Turan Birliği'ne giden yolda Rusya'nın dünü, bugünü ve yarını...

whatsapp-image-2020-04-24-at-22-15-47.jpeg

Bugün bu söyleşi sayesinde Erdem hocamla birlikte tekrar sizlerin karşısına çıkmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Hocamla birlikte daha önce Covid-19'un etkileri üzerinden oluşabilecek Yeni Dünya Düzenini ve kurulmasını öngördüğümüz 'Turan Birliği' oluşumunu dört makalede kabaca anlatmaya çalışmıştık. Bugün ise Turan Birliği için olmazsa olmazlardan biri olan Rusya'nın dünü, bugünü ve yarınını Turan Birliği çerçevesinde ele almaya çalışacağız. Ve iddiamız o dur ki; bu makale bir baş yapıt olarak uzun yıllar okunmaya devam edecektir. Bugüne kadar ki makalelerimizde küresel konjonktürü stratejik bir biçimde ele alarak Türk stratejisini anlamaya ve anlatmaya çalıştık. 

Hocam öncelikle hoşgeldiniz. Girizgâh olarak şunu sormak istiyorum: Strateji bilimiyle ilgili ne söylemek istersiniz?

Erdem Karagöl: Teşekkür ederim Talha hocam. Benim için de bugün burada tekrar sizlerle birlikte olmak büyük bir mutluluk vesilesi.

Hocam 'Aynı dili konuşmak' her zaman aynı dili konuşmak anlamına yani; anlatabilme, anlayabilme ve anlaşabilme anlamına gelmiyor.

Strateji'nin fazlaca tarifi vardır. Ben harici tariflere değinmeden tek kelime ile kendi tanımımı söyleyeyim "Uyum"... Strateji'nin bendeki tek kelimelik tezahürü "Uyum'dur." Strateji biliminde şans faktörü "Sürtünme" diye tanımlanır. Eldeki tüm veri ve imkanları doğru bir şekilde işleyerek, sürtünme faktörü ile UYUM'lu bir şekilde işletirseniz, işte o zaman hedefe ulaşabilirsiniz. Dünyadaki en büyük güç bilgidir. Strateji belirlemekte en temel bilgi biçimi istihbarat, tarih ve coğrafya bilgisidir. Tarih toplumsal hafızamız yani toplumsal tecrübe ve reaksiyonlar bütünümüzdür. Haliyle dünümüz bu günümüzü aydınlatır. Olanaklar ile sürtünme arasındaki Uyum sağlıklı çalıştığında hedefe varırsınız. Lakin sürtünme faktörü o kadar baskın bir faktördür ki...
Bazen hedefinizi dahi değiştirmek zorunda kalabilirsiniz. Sürtünme sizi mevcut hedefinizden daha iyi yada daha kötü bir hedefe sevk edebilir. Bu bağlamda stratejiler anbean değişebilir.

Talha Aytekin: Teşekkür ederim hocam. Ben de stratejinin temel dinamiğinin tarih, jeopolitik ve jeostrateji bilimlerinin bilinmesiyle birlikte, bu bilimlerden ortaya çıkan sonucun devlet nezdinde grand stratejiye dönüşmesi olarak değerlendiriyorum. Bu minvalde geleneği olan her büyük devletin mutlaka bir grand stratejisi olduğu kanaatindeyim. Bu strateji de bazen taktiksel manevralar gerçekleşse de ana strateji hiçbir zaman değişmemektedir. Hocam, bu girizgâhtan sonra asıl konumuz olan Rusya'ya dönmek istiyorum. Bize kısaca Rusların ortaya çıkışını ve Hazar Türkleriyle ilk karşılaşmalarını anlatır mısınız?

