatta Katar ve elbette arka planda yönetmen koltuğunda İsrail’i unutmamak gerekir. Bu gurup büyük taraf. Rusya, Suriye bir tarafta. İran zaman zaman tek başına. Türkiye ise jeopolitk durumuyla ya her tarafta veya hiçbir yerde. Kendi ulusal sınırlarını ve üniter yapısını koruma noktasında bir duruş gösterse de; asalet savaşlarında sosyo -ekonomik durumunu korumak için zaman zaman stratejik ortaklıklarını gözetmek zorunda. Ancak bu doğrultuda mevcut hükümetin, sistem değişikliği ile ne yapacağı merak konusu. Zira atacağı en küçük bir yanlış adım ; mevcut getirmeye çalıştığı sistem ile birlikte; milleti yok etme noktasında bir korkuyu da beraberinde getirmektedir.

Gelişmelere bakınca Türkiye’nin önünde iki önemli risk var: ‘Ya böl parçala yönet’in kurbanı olacağız. Bazılarının dediği gibi, ‘ bölüneceğiz’ ki , bu masadaki ciddi riskimiz. Zira bu konuda küresel güçlerin toplumdaki fay hatları ile nasıl oynadığı her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. Ya da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bağıra bağıra getirdiği yeni sistemin (Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ) bize verdiği imkan ile, ‘büyüyerek bölünme’ riski ile mi karşı karşıya kalacağız?.

Burada Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın son dönemini tarif ettiği ‘ustalığı’ nasıl devreye girecek? TSK son yaptığı açıklama ile, Türkiye’nin üniter yapısını koruma noktasında Afrin’de gösterdiği kararlılığı, Ege ve Doğu Akdeniz güvenliği noktasında net bir şekilde ortaya koyarken; siyasi ayaktaki gerek Türk Akımı gerekse S-400 anlaşmalarına önümüzdeki günlerde yeni birliktelikler ekleme mecburiyetimiz mi olacak? Ankara’da ikincisi yapılan Putin, Ruhani buluşması elbette önemlidir ama Suriye’de her an başlaması muhtemel sıcak savaşta yetmeyeceği de ortadadır.

Elbette en acil yapılması gereken BM’yi BM Dernekleri ile harekete geçirmek ve 10 büyük devlet arasında bir barış konferansına zorlamaktır. Bunun için de pekala ülkemizde de uzun yıllar işlevsiz bir biçimde bulunan BM Dernekleri üzerinden toplumları harekete geçirme günü bugündür. Yıkılmakta olan devletler, bir araya getirilebilir ve bölgesel birliklerle bir dünya konfederasyonu kurulabilir. Böylece uluslararası bir hareket başlatılabilir. Bu hareket de dünya üzerindeki tüm silah fabrikalarını devletleştirebilir. Her devlet kendi ülkesindeki silah fabrikalarını satın alarak işe başlanabilir. Bunun kontrolü da BM’de olursa; insanlığın geleceği de, olası 3. Dünya Savaşı da BM’nin kontrolüne kendiliğinden girebilir. Sanırım şimdi, ‘EYYY BM!’ deme zamanı!!! Yoksa her an bazıları, ‘EY TAYYİP!’ diyebilir. Benden söylemesi…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.