Cüneyt Şaşmaz

Cüneyt Şaşmaz

Ulaştırma Bakanlığı'nda ALTIN VURUŞ'LAR?! -1-

Kimsenin hasımı ya da hısımı değilim. 
İşim, mesleğim yazmak, yasalar çerçevesinde sorgulamak, kamuoyunu aydınlatmak. 
 
 

Bu yazıdaki iddialar "iftira" değil, Ankara'da sıkça konuşulan diyaloglardan birkaçı... 

 
 

Gazeteciler bu tür diyalogları "kulis bilgisi" adı altında yazarlar.. 
Kaldı ki, devlet’in en tepesindeki isimler de "benzer diyalogları" başka isimler hakkında sıkça konuşmalarında dile getirirler. 

 
 

Şu an için örnek vermeye gerek yoktur sanırım, çünkü bu konuda ortada bolca örnek var. 

 
 

Uluslararası ilişkilerde de, kişiler hakkında benzer kulis bilgileri sıkça yer alır. 

 
 

Konuyu kısaca özetlemek gerekirse: 
Yalan yazmak, iftira atmak mesleği "gazeteci" olan birini yüceltmez, kamuoyu nezdinde küçük düşürür, ününe, adına leke sürülmesine yol açar. 

Bu yüzden gazetecilik mesleğini ciddiye alan her gazeteci yazdıkları konusunda titizlenir, hataya düşmemek için ciddi araştırmalar yapar. 

 
 

Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde yapılan yolsuzluklarla ilgili iddialar, illegal kapatıldığı iddia edilen Sayıştay raporunun ortaya çıkmasıyla yoğunluk kazandı. 

 
 

Nüans?! 

 

Raporda, Bakanlık'ın verdiği iş'in "gecikmeli" tamamlanmasına rağmen sözleşmede öngörülen ceza'nın kesilmemesi nedeniyle devletin 26.05.2016 tarihinde 2.867.357.22 TL kamu zararına uğratıldığı belirtiliyor?! 

 
 

26. dönem AK Parti Kars Milletvekili olarak seçilen Ahmet Arslan, Ahmet Davutoğlu'nun istifasının ardından Binali Yıldırım'ın göreve gelmesiyle kurulan 65. Hükümet'te Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı makamına getirilmişti. 

 
 

Hal böyleyken... 

 
 

O dönemde Bakan Arslan'ın özel yetkili Denizcilik Danışmanı olan Ali Kurumahmut ve hem Müsteşar Yardımcısı hem de Deniz ve Kıyı Suları Genel Müdür Vekili Ahmet Selçuk Sert, 26.05.2016 tarihinde, Bakanlık üzerinden devleti yaklaşık 3 Milyar TL zarara uğratanların sorumluları olarak Sayıştay raporuna geçiyorlar. 

 
 

1 Temmuz 2019 tarihinde bir özel haber sitesinde SKANDAL başlığı altında "Ali Kurumahmut, özel bir Kılavuzluk ve Römorkör Şirketinin yönetiminde görev aldığı ortaya çıktı!" haberi yayınlanıyor, akabinde Türkiye Gemi İnşa Sanayicileri Birliği Yönetim Kurulu imzasıyla yapılan yazılı açıklamada, yapılan haber doğrulanıyor, Ali Kurumahmut'un görev almasının ahlaki ve etik olduğu ifade ediliyor?! 

 
 

Konu "iftira atmak" ise sormak isterim: 

Türkiye Gemi İnşa Sanayicileri Birliği'nin iştiraki olan kılavuzluk ve römorkör şirketinde profesyonel olarak çalışan Ali Kurumahmut'un hem KARAR VERİCİ, hem de UYGULAYICI statüsünde olmasının neresi ahlaki, neresi etik?! 
 

  

Nüans?! 

 

Bakan’a danışmanlık yapan bir ‘isim’in "kurmaca" ile "gerçek" arasındaki farkı bilmemesi mümkün müdür?! 
 