Erdem Karagöl: Tabi hocam dilimizin döndüğünce anlatmaya çalışayım. Rus tarihiyle ilgili genel olarak kabul gören, Rusların bir İsveç (Viking) kabilesi olduğudur. Bu kabile VII. YY. sonlarına doğru doğuya yol alarak, Fin körfezinin sonuna kadar gittikten sonra, bugün Petersburg'un bulunduğu yerde denize kavuşan Neva nehrine giriliyor, oradan doğru Lagoda gölüne geçiliyordu. Bu göle akan Volxov nehri ise kaynağını İlmen gölünden alıyordu. Böylece rahatça içerideki İlmen gölüne ulaştılar. İlmen'e güneyden dökülen Lovat nehrine girdiklerinde güneye gidildiğini gördüler. Lovat nehrinin kaynağı, daha güneyden Baltık'a kavuşan Daugava, karadenize dökülen Dinyeper ve Hazar'a dökülen İdilinde kaynaklarının  buluştuğu bugünkü ismi ile Valday tepeleri idi. Buraya ulaştıklarında karada biraz yürüdükten sonra istedikleri ırmağa geçebiliyorlardı. Uygun su yolları bularak hiç karaya çıkmadan Rusya ortalarına kadar geldiklerini keşfettiler. Böylece Rus tarihin ilk yarısı başladı.

Volxov nehri üzerinde iki uçtaki iki yerleşim. Staraya Ladoga ve Rurikova Gorodişçe Rusların ilk yerleşim yerleriydi. Bu ilki VIII. yy ortasında kurulmuştu. İlmen ve Ladoga arasındaki bu bölge ilk Rus ülkesini temsil etmektedir. Rus devletleşmesi de burada başlamıştır.

Ruslar kuvvetli donanmaları ve iyi savaşçılıklarına karşın, devlet geleneği ve bilgileri olmadığından dolayı Hazarları taklit etmeye başlarlar. Rus beyleri, tabii ki Bizans fişteklemeleri ile kendilerine Kağan unvanı verecek kadar da ileri gitmişlerdir. Hazar-Bizans ve Rus ilişkileri çıkarlar ekseninde gelgitler ile doludur. Bizans adeti üzere nifak tohumlarını saçarak hasat yapmaya alışkındır. Burada başka bir örnekle Bizans oyunlarını pekiştirmek istiyorum. (Türk denizciliğinin babası Çaka Bey İstanbul’u feth etmenin eşiğinden yine Bizans oyunları sayesinde dönmüştür. Bizans Çaka Beyin damadı I. Kılıç Arslan'ı kışkırtarak Çaka Bey'i bir yemekte haince Kılıç Arslan’a öldürtmüştür.)

Hazarların batıda Hristiyan, doğuda Müslüman baskısından dolayı stratejik bir şekilde Museviliği seçtiğinden daha önce bahsetmiştik. Bizans aynı yöntemi iyice palazlanan Ruslara da uygular ve nihayetinde evlilikler yolu ile Bizans-Rus ilişkilerini de pekiştirerek Rusları Hristiyanlaştırırlar. Sağlanan din birliğinin ardından Bizans-Rus ilişkileri artık Hazar'a saldırmak ve yok etmek için uygundur. Zaten KIRIM meselesinden dolayı Hazar ve Bizans’ın arası açıktır. Hazar, Bizans, Ruslar, Peçenekler, Bulgarlar, Macarlar vs... bu son derece dinamik bölgede Peçenekler yeterli güçleri olmasına rağmen Hazarlar ile ciddi bir mücadeleleri yok. Peçenekler daha ziyade batı ile meşguller. Peçenekleri, Hazarlar ile ciddi bir mücadeleye Bizans dahi kışkırtamamış. Hazarlar jeostratejik konumları itibari ile adeta bir gümrük devletiydi.

Hazar Kağan'ı Yusuf’un idil yolunu Ruslara kapatması, 966'da Svyatoslav önderliğindeki Rusların Hazarı işgal etmelerine sebep oluyor. Aradan geçen birkaç yılın ardından Svyatoslav'ı pusuya düşürerek öldüren Peçenekler böylece Hazar'ın intikamını almış oluyorlar. Ayrıca Türk'süz bir tarih anlatmak malumunuz pek mümkün değil. Konumuz Rusya olmasına rağmen mecburen Türklerden bahsetmek zorundayız. Malumunuz İstanbul bütün milletler için müstesna ve üzerine planlar yapılan bir şehir. Bizans yıkılmasına rağmen varlığını evlilikler yolu ile Rus çarlığında devam ettirmiştir.

