Türkiye’de Sağlık Politikalarının Gelişimi- V

TÜRKİYE’DE SAĞLIK POLİTİKALARININ GELİŞİMİ- I’de ilk Sağlık Bakanımız Dr. Adnan ADIVAR ve eşi Millî Mücadele Kahramanımız Halide Edip ADIVAR’ı konu edinmiştik.

(SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM: SAĞLIK OCAKLARINDAN AİLE HEKİMLİĞİNE GEÇİŞ AŞAMASI)

Prof. Dr. Mustafa TÖZÜN

**

TÜRKİYE’DE SAĞLIK POLİTİKALARININ GELİŞİMİ- I’de ilk Sağlık Bakanımız Dr. Adnan ADIVAR ve eşi Millî Mücadele Kahramanımız Halide Edip ADIVAR’ı konu edinmiştik. TÜRKİYE’DE SAĞLIK POLİTİKALARININ GELİŞİMİ- II’de ise Cumhuriyetin ilk yılları, Atatürk Dönemi’nin Sağlık Bakanı Dr. Refik SAYDAM’ı andık. TÜRKİYE’DE SAĞLIK POLİTİKALARININ GELİŞİMİ- III’ün konusu 1945-1960 dönemi, Dr. Behçet UZ Dönemi idi. TÜRKİYE’DE SAĞLIK POLİTİKALARININ GELİŞİMİ-IV’de Sağlıkta Sosyalizasyon ve Prof. Dr. Nusret Fişek dönemi ele alındı.

**

Bu yazıda, 2000’li yılların başından günümüze Sağlıkta Dönüşüm Programı ve bu reformun ülkemizin sağlık politikalarını devletçi anlayıştan serbest piyasa anlayışına nasıl dönüştürdüğünü kısaca ele alacağız. Bu yazıda ilk adım; Sağlık Ocaklarından Aile Hekimliğine geçişi ele alacağız.

**

Sağlıkta Dönüşüm zihniyetiyle önce AİLE HEKİMLİĞİ uygulamalarına geçildi.

Bunun da öncesinde tıp fakültelerinde Aile Hekimliği kürsüleri açılmaya başlanmıştı. Bir anabilim dalı, bir disiplin olarak Aile Hekimliği’ne sözümüz yok. Tıpta bir hekimlik yaklaşımıdır. Ancak ülkede sağlık politikalarına yön verecek bir adım olarak, Aile Hekimliği Sistemi’ne geçilmek istenmesi, daha önceki yazımızda değindiğimiz ve 1982 Anayasası’nın 56. Maddesiyle ortaya çıkan “Zihinsel Değişiklik”in hayata geçirilmesidir, bir ilk adımdır!

Aile Hekimliği Sistemi dedik ancak bir SİSTEM’den söz etmek mümkün olmadı.

Çünkü Aile Hekimliği sağlık sistemimize SEVK ZİNCİRİ’ni getiremedi, ilk başvuru yeri Aile Sağlık Merkezleri olamadı.

Ve 2024 yılının sonunda Aile Hekimliği Kanunu (Başlangıçta pilot kanun olarak) yürürlüğe girdi (5258 sayılı Kanun, Kabul Tarihi: 24.11.2024). Böylece, Türkiye aile hekimliği ile tanıştı. Baştan söyledik, amaç bir sistem kurmaktı ama daha sonra sistem kurulamayacağı anlaşılınca bu uygulamaya “Aile Hekimliği uygulaması” denildi. Böylece 2005 yılının başından itibaren Türkiye, çok beklenilen Aile Hekimliğine kavuştu ve Sağlık Ocaklarının sonu geldi. Pek tabi önce pilot uygulama oldu. Bundan sonrasını size o dönemin bir Halk Sağlığı asistanı ve sonrasında yeni uzman olup Sağlık Bakanlığı taşra teşkilatında, Toplum Sağlığı Merkezi Başkanı, İlçe Sağlık Müdürü ve Halk Sağlığı Müdürü olarak çalışmış bir idareci olarak anlatacağım. Kitabî bilgi vermeyeceğim. Resmi yayınlar ve akademik makalelere literatür tarayıp ulaşabilirsiniz. Ben tecrübelerimi ve görüşlerimi paylaşacağım. Her ay bir kere yeni intörn gruplarıyla bir profesör olarak yaptığım derste konuştuklarımı yazıya dökeceğim. Mümkün olduğunca özetlemeye çalışacağım. Düşünmenizi ve bağlantı kurmanızı isteyeceğim.