 
 

Yani?! 

 
 

Ortada bir "iftira" ya da "itham" var ise "danışman" olarak kimler tarafından atıldığını biliyor olması gerekmez mi?! 

 
 

"Velev ki öyle", o zaman soru şu: 
Sayın Kurumahmut'a ve Genel Müdür Vekili Ahmet Selçuk Sert'e iftira atarak ne elde edeceğim, ticaret ya da siyaset adamı değilim ki aramızda rekabet olsun! 

 
 

Türk'ün zekasıyla alay ede ede nereye kadar?! 

 
 

Demem o ki: 

Sayın (tuzu)Kurumahmut, Sayın Bakan’a danışmanlık yaptığı dönemde aynı zamanda işadamı olarak iş yapmaya devam ediyordu, servetinde kendisinin herhangi bir erime ya da artma olmuş mudur?! 

 
 

O dönemde "SKANDAL"  başlıklı habere konu yapan gazeteci ve Sayıştay Denetçileri "iftira" attı ise cezasını çekmeli! 
 

Eğer Sayın Kurumahmut ve Ahmet Selçuk Sert de "yolsuzluk" yaptı ise aynı şekilde cezalandırılmalı. 

 
 

Sorgulanacak ise, Sayın Kurumahmut ve Genel Müdür Vekili Ahmet Selçuk Sert'in AKP iktidarında Bakanlık'ta iç ve dış’ta üstlendiği tüm rolleri, yargı eli ile devletin ilgili birimleri üzerinden sorgulamak mümkündür. 

 
 

"Beyan esas" ise yani Sayın Kurumahmut ve Ahmet Selçuk Sert "Bu ifadeler yalandır" diyor ise açıklama gönderir, açıklaması yayınlanır. 

 
 

Hukuk nezdinde hiç kimse "la yüs’el" yani "sorgulanamaz, soru sorulamaz" değildir. 

 
 

Açıklamanın ne kadar gerçeği yansıttığını ise "en büyük düzeltmen" olan "zaman" ortaya koyar. 

 

"Savunma hürriyeti" nasıl kutsal ise gazetecilik mesleğinde "cevap hakkı" da öyledir. 

 
 

Clinton/Monica davası da "iddia" üzerinden başladı, sonrası malum! 

 
 

Sayın Kurumahmut ve Ahmet Selçuk Sert'in, bu yolsuzluk hakkında savunma yapması en doğal hakkı, ortada böyle bir iddia var ise "gazeteci" olarak, bizlerin de bunu sorgulaması, cevap hakkına saygı duyarak yayınlaması "en doğal" kamu görevi diye düşünüyorum. 

 
 

Konu ciddi’dirciddiyet’le araştırmak elzem’dir. 
 

 
 

Bu yazıda maksat Ali Kurumahmut ve Ahmet Selçuk Sert'e hakaret etmek değil, cevap arayan basit soruları sormak?! 
 

 
 

Gazetecilik mesleğinin doğası gereği övmek ya da yermek veya çok ağır eleştiride bulunmak da işimizin parçası! 
 

 
 

Soru sormak, kamu adına cevap aramak! 
 

 
 

Ali Kurumahmut ve Ahmet Selçuk Sert, iddialar için asılsız diyor ise cevap vermeli! 
 

 
 

Bu yazı, şahısları itibarsızlaştırma yazısı değil. 

Kaldı ki, itibarsızlaştırma doğru ifade değil! 

Yolsuzluk'a ortak olanın itibar'ı mı olurmuş!? 

Ali Kurumahmut ve Ahmet Selçuk Sert bu "yolsuzluk"un bir parçası ise adamın gözünün yaşına bakmazlar, delik'e sokarlar! 

 
 

Bu sözler hakaret değil, durum tespiti. 
 

 
 

Hal böyleyken... 

Sorulan soru'yu doğru anlamak, cevap'ın yüzde 99'udur. 
 

