Cüneyt Şaşmaz

Cüneyt Şaşmaz

Türk Milleti'ne Uyarıcı Yazı: Gerçekleri Görün, Tetikte Olun!

Değerli Türk Milleti;

Bugün, 26 yıl aradan sonra Abdullah Öcalan'ın İmralı Cezaevi'nden yayınladığı video mesaj ve PKK'nın 11 Temmuz 2025'te Süleymaniye'de gerçekleştireceği iddia edilen "silah bırakma töreni" ile karşı karşıyayız.
Bu gelişmeler, "barış" ve "çözüm" kisvesi altında sunulsa da, perde arkasında oynanan oyunlara karşı uyanık olmalıyız.
PKK'nın "silah bırakma" açıklaması, yüzeyde umut verici gibi görünse de, bu örgütün Suriye kolu olan PYD/YPG, yani sözde "Suriye Demokratik Güçleri" (SDG), ABD ve İsrail'in desteğiyle profesyonel bir orduya dönüştürülmeye devam ediyor.
Öcalan'ın çağrısının Suriye'yi kapsamadığına dair YPG/SDG'den gelen açıklamalar, bu sürecin samimiyetini sorgulatıyor.
PKK'nın "fesih" ve "silah bırakma" söylemleri, Türkiye'yi oyalamak ve bölgesel dengeleri değiştirmek için bir tiyatro olabilir.
Unutmayın, PKK 40 yılı aşkın süredir Türkiye'ye karşı kanlı bir mücadele yürütmüş, binlerce masum insanın hayatına mal olmuştur.
Şimdi, bu örgütün bir anda "barış" yanlısı bir tavır sergilemesi, tarihsel gerçeklerle çelişiyor.
Bölgede ABD'nin YPG'ye 2026 için 130 milyon dolarlık fon talebinde bulunması, bu yapının "DEAŞ'la mücadele" bahanesiyle güçlendirildiğini gösteriyor.
Bu, Türkiye'nin güvenliğine doğrudan bir tehdittir.
Ey Türk Milleti!
Bu süreçte gözlerinizi açık tutun.
"Barış" söylemlerine aldanmadan, bölgesel ve uluslararası aktörlerin niyetlerini sorgulayın.
Vatanımızın bütünlüğü ve güvenliği için birlik olalım, manipülasyonlara karşı aklı selimle hareket edelim.
Bu topraklarda oynanan oyunlar, ancak sizin ferasetinizle bozulabilir!
...
Abdullah Öcalan'ın 26 yıl sonra yayınladığı video mesaj, PKK'ya "silah bırakma" çağrısı yaparak Türkiye ve bölge gündemine bomba gibi düştü.
11 Temmuz 2025'te Irak'ın Süleymaniye kentinde gerçekleşmesi planlanan "silah bırakma töreni", DEM Parti tarafından "tarihi bir eşik" olarak nitelendiriliyor.
Ancak, bu sürecin detayları ve bağlamı, ciddi soru işaretleri barındırıyor.
Öcalan, mesajında "Silahın değil, siyasetin ve toplumsal barışın gücüne inanıyorum" diyerek PKK'nın ulus-devletçi amacından vazgeçtiğini ve silahlı mücadeleyi sona erdirdiğini iddia ediyor.
Bu, yüzeyde barışçıl bir adım gibi görünse de, birkaç noktayı dikkatlice değerlendirmek gerekir:
Sürecin, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin "Terörsüz Türkiye" çağrısıyla başlaması ve MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın Irak'taki temaslarıyla hızlanması, devlet destekli bir süreç olduğunu gösteriyor.
Ancak, bu adımların uluslararası aktörlerle koordinasyonu belirsiz?!
Öcalan'ın çağrısı, PKK'nın Türkiye'deki kolunu kapsıyor gibi görünse de, Suriye'deki PYD/YPG/SDG bu çağrıyı reddediyor.
YPG, "Öcalan'ın açıklamaları Suriye'yi kapsamıyor" diyerek silah bırakmayacağını açıkça belirtti.
Bu, PKK'nın bölgesel kollarının bağımsız hareket ettiğini ve Öcalan'ın etkisinin sınırlı olduğunu düşündürüyor.
Öcalan, silah bırakma sürecinin TBMM'de kurulacak bir komisyon tarafından denetlenmesini öneriyor.
Bu, sürecin meşruiyet kazanması için atılmış bir adım olabilir, ancak komisyonun nasıl işleyeceği ve hangi şartlar altında kurulacağı belirsizliğini koruyor.
PKK'nın "silah bırakma" söylemi, Ortadoğu'daki karmaşık jeopolitik dengelerle yakından ilişkili.
ABD, YPG/SDG'yi "DEAŞ'la mücadele" adına desteklemeye devam ediyor ve 2026 bütçesinde bu yapıya 130 milyon dolar fon ayırmayı planlıyor.
Bu, YPG'nin profesyonel bir orduya dönüştürülmesi ve Suriye'nin kuzeyinde özerk bir yapı kurma çabalarının bir göstergesi.
İsrail'in de bu süreçte YPG'ye dolaylı destek sağladığına dair iddialar, bölgedeki güç dengelerini karmaşıklaştırıyor.
...