Talha Aytekin: Evet hocam, Türksüz bir tarih anlatımının imkanı yok. Rusya'nın yükselişinin Moskova Knezi III. İvan’ın Mora despotunun kızı Sofya Paleolog ile  yaptığı evlilik sonrası olması da dikkatimizi çeken bir konudur. Bu evlilik sayesinde Bizans tahtının Ruslara geçtiği ve III. Roma hayalinin bu evlilik vesilesiyle başladığını biliyoruz. Rus hükümdarlara Sezar'ın kısaltılmış bir şekli olan "ÇAR" ünvanını öneren kişi de Sofya Paleolog'un kendisiydi. Sofya aynı zamanda kocası III. İvan’ı, Bizans tahtının gerçek varisi olduğuna inandıran kişiydi. III. İvan, Sofya'dan aldığı güçle Bizans’ı yeniden kuracak ve İstanbul’u Osmanlı’dan alarak başkent yapacaktı. Sofya, Moskova’ya giderken Bizans’a özgü birçok ritüeli yanına aldı ve Bizans’ın çift başlı kartalını Moskova’nın resmi devlet mührü haline dönüştürdü. 

Bu sayede Moskova Knezliği’ne Ortodoks dünyasını bir devlet olarak temsil etme ve bağımsızlığını ilan etme sorumluluğu düşmüştü. III. İvan 1487 yılında Han Muhemmed Emin döneminde Kazan Hanlığı’na olan iktisadi ve siyasi bağımlılığa son verdi. Bununla birlikte Kırım Hanlığı’nın Osmanlı’ya bağlı olmasından sonra izlediği politika, Moskova yönetiminin işini kolaylaştırmıştı. Altın Ordu Hanı Ahmet’e karşı Moskova’yla ittifak yapan Kırım Hanı Mengli Giray, 1480 yılında Uğra Nehri üzerinde yaşanan savaşta III. İvan’ı destekledi. Savaşı kazanan III. İvan, bağımsız Moskova Devleti’ni ilan etti.

İlk Rus birliklerinin Kafkas Dağlarının önüne gelişinin ise 18. yüzyılın ortalarında olduğunu görüyoruz. Yani bugünkü Orta Asya ve Rus topraklarının büyük bir bölümü Türklerin egemenliği altında idi. Kafkasya’da asimilasyon ve Ruslaştırma siyaseti uygulayan Ruslar, bölge halklarının bütün haklarını gasp ederek istila hareketine girişti. Bunu yaparken de destekçileri batı emperyalizmiydi. Çünkü; batı Moğolların kuzeyden batıya yürüyüşünü unutmamıştı. Bir daha böyle bir yürüyüşe tanık olmamak için Rusya'yı set olarak kullamak istiyordu. Biz Türkler ise dün olduğu gibi bugün de Ruslarla örtülü bir çatışma içinde olduğumuzu biliyoruz. Ve Türklerin Ruslardan büyük intikamı almak için bir strateji geliştirdiğini ve adım adım buna yaklaştığımızı görüyorum.

Erdem Karagöl: Kesinlikle hocam. Türklerin Ruslardan intikam alması Ruslar için kaçınılmaz sondur. Hazar Türklerinin dünyadaki etkisini daha önce yazmıştık. Bu minvalde Karl Marx ve Troçki'nin de Türk kökenli olduğunu vurgulamak isterim. Bu bilgiye vurgu yapmaktaki amacım SSCB’nin tohumlarını atanlara dikkat çekmektir. Nazilerin gamalı haç olarak isimlendirdiği aslında bir Türk damgası olan öz damgası! 

Nazilerin Yahudileri zalimce katletmesi ve ardından İsrail devletinin kurulması!