Amacım, Türkiye’nin bu dönemindeki sağlık politikalarını eleştirmek değil, siyasi anlamda muhalif bir görüş sunmak değil! Olanı biteni sizin de anlamanızı sağlamak ve bize daha yararlı olandan yana rayların yerini değiştirmek. Ülkemizin daha güzel günler görmesi için sağlık politikalarına yön veren iki anlayışı kıyas etmek. Bir seçim yapmak için bilgilendirmek.

**

Ülke 2005 yılının başında, Aile Hekimliği uygulamalarına geçti. Denilen şuydu: Ülkenin koşulları artık, 1960’lardaki gibi değil. Ülkenin bölge tabanlı bir KIRSAL HEKİMLİK anlayışına ihtiyacı yok. Ülke nüfusu kentleşti, metropollerde yaşayan insanların yeni bir sağlık hizmeti anlayışına ihtiyacı var. Aile Hekimliği bunu getirecek.

Sağlık Ocaklarının 1963’de başlayan pilot uygulaması DOĞU illerinden başlamıştı. İlk sağlık ocağı 1963’de Muş’ta açılmıştı. Bu sefer metropollerde birinci basamak sağlık hizmeti öncelikli düşünüldüğüne göre, pilot il BATI illeri olmalıydı. Büyük iller pilot il olmak için uygun olamazdı, küçük bir ilde aile hekimliği pilot olarak başlatılmalı ve eksikler giderilmeliydi. DÜZCE ilimiz pilot seçildi ve diğer iller onu takip etti. Beş yıl boyunca aile hekimliğinin eksikleri, gedikleri görülmeye çalışıldı.

Neler yapılmak istendi, zihniyet neydi ve nasıl aile hekimliği uygulamalarına geçildi?

Çok kısaca şöyle:

En güzeli sağlık ocaklarıyla karşılaştırmalı olarak aile hekimliğini anlatalım ve konu aydınlansın. Sağlık Ocakları, DEVLETÇİ politik görüşü temsil ediyordu. Her sağlık ocağı için BÖLGE tanımlaması yapılmıştı. Sağlık Ocağının kurulduğu yerin çevresinde yer alan mahal hizmet bölgesi olarak tanımlanıyordu. Bölgenin özelliklerine göre Sağlık Ocağının hizmet vereceği NÜFUS belirleniyordu. NÜFUS TABANLI ve BÖLGE TABANLI bir hizmet anlayışı esastı. Sağlık Ocakları tiplendirilmişti: 100000’in üzerinde nüfusa hizmet verenler A grubu; 100000-50000 arası B grubu, 50000-20000 arası C grubu ve 20000’in altı D grubu. Elbette A grup sağlık ocakları daha donanımlıydı. Sağlık Ocağında hizmet alan personel; hekim, hemşire, ebe, çevre sağlık teknisyeni, diğer sağlık personeli, hizmetli, şoför vb. bir EKİP’in üyesiydi ve devlet memuruydu. Tüm personel maaşlı çalışıyordu. Hizmet, DEVLET’in bölgeye sunduğu bir hizmetti. Sağlık Ocağı entegre (tam entegre) bir sağlık hizmeti sunuyordu: BİREYE ve TOPLUMA yönelik KORUYUCU sağlık hizmetleri ve BİRİNCİ BASAMAK (ayaktan verilen) tedavi edici sağlık hizmetleri bir arada veriliyordu. Bölgede Sağlık hizmetlerine ulaşım için İLK BAŞVURU yeri sağlık ocağıydı. Esas olan Koruyucu hizmetlerdi. Bölgenin ihtiyacı olan çevre sağlığı hizmetleri çevre sağlığı teknisyenleri ile verilirken, hane hane gezerek evde ANA-ÇOCUK Sağlığı hizmetlerini ebeler sunuyordu. Bağışıklama hizmetleri için ekipler oluşturuluyor, okullara gidilerek OKUL AŞILARI yapılıyordu. Poliklinik hizmetleri sağlık ocağı hekimleri tarafından sunulmakla beraber tedavi edici hizmetler öncelik sırasında KORUYUCU sağlık hizmetlerinin arkasında yer alıyordu. Sağlık ocaklarına bağlı Sağlık evleri kurulmuş ve buralarda görev yapan ebeler aracılığıyla hizmet ülkenin en uç bölgelerine kadar ulaştırılıyordu.

