YEMİN

Aşkım Tan


“Ant içmek” (yemin etmek), en kötü insanların bile gazabından çekinip, ona kulluk etme ateşiyle yandıkları Tanrı’yı yalanlara alet edemeyeceği gerçeğinden ve sözlerini karşılarındakine inandırıcı kılma ihtiyacından doğmuştur. Üzerinde ant içilen, yemin edilen bir söz veya davranışa Tanrı ve toplumun kutlu sayılan sözlü yasaları olan Türk töresi tanık (şahit) kılınmıştır. Yazının henüz icat edilmediği dönemlerde, yazılı bir metin üzerinde anlaşma yapmak mümkün olmadığı için bir konu üzerinde ileride değişmesi mümkün olmayan fikir birliktelikleri “antlaşma” törenleri ile sağlanmıştır.
 
“Ant içmek” kavramının içerisinde geçen “içmek” fiili, gerçekten bir nesneyi içmek, yutmak anlamında kullanılmıştır. Eski Türk töresine göre en az iki kişi bir şey üzerine söz verecekleri zaman “ant” denilen bir içki kabının içerisine kımız konur, yemin edecek / söz verecek kişiler kılıçlarını çekerek bileklerini keser, o “ant” kabının içindeki kımıza birkaç damla kan damlatırmış. Bu kutlu sözleşmeye dâhil olan herkesin kanı kabın içine aktıktan sonra, ant çamçağından herkes bir yudum içer ve böylece geri dönülmez bir anlaşma üzerine “ant” içmiş olurlarmış. İşte bu seramonik sözleşmeye, “ant içmek” denirmiş. Ant içen kişiler “anda” olarak adlandırılır ve Türk töresince verilen bu sözden asla geri dönülmezmiş.

Kan kardeşliği ve ant içme töreni, Heredot’un İskitlerden bahsederken sözleşecekleri zaman bıçakla kendilerini yaralayıp kanlarını şarap kadehine akıttıktan sonra bu kanlı şaraba silahlarını batırdıklarını ve dua edip anlaştıklarını ifade ederken de görülmektedir. 

Hukuk yargılamasında en son çare olarak kullanılan ve ispat için başka bir imkânın kalmadığı durumlarda karşı tarafa teklif edilen yeminin, aleyhe yol alan davayı, karşı tarafın yemin baskısıyla doğru söylemesi sonucunda lehe döndüğü, uygulamamızda çok çok nadir karşılaşılan bir durumdur. Yeminin amacı karşı tarafın içsel ve manevi bütün dinamiklerinin harekete geçirip dürüst davranmaya yöneltmek olsa da, kazanmaya odaklanılan bir davada “kutsal değerler” sıklıkla gözardı edilebilmektedir.

Günümüz kapitalist ve emperyalist toplumumuzda ise edilen yeminlerin geçmişte olduğu kadar bir değeri ne yazık ki kalmamıştır. 

Hıristiyan toplumlarda İncil’e her ne kadar el basılsa da, edilen bu yeminler genellikle inandırıcı olmamaktadır. 
Tarihte yeminin önemi bu denli büyükken, inançların ve insan ilişkilerinin zamanla uğradığı dejenerasyon, “yemin”e de uğrayarak “yemin”i yalana alet olarak kullanılan bir kelimeden öteye götüremez hale getirmiştir. 
Halkın seçimi ile ülke yönetiminde görev alan milletin vekillerinin yemin metni şöyledir:

“Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa'ya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”

Amaç Anayasaya bağlı kalmaksa eğer, edilen bu yeminle hangi vekil yukarıda yazılan maddelere göre Türkiye Cumhuriyeti’nde milletine namus ve şerefi ile hizmet etmektedir?

Aşkım TAN
07.07.2018 - Ankara 
 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.