İki dünya savaşının mimarı olan Almanların tehlikesini hayliyle bütün dünya anlamıştı. Avrupa’yı yakıp yıkan ve akabinde Rusya içlerine kadar giren Almanların, Amerikan yardımı gelmesi ile bozguna uğramaları. Bu işaretleri doğru analiz etmemiz gerekir. 4 şubat 1945 Yalta (KIRIM) konferansı, ABD (D. Roosevelt), İngiltere ( W. Churchill) ve SSCB (Josef Stalin).

Yani, dünyayı pasta gibi paylaşım...

Dünyada güç dengeleri kurulmuştu... Sıcak savaş son bulmuş, soğuk savaş ise daha yeni başlıyordu.

4 nisan 1949  ABD önderliğinde NATO kurulur...

14 mayıs 1955 Rusya önderliğinde Varşova Paktı kurulur...

Fransa’nın başını çektiği ve 1957 yılında Roma Antlaşması ile AET ( Avrupa Ekonomik Topluluğu) kurulur.
Türkiye AET'ye ilk başvurusunu 31 temmuz 1959 da Menderes döneminde yapmıştır. Yani AB ile olan 61 yıllık beyhude ve hoyrat maceramız o gün başlamıştı. AB' ye alınmayış  sebeplerimizi yalın gerekçeleri ile anlatacağız. Soğuk savaşın kurak ikliminde işler iyiden iyiye kızışmaya başlıyor. Fransa’nın başını çektiği AET ve AET'nin ABD güdümünde olmasından rahatsızlık duyan Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle 23 kasım 1959'da Strasburg'da yaptığı konuşmasında "Evet, o Avrupa ki, Atlantik okyanusundan Urallara dek hep Avrupa’dır." der ve SSCB’ye yakınlaşmaya başlar. Fransa, Almanya dayanışması ile AET'de,  ABD ve İngiltere’yi dışlayarak SSCB’nin de içinde bulunacağı (OEEC) yi istiyordu. ABD’nin Almanya’ya baskıları üzerine Almanya dayanışmadan çekildi ve Fransa yalnız kaldı. (Malumunuz 2. Dünya savaşının akabinde ABD, Nazi Almanya’sının bilim insanlarını ve istihbaratçılarını kendisine ilhak etti, yani Almanya üzerindeki otoritesi su götürmez bir gerçektir.)
Haziran 1966'da Fransa NATO’nun askeri kanadından ayrılır. C.De Gaulle'nin SSCB’ye gidip aynı söylemde bulunması gerginliği zirveye tırmandırır.

AET ile ticari ilişkiler SSCB için bulunmaz bir nimettir. Akabinde SSCB söylev ve yaklaşımlarından dolayı De Gaulle ‘on sekiz metre uzunluğunda bir anıtını Moskova’ya diker. Soğuk savaşın artık ivme kazanma vakti gelmiştir, zira ABD için tehlike çanları çalmaya başlamıştı. ABD mutlaka bu güç dengesini kırmak zorundaydı. Zaten başından beri SSCB’yi yıkma planları vardır. ABD ipleri eline almak için her yola başvuracaktır. ABD Türkiye’yi kaybetmeyi, AB ve SSCB’nin Türkiye sayesinde jeopolitik ve jeostratejik üstünlüğe sahip olmasına müsaade edemezdi. AB, ABD güdümünde kalmalı ve SSCB yıkılmalıydı.

NATO Müttefik Kuvvetler Komutanı Musevi ( Dünya üzerindeki Musevilerin 100/90'nı Hazar Türk'ü olduğuna göre büyük ihtimal Hazar Türk'ü) ABD’li General Lyman Luis Lemnitzer, 1969 da emekliye ayrılmadan önce kendisi gibi Musevi olan (Hazar Türk'ü) Zbignew Brezezinski ile birlikte Avrupa’yı ve SSCB’yi Ortadoğu ve Türkiye’den koparmak, Türkiye’yi de AB ve SSCB’den koparmak için "Concentric Circles" adında bir plan geliştirirler. Zbignew Brezezinski Hazar Türk'ü aynı zaman da CFR, TLC ve Bilderberg gibi teşekküllerin kurucu yöneticisi ve ABD Başkanı J.Carter'in Ulusal Güvenlik Danışmanıdır.

