YAŞAMI ANLAMAK VE TERÖRİZM

Orhan Selen

İnsanlar neden terörist olurlar?

 

Bu sorunun yanıtı doğru olarak verilmeden terörizm önlenemez.

Teröristler hayatın anlamını algılayamayan kişilerdir.

Önce hayatı anlamak gerekir.. Nedir hayat?

Hayat, güne başlamak, güneşin doğmasını görmek değildir.

İnsanın sevdikleri olmalı.

Sevdiklerinin sesini duymalı.

Yatağından kalkıp yüzünü yıkadıktan sonra içecek bir bardak çayı bulunmalı.

Çayın yanında bir dilim ekmek, birkaç zeytin yemeli.

Evden çıktıktan sonra gideceği işyerine yönelmeli.

İsyan edecek noktalara geldiğinde, kaybedeceği bir şeyleri olduğunu anımsamalı.

“İşim var, evim var, sevdiğim var, beni seven var, yaşanacak bir hayatım var” diyebilmeli.

Dağlar onu çağırdığında, dağdakiler onu çağırdığında kaybedecekleri ayaklarının prangası olmalı.

Sabah doğan güneşin ışıklarının başka yerlere gitmemesi, hayatın üzerine karanlığın çökmemesi, gözlerin kararmaması için elde değeri olan şeylerin bulunması gerekir.

Hayata sıkıca bağlanmış, sevdikleri ve sevenleri olanlar dağ rüzgarlarının büyüsüne kapılmazlar.

Sevecen bir eşin sıcaklığı, yeni hecelemeye başlayan bir bebeğin yumuşaklığı, evine ekmek getirebilmenin gururu dağlara giden yolları kapatır.

Sıcak bir aile yuvasında geçen hayat, kurşun yağmurları altında kayaların ardına sığınarak geçirilenden daha değerlidir.

Çünkü yaşayanlar küçükte olsa değer üretirler.

Dünyaya gelen her insan iki kez borçludur.

Yaşamaya borçludur.

Yaşatmaya borçludur.

Yaşamak dedikse; bir hayvan gibi inlerde, mağaralarda,  çöplüklerde değil.

Bu bağlamda insanın yaşaması tek başına başaracağı bir eylem değildir.

Yaşamak toplumsal bir olgudur.

Yaşamaya en büyük destek, insanların güzel yaşaması için aralarında oluşturdukları bir üst yapı kurum olan devlettir.

Devlet, insanın ve toplumun hizmetindedir.

Devlete yakıştırılan ”kutsallık” insanı aşağılamak için uydurulmuş içi boş bir kavramdır.

Kutsal olan insandır.

İnsan ve sevdikleri kutsaldır.

İnsanlar var, bir yerlerde yaşıyorlar.

İşleri yok, aşları yok, evlenmeye cesaretleri yok.

Bir paket sigara alamıyorlar.

Yaşadıkları gün emanet ceket gibi üstlerinden düşüyor.

Gelecekleri yok.

Elleri boş, kaybedecekleri bir şeyleri yok.

Hayatın egemenliğinin geçerli olmadığı yerde “ölüm” sıradanlaşır.

Bazen kendime soruyorum:

Batıda aynı durum yaşanmıyor mu? Elbette yaşanıyor.

Batıdakilerin tek eksikleri, dağlardan onlara gelen sesler ve çıkacak dağları olmaması.

Bu eksiklerini büyük kentlerin geniş ve denetimsiz caddelerinde birer suç makinesine dönüşerek gideriyorlar.

Kutsallığa sıkıca sarılmış devlet, bu kutsallığı yönettiklerini sanan zavallılar sürüsü hayatın anlamını kavramadıkça ne dağlardaki silahlar susar, ne de kentlerdeki kapkaçlar ve cinayetler biter.

Yaşamak borçtur, yaşatmak da…

Gerçek açılım bunları anlamakla başlar.

Gerçek açılım yaşamın omurgasına hukuku koymakla başlar.

Biri bunları Cumhurbaşkanına anlatmalıdır…

Anlayacağından kimsenin kuşkusu olmasın..

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.