Sükut Suikasti Karşısında Ayşe Atıcı Arayancan

Dr. Onur AKBAŞ

“Liyakat ve birikim, yandaş ya da candaş bir ekranda bir ekranda makyaj olmaktan geçmediği gibi bu coğrafyada beş para etmese de, eser sahibinin eserinde kutup yıldızı gibi parlıyor.” Tıpkı şirkin riyakar yüzüne arada da olsa inen hakikatin alevden şamarı gibi…

Aslında bir değil belki yüz belki de binlerce idealist zihin ve yüreğin on binler ve yüz binlerce hikayesinden sadece biri bu hikaye… Zira ilmin, okumanın, yazmanın, düşünmenin, bu istikamette ortaya bir şeyler koymanın mezarlığıdır bu coğrafya… Kahir ekseriyeti “OKU” emriyle indirilen bir kitaba inandığını iddia eder de daha yolun başında “onlar bir vadide” inandıkları(!) kitap bir başka vadidedir, bu coğrafya sakinlerinin. Başkalarının bilim ve sanat çilesi çektiği yerlere nispeten bizde “güzel işler yapanlar “önce var olma” savaşını kazanmak zorundadırlar. Hele bu bilgi çağında boğazı tasmalı, kolları zincirli, düşünüyormuş, okuyormuş, yazıyormuş, çile çekiyormuş, gibi yapan klonlanmış sallabaş entelektüelimsi, akademisyenimsi, aydınımsı, gevezelerin, dili aklından uzun rektörümsülerin olduğu bu çağda varolabilse bile varlığını anlatmak gerek önce bu insansılar ortamına… O da yetmez, “onlardan” yana bir varlıkla kırıtmak gerekir, bel çatlatırcasına…Putlar önünde biat etmeden “hürriyet”in “h”sini vermezler size… Bunlar kimi zaman bir cemaatte, kimi zaman bir tarikatta, bir partide, bir sendikada yahut bir locada vücut bulur. Her dönem bu yığın kümeleri arasında arzı endam edecek liyakatsiz, haset ve karanlık ruhlar mutlaka bulunur ve kullanılır. Kimi gevezeliğinden dolayı, bir pot kırıp zarar vereceği ana kadar; kimi de güzelliğinden ya da endamından dolayı yaşlanıp hurdaya çıkacağı ana kadar…
Geçenlerde bir arkadaşım aradı, falan ilçede bir itfaiyecilik bölümünde öğretim görevliliği için başvurmuş. Şartları uyduğu için başvurmuş. İlk elemede birinci olan arkadaş, yazılı sınavda falan ulusal gazetede çalışan ve üstelik yüksek lisansı bile olmayan kişi karşısında elenmiş. Hikayeyi duyunca bunu kendi hayatında sadece akademik alanda değil her alanda tecrübe eden/kendisine tecrübe ettirilen biri olarak güldüm.
Zira “istersem en liyakatsizi ve en ahmak”ı her yerde istihdam ederim dercesine karşılaştığımız bu durumlar modern nemrutluğun/müşrikliğin pratikteki halidir. İşte böyle bir ortamda ilmin izzeti ve şerefini muhafaza ederek sabır kazağını örmek büyük bir işe kalkışmaktır. Başta CNN TÜRK olmak üzere pek çok TV ekranında gördüğünüz değerli Tarihçi akademisyen Ayşe Atıcı Arayancan da akademik bağlamda şiddet ve mobbinglere uğrayan bir idealist. İdealistliğine olan şahadetim şimdilik bende dursun. Böyle bir zamanda Arayancan yaşadıklarını hak etmiş mi? Kısaca bunu bir sorgulayalım. Kapitalizm ve komünizmin gayrı meşru çocuğu insafsız realite açısından bakarsak hak etmiş. Bir değil on belki onlarca haşhaşi yığın topluluklarının olduğu bir toplumda bunların en büyüğünü rahatsız edecek bilgi ve birikime sahip olduğu için hak etmiş. İki çocuğu ile ilgilenirken bir yandan makale ve kitapları için bir şeyler ortaya koymanın savaşımını verdiği için hak etmiş. Söyleşiye gittiği yerlerde muktedirler tarafından hak ettiği saygıyı maddi ve manevi yönüyle görmesi gerekirken, ekranın tanrı ve tanrıçaları gibi iyi makyaj yapıp tak tak hızlı hızlı merdivenleri çıkamadığı için hak etmiş; Bilimsel “şeyler” ortaya koyarken reytingin düştüğü yerde nemli gözlerle kameraya bakamadığı için hak etmiş/hak etmişim/ hak etmişiz/ hak etmişler. Dedim ya “…güzel işler yapmak istemenin” bedeli ağırdır bu medeniyetler mezarlığında..

Bütün bunlara rağmen ben kendisinin kısaca iki güzel işinden bahsetmek istiyorum. Bunlardan biri 17-25 Aralıkta gündemimize FETÖ ile birlikte giren “Haşhaşi” kavramı ile alakalı. Her ne kadar unutulmuş gibi gözükse de benzeri yapılarla (cemaat, tarikat, vakıf, loca…) mücadelede tarihsel birikimi es geçmeme adına önemli ve elbet de emek ürünü bir çalışma: “Dağın Efendisi Hasan Sabbâh ve Alamût”. İsmailîlik kavramının tarihsel anlam köklerine inecek derecede detaylı bilgi verildikten sonra, Sabbah ve militanlarının giyimi, kuşamı ve yaşam tarzları ile ilgili bilgi verirken mezhepsel bağlamda teolojik terimlere de yer veriyor. Kitap bir vekaînâme olmaktan ziyade meseleye dair sosyolojik, felsefi taraflarına da gönderme yapıyor.

Bir diğer önemli çalışması ise “Doğu ve Batı Ekseninde Orta Çağ’da Din ve Devlet” kitabı ise bence günümüzde en çok başvurulması gereken kaynaklardan biri. Orta çağa bu nazarla bakıp, günümüzü analiz ettiğimizde iki farklı coğrafya arasında açılan makasın hangi başlıktaki sorunları çözmekle alakalı olduğunu anlıyorsunuz.

Bir de şunu anlıyorsunuz: liyakat ve birikim, yandaş ya da candaş bir ekranda bir ekranda makyaj olmaktan geçmediği gibi bu coğrafyada beş para etmese de, eser sahibinin eserinde kutup yıldızı gibi parlıyor. Tıpkı şirkin riyakar yüzüne arada da olsa inen hakikatin alevden şamarı gibi…

onurakbastde@gmail.com

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.