Artık SSCB’nin yıkımı kesindir. Afganistan'daki Sovyet yanlısı yönetimi devirmek isteyen Usame Bin Ladin önderliğindeki Radikal Dinci örgütleri silahlandırmanın Sovyetleri, Afganistan’ı işgal için kışkırtacağını kurgulayan Brezezinski bizzat kendisi giderek Afganlı radikallere silah yardımında bulunmuş hatta silahları kullanmaları konusunda öğretici olmuştur. Bu hadise 1979 da Sovyetlerin Afganistan’ı işgalinden altı ay önce olmuştur. AB ile ekonomik ilişkilerini geliştiremeyen SSCB, üstüne üstlük ABD ile girdiği güç yarışında ondan geri kalmamak için elinden gelen çabayı gösteriyordu. Yönetim biçiminden dolayı tüm dünya tarafından imtina edilen (tabii bunda ABD propagandasının 100 de 100 payı var.) SSCB, ABD ile girdiği yarışta sürekli kan kaybediyordu. Üstüne birde ajitasyona gelerek Afganistan’ı işgale girişecekti. Tam da Brzezinski'nin istediği gibi...

Gönderilen ikmaller ile radikallerin Afgan ordusundan daha güçlü hale gelmesi, Afgan hükümetini SSCB’den yardım istemeye itmişti. Bu yardım çağrısına kayıtsız kalmayan SSCB böylece Afganistan’ı işgal etmişti. 
Tıpkı Suriye’de olduğu gibi!!!
SSCB sahte saldırıyı yutmuş, Brzezinski'nin deyimi ile kendi Vietnam’ına doğru son sürat gidiyordu. ABD, 250 milyon dolar CIA'dan aktarılmak üzere toplamda 350 milyon dolar (ikmal) aktarıyordu, Afganlı radikallere.. Bu süreçte Cihad duyguları ile dünyanın çeşitli yerlerinden, Afganlı radikallere SSCB ile girdiği mücadelede yardım için gelen gönüllüler vardı. Tarih tekerrürden ibaret! Okuduklarınız size de, günümüz de Suriye’de yaşanılanları anımsatmadı mı? Suriye’de de ABD ve Rusya bir güç mücadelesi içinde değil mi?  Suriye’de de radikaller desteklenmedi mi? 

Esat önderliğindeki Suriye rejimide tıpkı Afganistan da olduğu gibi Rusya'yı yardıma çağırmadı mı?
Rusya, Suriye’ye girerken ABD bu bataklıktan peyderpey çekilmedi mi?
Sizce de bu kadar benzerlik garip değil mi? Peki iyimser bir tahmin ile bu tekerrür olgusu tesadüf olabilir mi?

ABD tabii ki sadece bunlarla yetinmeyecek ve içeriden mutlaka hamle yapacaktı.

SSCB Novosibirsk Akademisi Toplumbilim Bölümü Başkanı Tatyana Zaslavskaya, 1983 nisanın da, Rusya da ortaklaşa toplumcu gidişin yani (Komünizmin) bir çıkmaza saplandığını, bireyci sömürgen düzene yani (Kapitalizme) dönüşmezse ülkenin batmasının kaçınılmaz olduğunu savunan bilimsel bir çalışma yayınlamıştı. Akabinde görevle Kanada’ya giderek yaptığı çalışmanın gerçek kuramcısı Musevi ( Büyük ihtimal Hazar Türk'ü) SSCB, Kanada büyük elçisi Aleksandr Yakovlev ile görüşür. Kapitalizme geri dönüş konusunda fikir birliğine varan Yakovlev ve Gorbaçov bu hedef doğrultusunda çalışmaya başlarlar.
Akabinde olup, bitenler malumunuz...
SSCB yıkılır, komünizm ütopik sohbetlerdeki ebedi istirahatgâhına çekilir, soğuk savaş biter ve ABD kazanır. Yada... Hazarlar yıkımlarına sebep olan Ruslardan 1000 yıllık intikamlarının ilk bölümünü alırlar.