**

Sağlık Ocakları kendi bölgesinin sağlık hizmetlerini planlardı ve öncelikli yapılacak işleri belirleyip görev tanımındaki işleri yürütürdü. Plan yapabilmek için BÖLGE’nin ve hizmet verilen toplumun tanınması gerekliydi. Bunun için hane hane gezilerle yürütülen çalışmalar vardı. O zamanlar bilgisayar yok, bütün bilgiler elle, kurşun kalemle formlara yazılıyor. Haneye gidip tüm aile hakkında ve hanenin çevresel özellikleri hakkında doldurulan fişin adı Ev Halk Tespit Fişi (Form-001) idi. Kişilere sorulan sağlık ile ilgili sorulardan oluşan fiş ise Kişisel Sağlık fişi (Form 004) idi. Bu şekilde sağlık ocağı formları oluşturulmuştu. Form 014 halen kullanılan Bildirimi Zorunlu Bulaşıcı Hastalıklar Bildirim Formu, sağlık ocaklarında kullanılan formların numaralandırmasından adını alıyor. EKİP çalışması yürütülüyor. Bölge için planlanan işler yürütülüp yıl ortasında Sağlık Müdürlüklerine raporlanıyor. Sağlık düzeyi parametreleri üzerinden belirlenen HEDEFLER için esas İNSAN ve TOPLUM SAĞLIĞI’nın gelişmesi. Performans kelimesini duyamazsınız, sağlık hizmetlerinde kârlılık söz konusu değil. Sağlık ocakları DEVLET eliyle halka verilen bir kamusal sağlık hizmeti. Ücretsiz bir hizmettir veya değildir tartışmasına gerek yok. Halkın karşılayabileceği bir ücret söz konusu. Temel Sağlık Hizmetlerinin halka götürülmesi esas. En başta bölgenin ÖNCELİKLİ; sık görülen, sık öldüren sağlık sorunlarına yönelik HALKIN SAĞLIK EĞİTİMİ yapılmalı. Sağlık Eğitimi, TEMEL KORUMA! Ardından bağışıklama, ana-çocuk sağlığı aile planlaması hizmetleri, çevre sağlığı hizmetleri ve diğer birinci basamak hizmetleri veriliyor.

**

Sağlık ocakları bu esaslar üzerine çalıştı. İlk başvuru yeriydi. Böylece hizmet bölgedeki sağlık sorunlarının %90’ına çözüm üretiliyordu. Çözülemeyen %10’luk sorunlar ikinci basamak sağlık kuruluşlarına (yataklı tedavi kuruluşları, hastaneler) sevk ediliyordu.

ELBETTE, yukarıda söylediklerimiz TEORİK’tir. Sağlık Ocaklarının teorisidir. PRATİK’te arzu edilen kadar iyi uygulanamadı SOSYALİZASYON. Nedenleri var. Başlıca neden politik! İktidar sahipleri Sosyalizasyonu 1960 darbesinin ürünü olarak görüyorlar. En önemli sebep bu maalesef. Sağlık ocakları ülkenin şartlarına uygun mu değil mi? Asıl karar verici olan bu olmalıydı. Öyle olmadı. Sağlık ocakları gönendirilmedi. Sistemin mimarı Prof. Dr. Nusret FİŞEK bu sorunları yazılarına yansıttı. Bina, araç-gereç, donanım açısından sağlık ocakları yetersiz hale gelirken, sağlık ocağı hizmetine asıl ihtiyaç duyulan bölgelerde hizmete erişimde güçlükler vardı, pratisyen hekimler sağlık ocağı hekimi olarak atanıyor ancak ihtiyaç duyulan yerlerde yeterli sayıda hekim olmuyordu. Çünkü Sağlık Ocağında çalışan pratisyen hekimin İŞ DOYUMU sağlanmıyordu. Pratisyen hekimlerin hastanelerdeki uzman hekimlerden daha yetersiz hekimler olduğu zannı halk arasında yayılırken, yeterli gelire sahip olmayan mutsuz sağlık ocakları hekimleri uzmanlık sınavına hazırlanıp uzman olmayı planlıyordu. Bunları bir önceki yazıda dile getirdik. Aslında 1980 darbesinden sonra Sosyalizasyon yerine yeni bir sistem getirilebilirdi. Ancak şartlar buna elverişli değildi. Bu şekilde ne olur ne ölür bir halde sağlık ocakları hizmet vermeye devam etti. Her şey de çok kötü değildi. Çünkü ülkenin böyle bir birinci basamak sağlık hizmetine gerçekten ihtiyacı vardı. Geçen on yıllar içerisinde sağlık ocaklarında verilen hizmetler sonuçlarını vermeye başladı. Bağışıklama hizmetlerinde başarılar elde edildi. Ülkede 1960’lı yıllarda başlayan anti-natalist politikalar ve sunulan aile planlaması hizmetleri meyvesini 1980’li yıllarda vermeye başladı. Türkiye NÜFUS PİRAMİDİ’nin tabanı ilk kez daralmıştı!