VATAN demek, NAMUS demek. 
 

Türk'ün bakış açısı, Nükleer KIYAMET ise KIYAM'et! 

 
 

Bu çerçeve'de soru şu: 
 

Sayın Ali Kurumahmut ve Ahmet Selçuk Sert soru sorulamaz, hesap vermez konumda değil ise şahsına yöneltilen sorular cevap'larını bekliyor. 

 
 

"TSK sanık, PKK tanık" süreç'indegenelkurmay başkanı, komutanlar, gazeteciler, akademisyenler yargılandı, adı geçen kim varsa, hesap'ını tek tek verdi. 

 
 

Geçmişte bakanlar, başbakanlar, cumhurbaşkanları, yüksek bürokratlar, iş insanları yargılandı, aklandı ya da aklanamadı, onlar da hesap verdi. 

Tarih'e mal olmuş birçok isim de hesap verdi. 

 
 

Sayın Ali Kurumahmut ile ilgili iddialar şöyle: 

Devlet'in yetkilerini kullanarak menfaat sağladığı şirketin ortaklarına izin vermiş, yer tahsis etmiştir. 
 

- Yaptığı bu gayri ahlaki durum nedeniyle, haklı ve hakkı olan kılavuzluk ve römorkör şirketlerini şaibeli hale getirmiştir. 
TCK'nın 257'nci maddesinde yer alan "Görevi Kötüye Kullanma Suçu"nu işlemiştir. 
- TCK'nın ilgili maddelerinde yer alan "görevi kötüye kullanarak menfaat sağlama suçu"nu işlemiştir. 
- Türk "denizcilik sektörünün" vicdanında, Ali (Tuzu)KURUMAHMUT makamına ulaşmıştır. 

 
 

Son 8 aydır, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı'nda garip şeyler oluyor?! 
 

Eski Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın kadrosunda yer alan eski Müsteşar Suat Hayri Aka'nın hala yönlendirdiği ve hepsi "Güverte Mühendisi" olan bir ekip, yeni Bakan Mehmet Cahit Turhan'a rağmen "Mal Bulmuş Mağripli" gibi hukuksuz, etik ve ahlaki kuralları hiçe sayan işlemlere imza atıyor?! 

 
 

Bakan Turhan bunlarla uğraşacağına, protokol vali'si gibi karşılama, açılış ve denetleme gezilerinde bulunuyor?! 
 
 

Ulaştırma Bakanlığı'nda kadrolaşmış bu ekip, aynaya bakmadan 'milleti salak yerine koyan' icraatları hayata geçiriyor. 
Yönetmelik çıkarıp, Resmi Gazete'de yayınlıyor. 
Daha üzerinden 3 gün geçmeden çıkarttıkları yönetmelikte yanlışlıkları düzeltmek için yeni yanlışlıklarla dolu değişiklik yapan yeni yönetmeliği "Sultan Fermanı" olarak kamuoyuna duyuruyor. 
 
 

Bu hukuksuzluk karşısında biri çıkıp da "Hayırdır kardeşim, bu ne acele?! Devlet böyle mi yönetilir?!" diyemiyor, itiraz edemiyor?! 

 
 

Devlet'in milyar dolarlık işlerini ihalesiz veren, milyar dolarlık yatırım yapan Ambarlı Liman Bölgesi'nin hakkını gasp eden Ali Kurumahmut ve avenesi, itiraz eden ve/veya bu kararları imzalamayan şeref sahibi devlet yöneticilerini ise "tehdit ederek görevden aldırıyor." 

 
 

Misal, (ismi bende saklı) bir Daire Başkanı, bu ekip'in istediklerini yapmadığı, önüne getirdikleri kanunsuz evrakları imzalamadığı için önce "Şube Müdürlüğü"ne sonra düz "mühendislik" kadrosuna düşürüldü. 