Talha Aytekin: Hocam bakış açınıza katılmakla birlikte hayran kaldığımı da belirtmeliyim. Bakış açınıza katkı sunabilme adına Türk Akım2 projesini bu minvalde değerlendirmeden önce Sovyetlerden bugüne kısaca Rusya'yı anlatmak isterim.

Sovyetlerin yıkılmasından Putin’e kadar olan dönemde ülke Batı yanlısı neo-liberal kesimin idaresindeydi. Bugün ise milliyetçi bir yönetim var. Putin, devlet başkanı olduğunda oligarkların elinden ülkeyi kurtardı ama eski bürokrasi ile iç içe geçmiş yeni bir oligark grubu ortaya çıktı. 81 eyaletin valisi bu grubun doğal üyesi, Rusya’nın kalkınmasının altında ve ordunun yönlendirilmesinde bu kişiler oldukça etkin. Bu valilerin içinde bir çok Hazar Türk'ü olabileceği gibi Hazarlıların Rusya içinde muazzam bir güce sahip olduğunu düşünüyoruz. Rusya'nın bugün en ciddi sorunu 2014’deki Ukrayna işgali sonrası başlayan yaptırımlar ile ekonomik büyümenin yavaşlamasıdır. Petrol fiyatlarındaki düşüş ile birlikte devlet gelirleri de iyice azaldı. Rusya’nın devlet merkezli eyalet sistemi ve oligark ekonomi modeli ülkenin gelişmesinin önündeki en büyük sorun olarak görünüyor. Ruslar, eski Sovyet alanındaki devletleri işgal etmese de kontrol edecekti. 2008’deki Gürcistan Savaşı, Rusların, Hazar Denizi’nden Karadeniz ve ötesine enerji koridorlarını geliştirme hedefinin bir parçasıydı. Rusya, Gürcistan’ın Abhazya ve Güney Osetya bölgelerini yumuşak ilhak adı ile işgal etti.

Rusya'nın jeopolitik olarak iki büyük tehlike bölgesi var; Kafkasya ve Sibirya. Büyük yırtılma buralardan başlayabilir. Kafkasya; Çeçenistan ve Dağıstan iki önemli potansiyel kriz bölgesi olmaya devam ediyor. Rusya’nın bölünmesinde ABD ile arasında Rus finans ve ekonomisinin merkezindeki Yahudiler var. Gerçekçi Putin, Avrasya’da ekonomik bir birlik peşine düştü ama birbirlerine petrol, doğal gaz ve silahtan başka bir şey satamayan ülkelerden de bir birlik olmayacağını biliyor. Çin, Rusya’ya her şeyi satıyor ama Rusya bir şey satamıyor. Üstelik yanı başlarında Avrupa Birliği ve NATO üzerinden Batıya entegre olma fikri hepsine daha çekici geliyor. En yakın örnek Beyaz Rusya oldu. Beyaz Rusya, Ruslara olan enerji bağımlılığına rağmen ekonomik sorunlarla başa çıkamaması nedeni ile ABD’ye yanaşıyor. 

Moskova, Hindistan ile 2 milyar dolarlık petrol anlaşması yaparken, aslında İran’ı arkadan vuruyor.  Almanya ve Rusya’nın araları çok iyi. Tarihte Katerina dahil dört Rus Çarı Alman idi. Merkel Doğu Almanya’da büyümüş biri olarak Rusları hiç sevmez ve Putin’in başka bir dünyada yaşadığını düşünüyor. Avusturya, Almanya’nın da etkisi ile doğrudan Ruslarla ilişkiler geliştirdi. Almanlar, Türkmenistan’a girmiş iken Özbekistan’da da Batı yatırımları artıyor, Rus etkisi azalıyor. Moğolistan ve Kırgızistan ise Rus etkisi altında. 1993 yılında yapılan Anayasa değişiklikleri ile Devlet Başkanı’na olağanüstü yetkiler tanınmıştı. Bugün Putin üzerinden gösterilen 'Güçlü Putin, Güçlü Rusya' imajı tamamen eski Sovyet propagandasının eseridir. Putin'in attığı her adımın arkasında Sovyet Propaganda yöntemleri olduğunu görmeliyiz. Putin'in yeni anayasa çalışmaları ise özellikle Türk federasyonlarının büyük tepkisine maruz kaldı ve gerçekleştirilmek istenen 'ulusal devlet anayasası' Rusların dağılma hızını etkileyebilecek potansiyelde.