**

Ardından 1990’lı yıllar geldi.

IMF ve Dünya Bankası gelişmekte olan ülkelere kredi verirken onlara sunduğu tavsiyeler arasında AİLE HEKİMLİĞİ’ne geçiş de vardı!

İşte, kırılma noktası budur!

Neden Aile Hekimliğini istiyorlar? Bunlar bugün KÜRESELCİ dediğimiz güçlerin zihniyetini yansıtan kuruluşlar.

Türkiye 1990’lı yılların siyasi ortamında AİLE HEKİMLİĞİ’ne geçemedi. Ancak 2000’li yılların başında AKP’nin tek başına iktidarıyla Sağlıkta Dönüşüm’ün (Sağlıkta Reformların) ilk adımı atılacak hale gelindi. Başta değindiğimiz Aile Hekimliği Kanunu çıkarıldı.

Tartışılması gerekenler şunlardı: Biz ülke olarak Aile Hekimliğine geçişe hazır mıyız? Ülkemiz için aile hekimliği uygulamaları gerekli midir ve yararlı olacak mıdır? Sağlık ocakları başarısız mıdır, kapatılmalı mıdır? Sağlık ocaklarının gönendirilmesi için revizyonlar yapılamaz mı?

Elbette bunların hepsi ülkede tartışıldı ama iktidar kabul etmese de küreselci dayatma ile ülkemizin şartları pek düşünülmeden, HIZLICA Aile Hekimliği uygulamalarına geçildi! Pilot uygulama dahi sadece 5 yıl sürdü! Böylece, 2005 yılından 2010 yılına gelindiğinde pilot uygulama bitti, tüm sağlık ocakları kapatıldı, ülkede Aile Sağlığı Merkezleri kuruldu.

**

Aslında olan şuydu: DEVLETÇİ zihniyetten KÜRESELCİ zihniyete geçilmişti. Bunu Aile Hekimliğinin çalışma esaslarından anlıyoruz. Aşağıda bunlara değinerek yazıyı sonlandıracağız. Ama önce geçiş aşamasındaki birkaç soruna değinelim:

Geçiş Aşamasında Sorunlar:

