TL için Faiz Düşürme Vakti

Berat ONUR

FED’in QE veya Türkçe adıyla parasal genişlemeyi durduracağını açıkladığı 2013 Mayıs ayından bu yana hep yazdım. Türkiye tasarruf oranı düşük ve dış fonlamaya ihtiyaç duyan bir ülke olması nedeniyle, döviz-faiz-enflasyon üçgeninde öncelikle döviz kuru odaklı düşünmelidir.

T.C Merkez Bankası’nın son yıllarda, kur tahminlerindeki yanılgıları ve tutmayan enflasyon hedefleri koyması, bu üçgenin döviz kuru ayağının politika faizi ile bağlantılı olduğu gerçeğini çok da dikkate almadıklarını düşündürüyor. 
Cari açık, azalan trendine rağmen hala üzerinde durulması gereken bir sorundur ve özellikle ithal ara malların yerli ikamesi konusunda adımlar atılmadıkça ekonomimiz için riskler taşıdığını unutmadan, politika faizinin yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. 

Şimdi neden faizin düşürülmesi gerektiğini 4 maddede ele alalım...

1) FED pabucun pahalı olduğunu anladı. Ben yaparım olur mantığı ile para genişlemesini terk edip faizleri de artırdık mı bu iş tamam diyen FED için, sanki evdeki hesap çarşıya uymadı. ABD ekonomisine ilişkin beklentilerin iyi algılandığı temel göstergeler nedeniyle Aralık ayında şahin tavırlar gösteren FED, ABD borsasındaki sarsıntı sonrası çark etmeye başladı. Bu da küresel piyasalarda 2019’da faiz artışı yapılmayacağı beklentisini güçlendirdi. Ticaret savaşları konusu ve küresel büyümeye yönelik endişelerin sardığı kara bulutların gölgesinde, FED’in politikalarında esnemelere dönüşeceği sinyalleri son günlerde FED üyeleri tarafından verilmeye başlandı. 

2) AB, Japonya ve Çin düşük faize oynarken, biz sıcak paraya gereğinden fazla prim vermemeliyiz. Faiz cazibesi ile dışardan gelen sıcak para iyidir ama dışardan gelen paranın en iyisi değildir. Mal/hizmet satın alarak veya üretime dönük yatırım için dışardan gelen para aslında en sağlıklı para çeşididir. Para her derde ilaç olmasa da şu anda AB, Çin ve Japonya sağlıklı para çekmek için faiz enstrümanını kullanarak kurlarını düşük tutup, ihracat ve turizmde rekabetçi olmaya çalışıyorlar. Türkiye de yatırım ve büyümenin önünü açacak dengeli bir faiz politikası ile bu rekabette yerini almalıdır.

3) Turizm açısından kritik bir döneme girerken ve dış ticaretimizdeki ivmenin devamı için iş dünyasını “yüksek sermaye maliyeti” çelişkisine sokmamalıyız. Yüksek faiz işi büyütmeye dönük yatırımların cazibesini azaltır ve bir bakıma reel ekonominin düşmanıdır. Faizin ateşini düşürme vakti geldi. Son açıklanan enflasyon verileri ışığında politika faizini %25 psikolojik sınırının altına indirmek mümkündür. Madem FED bile faiz artışı konusunda böylesine çekimser, bizim de bu küresel gelişmenin bize etkilerini iyi analiz ederek kur ve faiz dengesini iyi gözetmemiz lazım. Enflasyon ve döviz kuru dengesi gözetilerek yapılacak az da olsa bir faiz indirimi yatırımların ve büyümenin önünü açmaya yardımcı olabilir.

4) İnşaat sektörü zorda ve kentsel dönüşüm konusunda yeterli mesafe kaydetmiş değiliz. Unutmamak gerekir; Türkiye bir deprem ülkesidir ve kentsel dönüşüm ekmek/su kadar hayati önemdedir. Birçok deprem riski taşıyan bina hala kullanımda. Birçok ev sahibi finansman zorluğu nedeniyle yeniden inşaata gücü yetmiyor. Düşük faizli finansman ile binaların yeniden inşası için hızlı adımlar atılması gerekiyor.

Sonuç olarak “Cash is King” dönemi tüm şiddetiyle devam ediyor ve bu dönemde yüksek faiz için gelen nakit para değil, mal/hizmet satın alarak gelen sıcak paraya odaklanmak gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.