Türk Akım2...

Rusya'nın Balkanlar ve Güney Avrupa ülkelerine gaz aktarım projesinin altında Balkan ülkelerini enerji üzerinden kendisine bağımlı hale getirip olası bir "Slav Birliği"nin zeminini hazırlamak vardı. Rusya bu projeyi ilk gündeme getirdiğinde rotanın Romanya üzerinden Balkanlara ve Güney Avrupa ülkelerine ulaşması amaçlanmıştı. Ancak, bu rota ABD'nin Romanya'da etkinliğini arttırması ve baskıları sonucunda Romanya'nın projeyi kabul etmemesi üzerine değişmiş ve yeni rota belirlenmek zorunda kalınmıştı. Bu kez yeni rota Bulgaristan üzerinden geliştirilmişti. Yeni rotanın ortaya çıkmasıyla birlikte ABD bu kez Bulgaristan'da ekonomik ve askeri ağırlığını artırarak bu rotanın Bulgaristan tarafından da kabul edilmemesini sağladı.

Rusya yeni bir rota belirlemek zorundaydı...

Evet, bu kez rota Türkiye üzerinden Balkan ve Güney Avrupa ülkelerine ulaşacak bir gaz boru hattıydı. Enteresan olan şuydu ki; ABD bu proje kapsamında Türkiye'ye hiçbir söz veya yaptırımı dile getirmiyordu. ABD için, belki de Hazarlılar için en uygun yol Türkiye üzerinden Balkanlar ve Güney Avrupa ülkelerine aktarılacak bir boru hattıydı. ABD'nin gerçekleştirdiği bu hamleler Rusya'yı Türkiye'ye bağımlı hale getirmişti. Gerçektende Türk Akım projesinin Türkiye'ye iktisadi faydası yoktu. Ancak, Türkiye Rusya'dan gelen boru hattını topraklarından geçirerek büyük bir kozu eline almıştı. Bu koz Rusya'nın bundan sonra Balkanlarda oluştarabileceği olası bir Slav Birliği hamlesini bertaraf ediyordu. Çünkü; Türkiye'nin de Balkanlarla ilgili büyük stratejik hedefleri vardı ve ABD Türkiye'ye çok ciddi yardımda bulunmuştu. Bu örnekleri çoğaltabiliriz.

Rusya, eski günlerine ulaşacak kabiliyetlere sahip olmadığının farkında ve Çin'in asıl düşmanı olduğunu bilmesine rağmen onların yükselişinden kendisine fırsatlar kolladığı aşikar. Hem Güney Kafkasya hem de Orta Asya’da kültürel bağları, hidrokarbon kaynakları ve güvenliği üzerinden oynayacak oyunları bulunmaktadır. Ama artık Ruslar, Güney Kafkasya ve Orta Asya için modernite ve güvenlik anlamını taşımamaktadır. Rus yumuşak gücü ise etkiden ziyade onun yavaş çöküşünün freni rolü oynuyor. Rusya, özellikle Sibirya’da karşı konulamaz şekilde nüfus azalması sürecindedir. Bugün Rusya'nın nüfusu 150 milyon civarında ki, içinde 10 milyona yakın Türk var. Buna mukabil Altay Cumhuriyeti, Hakasya Cumhuriyeti, Yakutistan Cumhuriyeti, Çuvaşistan Cumhuriyeti, Dağıstan Cumhuriyeti, Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti, Buryat Cumhuriyeti, Kalmukya Cumhuriyeti, Kırım Özerk Cumhuriyeti, Tataristan Cumhuriyeti, Başkurtistan Cumhuriyeti ve Tuva Cumhuriyeti olmak üzere 12 adet Türk federasyonu mevcut.

