Tetanos Aşısı

Alp Kırıkkanat

Kamuoyundaki son tartışmalara bakıldığında, ABD, Rusya ve Çin eksenli yeni dünya düzeninin nasıl olacağı konusunda yorumlar yapıldığını görürsünüz. Bu kapsamda, uluslararası sorunlar büyüyor ve çevremizde gelişen tehditler farklı şekiller almaya devam ediyor. Hatta üçüncü dünya savaşının çıkacağını iddia edenler de var. Yapılan tüm yorumlara saygı duyuyorum. Küresel ve bölgesel tehdit değerlendirmeleri kapsamında sunulan bu ihtimal ve iddiaların tutarlı gerekçeleri sıralanabilir elbette. Ancak, metot konusunda katılmadığım iki husus var. Birincisi, analizlerin büyük bir çoğunluğu tarafların mutlak üstünlüğü yönündeki kabullenmelerle yapılıyor. İkincisi ise, kovid salgını çok fazla dikkate alınmadan meseleler yorumlanıyor.

İsterseniz birincisinden başlayalım. Uzun süredir bir kısım Batı ve Rus kaynaklarını, deniz jeopolitiği ve askeri savunma konularında takip ediyorum. Çarpıtma ya da istismara açık bilgiler olmadıkça; çoğu zaman bu kaynaklarda, önemli bilgiler ve hatta özeleştiriler de görme şansınız olabiliyor.  Daha önceki bir yazımda da ifade etmiştim: en iyi açık kaynaklar, eğer yayımlanırsa, resmî belgeler ya da iyi tahlil içeren gayri resmi raporlar oluyor. Bu tip kaynaklardan hareketle, daha gerçekçi tahminler yapılabiliyor. Bu açıdan bakıldığında; özellikle dış kamuoyunda, zihinlere yerleşmiş bazı ezberlerin sorgulanmaya başladığı gerçeğiyle karşı karşıya kalındığını düşünüyorum. Ancak bu eşik, ülkemizde maalesef hala aşılamamış görünüyor. Deniz gücü üzerinden bir örnekle konuyu biraz açalım.

Geçen yılın kasım ayında, Amerika’da ‘‘Heritage’’ isimli bir vakfın Amerikan donanmasıyla ilgili bir analizi çıktı. Bu analiz, şimdiye kadar yayımlananlardan daha kapsamlı ve daha derli toplu bir görüntü sergiliyor. Bu yazıda özetle, Amerikan donanmasının rakiplerine karşı hazır olmadığı ifade ediliyor. Nicelik ve hatta daha da derinlere inildiğinde nitelik olarak sıkıntılar yaşıyorlar. Savunma ve güvenlik stratejilerinin dikte ettiği hedeflerin, mevcut kuvvet yapısıyla karşılanamayacağı endişesi artık su yüzüne çıkmış durumda. Bunu yaklaşık üç yıl önce dile getirdiğimde, bazı kesimlerden eleştiri almıştım. Ancak adamlar, örneğin kuvvet yapılarında 2016 yılı itibarıyla öngörülen 355 adet harp gemisi sayısının bugün 299 olduğunu ve her geçen gün gelişen rekabet kapsamında adedi ihtiyacın katlanarak daha da arttığını belirtiyorlar. Şimdi ise ihtiyaç duyulan gemiler için telaffuz edilen sayı 400.

Üstelik, mevcut 299 gemi içinde hizmet süresinin sonuna gelmiş ancak kritik yerlerde önemli görevler üstlenen gemi tipleri de var. Örneğin Los Angeles sınıfı nükleer denizaltılar ile Avenger sınıfı mayın avlama gemileri… Bunların yerini alacak ve diğer tüm gemi tiplerinde yenilemeye gidilecek bir programa ihtiyaçları var. Bu da önemli bütçeleri gerektiriyor.

Diğer yandan Pasifik’teki yüksek harekât temposu, gemilerin yıpranma emarelerini açığa çıkarmaya başladı. 2017’de yaşanan gemi kazaları sonrasında ortaya çıkan resmi raporlarda da gemilerin uzun süreli harekatları nedeniyle bakım ve eğitimlerini yapamadıkları ifade ediliyordu. Bu yılın mart ayı başında çıkan bir haberde ise USS Stout (DDG-55) isimli Arleigh Burke sınıfı bir fırkateynin, 215 günlük bir görev periyodundan dönüşü sonrasında çekilmiş bir fotoğrafı yayımlandı. Bu fotoğrafta; geminin her tarafından akan paslar, büyük bir eleştiri konusu yapıldı. USS Stout’un güvertesinden bordasına kadar uzanan paslar nedeniyle; ‘‘USS Tetanus’’ olarak isimlendirilmesi gereken bir görüntü verdiği şeklinde ironiler yapılıyor. Tabi mesele sadece Stout’un durumuyla alakalı değil. Farklı denizlerde görev alan birçok Amerikan harp gemisinde benzer sorunlar yaşanıyor.

Bir donanma gemisinde asla kabul edilemeyecek bu materyal görüntüleri ne anlama geliyor?