  1. Sağlık Ocakları hekimlerine Aile Hekimliğine geçiş anlatıldı. Ne olacaktı? Nasıl yapılacaktı? Sağlık ocağı hekimleri endişeliydi. Aile Hekimliği, sağlık ocağının sunduğu kamu hizmetini sunacaktı ama personel SÖZLEŞMELİ olacaktı. Sözleşmeli demek özel sektörde çalışmak demekti. Devlet Memuru olan hekimler özel sağlık kuruluşunda çalışır gibi mi çalışacaktı? Bu soruların cevapları maalesef SÖZLEŞME imzalandığında alınacak ücretin, alınan aylık maaşın kat be kat üstünde olmasıyla aşılmaya başlanmıştı. Pratisyen Hekimler sözleşmeli olarak aile hekimi olmayı kabul etmeye başlamışlardı.
  2. Ancak Aile Hekimliği bir uzmanlık alanı. Zamanla ülkede Aile Hekimliği uzmanları oluşmuştu. Aile Hekimi uzmanlarının pratisyen hekimlerin aile hekimi olmasına haklı itirazı oldu. Sağlıkta Dönüşüm sürecinde bu sorun çözülmeliydi. Bir ara statü farkı belli olsun diye pratisyen hekimlere Aile Hekimi yerine Aile Doktoru dendi, tutmadı. Pratisyen hekimler T.C. Sağlık Bakanlığı’nın (yazının ilerisinde Bakanlık olarak geçecek) eğitimlerinden geçirilerek sertifika alıp aile hekimi oldular. Yapacak bir şey yoktu. Ülke nüfusu belli. En fazla 4000 kişiye bir aile hekimi verilmeli. Bu kadar sayıda Aile Hekimi uzmanı yok memlekette. Mecburen, pratisyen hekimler aile hekimi olacaklar.
  3. Sağlık ocaklarından aile hekimliğine geçen pratisyen hekimler devlet memuru olduklarından özlük haklarının korunmasını istediler. Devlet, bu hakları korumaya aldı. Günümüze kadar bu konuda mevzuat düzenlemesi yetersiz olsa da sözleşmeler yenilenerek günümüze kadar gelindi.
  4. Aile hekimliği uzmanlarına görev yeri atama kur’a çekimlerinde pratisyen hekimlere göre öncelik tanındı. Öncelik hizmet puanına göre belirlenmekle beraber uzman aile hekimleri puana bakılmaksızın pratisyenlerin önünde yer aldı. Ayrıca kişi başına ücretlendirmede uzmanlar pratisyenlerden daha yüksek ücret alacaklardı.
  5. Bakanlık’ın sertifika programları uzman hekimlerine de açıldı bir süre. Hastane koşullarında çalışmaktan yorulmuş ya da emekliliği yaklaşmış uzman hekimler bu sertifika programlarına katılıp aile hekimi olmayı düşündüler. Bunu gerçekleştirenler de oldu. Çünkü aile hekimliğinin geliri bu hekimler için hastanede çalışmaktan vazgeçecek kadar cazipti. Sonra Bakanlık, Hastanelerde uzman hekim açığı olacağını düşünerek bu uygulamadan vazgeçti. Halk Sağlığı uzmanlarının ise en başta, kısa bir süreden sonra, aile hekimi olmalarının önüne geçildi. Aşağıda söz edeceğimiz üzere Toplum Sağlığı Merkezleri (TSM) kurulunca Halk Sağlığı uzmanlarına orada ihtiyaç olacaktı.

**

Bütün bunlar bir şekilde çözüldü. Sağlık Ocağı tabelaları söküldü, bu kamu binaları Aile Sağlık Merkezi (ASM) oldu. Sistem aslında bir şekilde yarı özelleşmişti. Aile hekimleri isterlerse sağlık ocağından çevirme kamu binalarını ASM olarak kullanacaktı, isterlerse kriterlere uygun binaları kiralayabilir ya da satın alabilirdi. Böylece bina konusu da çözüldü.

**

Şimdi Aile Hekimliği uygulama ilkelerini özetleyelim. Özelleşme anlayışını ve bizce sorunları dile getirelim:

Aile Sağlığı Merkezi bir İş Hanı gibidir. Sağlık Ocağında EKİP çalışması varken, ASM Aile Hekimliği Birimlerinin (AHB) bir araya geldiği merkezdir. Her Birim, Bir Aile Hekimi (AH) ve bir Aile Sağlığı Elemanından (AHE) oluşur. Bakınız, yardımcı sağlık personeline “eleman” dedik, çünkü aile hekiminin yanında çalışan personel hemşire olmak zorunda değil, ebe olabilir, sağlık memuru olabilir, vb. Bu nedenle “eleman” dendi. Sonra bu isimlendirme hoş karşılanmadı. Günümüzde Aile Sağlığı Çalışanı (ASÇ) deniyor.