Orta Asya'daki Türklerin nüfusu bugün 75 milyon civarında. Ancak, Rusya'nın nüfusu düşüyor. 2050'li yıllara doğru giderken Rusya'nın nüfusunun 120 milyona düşeceği öngörülürken Orta Asya'daki Türk nüfusunun artarak devam etmesi ve 2050'li yıllara kadar bu nüfusun 120 milyona çıkması öngörülüyor. Bu nüfusa İran'daki 40, 45 milyon Türk'ü eklediğimizde Rusların ayakta kalma şansının olmadığını görüyoruz.

Rusya'nın iktisadi yapısını enerji ve silah satışları oluşturuyor. Enerji çeşitliliği artıyor ve fiyatlar düşüyor. Rus ekonomisinin çeşitlilik sorununun çözülmesinin imkanı yok. Rusların bugün var olduğu Doğu Ukrayna, Kırım, Gürcistan ve Suriye gibi bölgeler Rusların büyümesini değil sonunu getirecektir. Çünkü; Rusya ABD gibi dolaylı yollardan iktidar değiştirme veya istihbarat oyunlarıyla iktidar değiştirmeyi sevmez, pençeyi vurur ve orayı alırlar. İşte bu kültür Rusların sonunu getirecek diğer bir husustur. Orta Asya Türk devletleri ise Rusya'ya bayılmıyor! İdare ediyor. Rusların ayağı tökezlediğinde ilk tekmeyi Türk Devletleri ve Türk Federasyonları atacaktır.

Rusların Orta Asya ile ilişkileri eşitlik ilkesine değil, bu ülkelerin Rusya’ya bağımlılığına dayalı. Yani, bu bağımlılık için alternatifler oluştuğunda Orta Asya ülkeleri de Rusya'ya karşı gardını yükseltecektir. Rusların Güney Kafkasya’daki varlığı taraflı ve kullandığı yöntemler kendine yaramaktadır. Bu da huzursuzluğun nedenlerinden bir tanesidir. Rus yakın coğrafyası veya arka bahçesindeki ilişkiler de gittikçe anlamsız hale gelmektedir. Bu iktisadi ve politik sıkışma Rusya'nın dağılmasının habercisidir. Tabii ki, bu dağılmanın ardından Doğu Türkistan, Türk Devletleri ve Rusya'daki federasyonların ortak bir çatı altında birleşme hedefinin adımlarının atıldığını göreceğimize inanıyoruz.

Hocam, kelâmımı hayli uzattım. Katkılarınızdan dolayı teşekkür edip son sözü size bırakıyorum.

Erdem Karagöl: Ben teşekkür ederim hocam. Son cümlelerimi söylemeden önce sohbetimizden büyük keyif aldığımı belirtmek isterim. 

Türk milletinin kendisine sembol olarak Bozkurt'u seçmesi oldukça manidardır. Bozkurt stratejik yetenekleri çok kuvvetli bir canlıdır. Bozkurt sürüsü avlayacağı sürüye önce bir sahte saldırı düzenler. Bunun amacı stratejik ve istihbaratıdır. Bu saldırı riskleri en aza indirmek adına doğru hedefi seçmek için kullanılır. Korku içinde hareketlenen av sürüsü bu dinamizm halinde içindeki zayıf halkayı aşikar eder. İkinci saldırı gerçektir ve belirlenen hedef Bozkurtların mönüsüne çoktan dahil olmuştur.

Saygılarımızla...

(İstifade edilen kaynaklar: Prof. Osman Karatay-Karadenizde ilk Ruslar ve Şarkel'in inşası,Makalesi/ Cengiz Özkıncı- Derin yahudi- İblisin Kıblesi. Prof. Sait Yılmaz-Putin ve Rusya makalesi. İsmet Konak-Rusya Asya tarihi makalesi. Başbuğ Fırat, Başbuğ Fatih-Rus Türk ilişkileri makalesi)

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.