Türkiye, PKK'nın çekildiği bölgelerde başka terör örgütlerinin güç kazanmasını engellemek için Irak ve Suriye yönetimleriyle işbirliği yapıyor.
Ancak, YPG'nin petrol kuyularını Suriye rejimine devretme süreci ve bölgedeki güç boşluğu, yeni güvenlik riskleri doğurabilir.
PKK'nın "silah bırakma" süreci, Türkiye'nin iç güvenliği ve Kürt sorununun çözümü için bir fırsat gibi sunulsa da, YPG/SDG'nin bağımsız hareket etmesi ve uluslararası aktörlerin desteği, bu sürecin samimiyetini gölgeliyor.
Türkiye, bu süreci dikkatle yönetmeli ve bölgesel aktörlerin niyetlerini göz ardı etmemelidir.
Aksi takdirde, "barış" söylemi, yeni bir güvenlik krizinin örtüsü olabilir.
...
PKK'nın "silah bırakma" töreni ve Öcalan'ın video mesajı, yüzeyde barışçıl bir çözüm süreci gibi sunulsa da, perde arkasında karmaşık bir jeopolitik oyun oynanıyor olabilir?!
Bu oyunun aktörleri, hedefleri ve olası sonuçları, Türkiye'nin ulusal güvenliği için ciddi riskler barındırıyor:
1. ABD ve İsrail'in Rolü: YPG/SDG'nin Güçlendirilmesi
PKK'nın Türkiye'deki kolunun "silah bırakma" söylemi, Suriye'deki YPG/SDG'nin güçlendirilmesiyle paralel ilerliyor.
ABD, YPG'yi "DEAŞ'la mücadele" bahanesiyle silahlandırıyor ve 2026 için 130 milyon dolarlık fon talebinde bulundu.
YPG, kendi memurlarını atayan, vergi toplayan ve kolluk güçleri kuran bir "devletçik" gibi hareket ediyor.
İsrail'in de Suriye'nin kuzeyinde YPG'ye dolaylı destek sağladığına dair iddialar, bu yapının bölgesel bir vekil güç olarak konumlandırıldığını gösteriyor.
Bu, Türkiye'nin sınır güvenliğini doğrudan tehdit eden bir hamle.
2. Öcalan'ın Mesajı: Kontrollü Bir Tiyatro mu?!
Öcalan'ın 26 yıl sonra video mesaj yayınlaması, MHP lideri Bahçeli'nin "Terörsüz Türkiye" çağrısı ve MİT'in Irak'taki temaslarıyla eşzamanlı gerçekleşti.
Bu, sürecin Türkiye'nin kontrolünde olduğu izlenimini verse de, Öcalan'ın "kişisel özgürlüğüm bireysel bir sorun değil" söylemi, serbest bırakılma beklentisini dolaylı olarak gündeme getiriyor.
Bu, iç politikada tartışmalara yol açabilir ve süreci manipüle etmek isteyen aktörler için bir koz olabilir.
3. Bölgesel Güç Dengeleri: Yeni Bir Satranç Tahtası
PKK'nın "silah bırakma" süreci, Ortadoğu'daki güç mücadelesinin bir parçası olabilir.
İran-İsrail gerilimi, Irak'taki Türkmen bölgelerindeki güvenlik sorunları ve Suriye'deki petrol kuyularının kontrolü, bu sürecin bölgesel boyutlarını ortaya koyuyor.
ABD ve İsrail'in YPG'yi desteklemesi, Türkiye'yi sınırlarında bir "Kürt koridoru" ile karşı karşıya bırakmayı hedefliyor olabilir.
Bu, Türkiye'nin hem Irak hem de Suriye'deki etkisini zayıflatma amacı taşıyabilir.
4. İç Siyaset ve Provokasyon Riski
DEM Parti'nin sürece verdiği destek ve "tarihi eşik" söylemi, iç siyasette kutuplaşmayı artırabilir.
Aynı zamanda, muhalefet belediyelerine yönelik operasyonlar ve kayyum atamaları, sürecin "barış" değil, siyasi bir manevra olduğu şüphesini güçlendiriyor.
Bu, toplumsal barışı zedeleyebilecek provokasyonlara zemin hazırlayabilir.
Olası Amaçlar ve Riskler:
- Oyalama Taktiği:
PKK'nın "silah bırakma" gösterisi, Türkiye'yi meşgul ederek YPG'nin Suriye'de güçlenmesine zaman kazandırabilir.
- Bölgesel Kontrol:
ABD ve İsrail, YPG/SDG üzerinden Suriye'nin kuzeyinde bir özerk bölge kurmayı hedefliyor olabilir.
- İç Kutuplaşma:
Öcalan'ın mesajı ve süreç, Türkiye'de milliyetçi ve Kürt seçmenler arasında yeni gerilimler yaratabilir.
Hal böyleyken...
Türkiye, bu süreci dikkatle izlemeli ve YPG/SDG'nin güçlenmesine karşı diplomatik ve askeri adımlar atmalıdır.
İç siyasette şeffaflık sağlanmalı, toplumsal barış söylemi samimi adımlarla desteklenmelidir.
Türk milleti, bu oyunun farkında olmalı ve vatanın birliği için sağduyulu bir duruş sergilemelidir.
Ezcümle:
Barış, ancak tüm aktörlerin samimiyetiyle mümkün olabilir.
Nokta.
Cüneyt Şaşmaz

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.