Aile Sağlığı Merkezlerinde ideal olarak 2 ila 6 AHB bulunur. Bazı yerlerde 1 AHB tek başına ASM de olabilir. Bazen nüfus durumuna göre 6 AHB’den fazla ASM’ler de olabilir. İşte bu AHB’ler için kendilerine kayıtlı kişilere verecekleri hizmet üzerinden performans kriterleri belirlenmiştir. Performans dedik, artık bu sözleşmeli personel bir performansa tabi. Görevlerini yerine getiremezse performans kesintileri olacak, hatta daha da başarısız olursa sözleşmesi fesh edilecek!

Aile Hekimliği Birimleri kendilerine kişileri kaydederken BÖLGE tanımı yok! Hizmet BÖLGE tabanlı değil. Bu durumda ASM, Sağlık Ocağı gibi BÖLGE tabanlı bir hizmet vermiyor! Yani bir bölgede sunulacak Halk Sağlığı hizmetleri ASM’nin, aile hekimlerinin işi değil. Bölgede bir SALGIN çıkarsa ya da ÇEVRE Sağlığını ilgilendiren bir sorun yaşanırsa ASM’nin asli bir görevi yok! Yani, Aile hekimlerinin TOPLUMA yönelik KORUYUCU Sağlık Hizmeti görevi yok. Bu durum tamamen sağlık hizmetlerinin entegrasyonunda bir açıktı! Bu nedenle pek çok Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Aile Hekimliğine geçiş sürecinde Bakanlık’a destek vermeyi uygun görmedi. Bakanlık, 2010 yılında her ilçede bir Toplum Sağlığı Merkezi (TSM) açarak topluma yönelik koruyucu sağlık hizmetlerini yürümeyi planladı ve uygulamaya başladı.

**

Aile Hekimliğinde EKİP anlayışı da yok. REKABET esas. Elbette bizim kültürümüz buna çok müsait değil ve ASM’lerde tüm AHB’ler dayanışma içerisinde çalışsa da sistemin istediği şey rekabettir. AHB’ler kendilerine kişileri kayıtlar ancak kişiler bu AHB’den MEMNUN kalmazsa belirlenen bir süre sonunda AHB değiştirebilir. Aynı ASM içerisinde de AHB değişikliği olabilmesi, ASM’nin içerisinde REKABET’i de tetikler. Serbest Piyasa Ekonomisi bunu gelişmenin gerekli unsuru görse de Sağlık Ocağı geleneğinin üzerine bu rekabet çok hoş değildi. Serbest Piyasa Ekonomisinin MÜŞTERİ MEMNUNİYETİ, HASTA MEMNUNİYETİ’ne dönüşmüştü.

Aile Sağlığı Merkezleri, Sağlık Ocağı gibi 8:00-17:00 çalışıyor görünse de her AHB ayrı bir mesai programı hazırlayıp uygulama yetkisine sahipti. Bütün mesai POLİKLİNİK hizmetlerine ayrılmamalı! Hizmet içi Eğitim saatleri var, Evde Sağlık Hizmetleri var, vb. Bu durumda AHB hangi günler, hangi saatte hizmet verdiğini kayıtlı kişilerine duyurdu. Yalnız insanlar ASM’leri SAĞLIK OCAĞI zannetmeye devam ettiğinden geldiklerinde, kendi aile hekimlerini bulamadıklarında ve diğer hekimler de kendisine bakmadığında sorunlar yaşandı! Bu durum misafir hasta kabul etme uygulamalarıyla aşılmaya çalışıldı. Elbette yeni uygulamalar ve hasta memnuniyeti anlayışının halka yanlış yansıtılması SAĞLIKTA ŞİDDET vakalarına ve gereksiz çoklukta ŞİKAYETlerin olmasına neden oldu.

Bu uygulamalar HEKİM’i bölgenin bir kanaat önderi, sağlık alanında otorite ve lider konumundan alıp vatandaşa hizmet sunan bir personele dönüştürüyordu! Maalesef, halkımızda şu düşünce uyandırıldı: “Eskiden hekimlerin kapısında beklerdik, şimdi onlar biz ne istersek yapmaya mecburlar!” Günümüze kadar gelen ve çözülemeyen sorunların kaynağı işte bu sapkın zihniyettir.