 
 

Ancak bu işlemler milletin gözünün önünde olurken, hiç bir kimsenin sesi çıkmıyor, çıkamıyor?! 

 
 

Ayrıca bu ekip, Şube Müdürü ve Liman Başkanlığı atamalarındaki 4 yıllık üniversite mezunu olma, 10 yıl görev yapma kriterlerini de ortadan kaldırdı!? 

 
 

Liman Başkanı olmak için "Fakülte Mezunu" olmak gerekirken, "uzman kadrosu"nda veya "düz memur" olanları "Liman Başkanı" olarak atamaya başladılar!? 

 
 

Akçe dostu olduğu iddia edilen bu ekip, kriterleri ortadan kaldırınca, 6 ay Liman Başkanlığı yapan bir ön lisans mezunu uzman'a, Şube Müdürlüğü'nün yolunu açtılar?! 

 
 

Hatta, bazı "Liman Başkanı atamaları"nda bile "akçeli işlerin olduğu" iddia ediliyor. 

 
 

Misal: 

1. Daha önce düz memur olan Hakkı Doğan, Marmaris Liman Başkan Yardımcısı yapılıp oradan bir alt görev sayılan İzmir Kara Ulaştırma'ya şube müdürü yapıldı.  

2. Daha önce düz memur olan İsmail Ak, önce Anamur Liman Başkanı yapıldı, sonra Ankara'ya Şube Müdürü olarak atandı?! 

Vs vs vs. 

 
 

Kendilerinden olmayan, kendilerine biat etmeyen Liman Başkanları'nı görevden alıp, araştırmacı olarak başka yerlere atadılar! 

 
 

Bakanlık bünyesinde güçlü şekilde yer edinen ve güç kazanan bu ekip, anlaştıkları isimlere 6 ay "Liman Başkanlığı" yaptırıp, daha sonra istedikleri yere "Şube Müdürü" olarak atadılar! 

 
 

Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı bünyesinde son 4 yılda 100'e yakın Liman Başkanı ataması yapıldı! 

  
Nitekim, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı'ndan gelen kokular, her yeri rahatsız etmeye başladı. 

 
 

Bu yazıda amaç'lananUlaştırma ve Altyapı Bakanlığı'nda  "yaşanan"larda, kimin ne kadar rol'ü var, bunları ortaya çıkartmak, eksik gedik var ise düzeltmek ya da Yüce Türk Adaleti önünde hesap vermesini sağlamaktır. 

 
 

Neticede her masal'ın da "gökten düşen üç elma" ile bağlanan bir final'i vardır. 
 
 

Demem o ki: 

Gazeteci'nin görevi "gerçek"leri ortaya çıkartmaktır. 
Birilerine yaranmak adına, "susmak, görmezden gelmek, gerçeğin üstünü örtmek" değildir. 
 
 

Hal böyleyken; "Gazeteci'nin görevi" yerinde ve zamanında doğru soru'ları sormaktır. 
 
 

Mümkünse "çığ düşmeden" önce haber vermek, uyarmak; felaket'in yaşanmasına engel olmak ya da felaket yaşandı ise sorumlular'ın ortaya çıkartılmasına katkı sağlamaktır. 
 
 

Ortada bir yanlış, hata, eksiklik var ise altını, üstünü çizmektir. 
 
 

 

Bu tür durum'lardahesap vermesi gereken kişiler, güç kullanarak bu süreç'leri önlemeye çalışsalar da zamanı gelen meyve'nin kendiliğinden dal'ından düşmesi ve/veya düştüğü gibi, öyle ya da böyle yaptıklarının hesap'ını vermek zorunda kalıyorlar. 

 
 

Dün'ün hikayesi dün'de kaldı. 
 

Yeni gün'e dair yeni şeyler söylemek lazım. 

 
 

Netice: 

"Acem yaptırımlar" kapsamında içinden geçmekte olduğumuz süreç malum. 
 

 
 

Bir şey değişir, her şey değişir... 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.