Demek ki bakım yapılamıyor. Bunun iki nedeni olabilir. Birincisi, harekât yoğunluğu. İkincisi ise pandemi şartları nedeniyle, limanlarda kalınan sürenin kısıtlı tutulması ihtimali. Tabi bunlar, idari zafiyetlerin de bir işareti.

Bu durumun düzeltilmesi ve gemilerin desteklenmesi kapsamında; geçtiğimiz haftalarda yine yabancı bir kaynakta ilginç bir haber yayımlandı. Amerikan sahil güvenlik gemilerinin bir kısmının, deniz kuvvetleri gemilerinin yükünü hafifletmek için değişik denizlerde görev yapmak üzere dünyanın farklı bölgelerinde konuşlandırılacağı açıklandı. Planlanan bu bölgeler arasında Karadeniz’in de ismi geçiyor.

Bununla birlikte uçak gemilerinin ve denizaltılarının bakım ve onarımlarında, pandemi nedeniyle bir gecikme yaşanmaması için; geçen yılın temmuz ayında, 4 büyük tersanesine 1629 yedek teknik personel ilavesi yapıldı. Ancak ‘‘Heritage’’ raporunda, yedek personelin bahse konu onarım gecikmelerini minimize etme konusuna şüpheyle yaklaşılıyor.

ABD donanmasının sayısal karşılık olarak ve kimi zaman da nitelik açısından Rusya ve Çin karşısında Kuzey Kutbu ve Pasifik’te zorlanmaya başladığı son üç yıldır görülen bir gerçekti. Örneğin, Kuzey Kutbu’na sokacak evsafta suüstü gemisi çok kısıtlı. Diğer yandan bu hızlı tempo ve salgın, personel disiplini açısından da sorunlar yaşanmasına neden oldu. Salgının yarattığı krizin iyi idare edilememesi, bir uçak gemisi komutanının medyaya yansıyan mektubu ve personel huzursuzlukları yadsınabilecek olaylar değildi.

Bütün bu belirttiğim hususlar, salt bir ülke karşıtlığı üzerinden değil, ancak gerçeklerin bütün veçheleriyle ortaya konulmasına yardımcı olabilmek içindir. Her ne olursa olsun karşımızda dünyanın en güçlü donanması var. Ancak, sorunları da var ve konvansiyonel gücünde kan kaybettiğini gösteren işaretler mevcut. Diğer yandan çıkış gösteren Rus ya da Çin donanmalarını da ele alsak; yumuşak karın olarak görülebilecek birçok yönler tespit edilebilir. Elbette meseleyi sadece donanmalar üzerinden değil, diğer kuvvetler üzerinden de değerlendirmek gerekir. ABD’deki fark, bir kısım açık kaynaklar yönünden, askeri gücünde görülen zafiyetlerin yanı sıra kendi kamu düzeni ve dış politikalarındaki tutarsızlıkların da dikkat çekmeye başlamış olmasıdır.

Netice itibarıyla küresel ve bölgesel tehdit değerlendirmelerinde, kendi gücümüzün ne olduğunu da bilerek, bilgi kaynaklarını çok yönlü inceleyip; mutlak karşı güç kabullenmelerinden ve ön yargılardan uzak ve kovid gerçeğini de göz önünde bulundurarak bir yaklaşım sergilemek gerekiyor. Buna çok ihtiyacımız var. Nesnelerle özneler arasında kesin bir ayrım yapmak güçtür. Ancak, analitik izleme ve düşünce kabiliyetlerimizi geliştirerek; belleklere yerleşmiş ön yargı ve kuruntulardan da kurtulmak lazım. Aksi takdirde, İsrail’e tatbikata giden iki Amerikan amfibi havuzlu çıkarma gemisi Doğu Akdeniz’e geldi diye heyecanlanan ve bu intikali televizyonlarda ve sosyal medyada ABD’nin Doğu Akdeniz’e müdahalesi gibi gösteren mizansenlere mahkûm kalırız. Önce bir tetanos aşısı olsunlar bakalım. Sonra yine duruma bir bakarız.

Selametle…

 

Kaynaklar:

Sadler, Brent, ‘‘U.S. Navy’’, Heritage, 17 Kasım 2020, https://www.heritage.org/2021-index-us-military-strength/assessment-us-military-power/us-navy  (20 Mart 2021)

Schogol, Jeff, ‘‘The Navy’s surface fleet is turning into a floating advertisement for Rust-Oleum’’, Task and Purpose, 02 Mart 2021, https://taskandpurpose.com/news/navy-surface-fleet-rust-problem/  (21 Mart 2021)

Mcleary, Paul, ‘‘Coast Guard Deploying More Ships To Pacific, Arctic’’, Breaking Defense, 11 Mart 2021, https://breakingdefense.com/2021/03/coast-guard-deploying-more-ships-to-pacific-arctic/  (21 Mart 2021)

‘‘U.S. Navy Sending Reservists To Shipyards Due to COVID-19 Delays’’, The Maritime Executive, 12 Haziran 2020, https://www.maritime-executive.com/article/u-s-navy-sendings-reservists-to-shipyards-due-to-covid-19-delays  (21 Mart 2021)

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.