Sağlık Ocağı hekimi ve personeli kendi bölgesinin tüm sağlık sorunlarını tespit eder, öncelik sırasına koyar ve halkın sağlık eğitimi başta olmak üzere tüm birinci sağlık hizmetlerini sunardı. Bundan performans elde etmezdi. Sağlık hizmetlerinde karlılıktan söz edilmezdi (Bu konu hastanecilik hizmetlerinde ön plana çıkacak). Önemli olan ve hedeflenen sadece İNSAN ve TOPLUM Sağlığıydı.

**

Bugün için durum:

Konuyu özetledik. Devletçi zihniyetin yerini Küreselci zihniyetin aldığını anlatmaya çalıştık ve ülkemizde bunun birinci basamak sağlık hizmetlerine yansımasını gördük. Sağlık Ocakları 2010’da kapandı. Günümüzde Aile Sağlık Merkezlerimiz hizmeti sunuyor. Aile Sağlığı Merkezleri bir bölge halkının ilk başvuru yeri değil, sevk zinciri de işlemiyor. Her şeye rağmen Sağlık Ocaklarından miras kalan sağlık hizmeti sunum kültürü ve yürütülmeye devam eden hizmetler var. Artık sağlık ocakları eski haliyle geri dönmeyecek gibi. Çünkü 1960’larda veya 1980’lerde yaşamıyoruz. Aile Sağlığı Merkezi ve Aile Hekimliği (ismi değişerek) işlemeye devam edebilir. Zaten Aile Hekimliği bir tıpta uzmanlık dalı. Günümüzde çok sayıda Aile Hekimi uzmanı yetişmeye devam ediyor.

Ne yapmalı?

Aile Hekimliği, yeteri sayıda uzman yetişmesiyle uzmanlarına devredilmeli. Aile hekimliği uzmanları küreselci zihniyetin ülkemize ve vatandaşlarımıza vereceği zararlar yönünden yetiştirilmeli. Eğitimleri Halk Sağlığı uzmanı eğitimine yaklaştırılmalı. Aile Hekimlerinin Halk sağlığı uzmanlarıyla birlikte (entegre, daha etkin, koordine) çalışmaları sağlanmalı. Aile Hekimliği adıyla BÖLGE ve NÜFUS tabanlı, sağlık hizmetlerinde ilk başvuru yeri özelliği kazanmış, daha etkin, daha güçlü ve aslında modernize edilmiş sağlık ocakları olan bir Aile Hekimliğine geçilmeli.

Bu uzmanlığa neden Aile Hekimliği denmiştir? Düşünürsek TOPLUM’u bölüp bireyleri yalnızlığa itme küreselci anlayışının arka planda işlediği görülüyor. Aslında amaç aile de değil, bireyleri tek tek ele almak. Bireyden söz edip birey sağlığı üzerine hizmet sunulması. Bu tabiatın yasalarına aykırı! Birey sağlığından söz edebilmek için toplum sağlığından söz etmek gerekir. Toplum sağlıklıysa birey sağlıklı olur. O toplum biyolojik ve fizikokimyasal bir çevrenin içerisindedir. Çevre sağlıklıysa toplum, toplum sağlıklıysa birey sağlıklı olur. Bu durumda BİREYE yönelik koruyucu sağlık hizmetlerinin TOPLUMA yönelik koruyucu sağlık hizmetlerinden ayrılması değil, entegrasyonu uygundur. Yine geldik HALK SAĞLIĞI görüşüne. Neticede Aile Hekimi uzmanlığının adı da TOPLUM Hekimini karşılayacak yeni bir isimle değiştirilmelidir. İleride, belki. Umarım. Dediklerimiz gibi olmazsa kötü olacağını düşünüyorum. Siz de aynı görüşte misiniz? Daha güzel ve sağlıklı günlere.

**

Sağlıcakla kalın.

**

Prof. Dr. Mustafa TÖZÜN KISA ÖZGEÇMİŞ:

İzmir’de 08.05.1976’da doğdu. Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden (2001) mezun oldu. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Halk Sağlığı Uzmanı unvanını aldı (2007). Toplum Sağlığı Merkezi Sorumlu Tabibi, İlçe Sağlık Müdürü, Halk Sağlığı Müdürü görevlerinde bulundu. Halen İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalında öğreti üyesi olarak görevini sürdürmektedir. Akademik alanı dışındaki ilgi alanlarında da kitapları bulunmaktadır. Evlidir ve iki kız çocuğu babasıdır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri