Çocukluğumdan beri bayramları çok severim. Küçüklüğümde annem yeni giysilerimizi hazırlar, yeni pabuçlar alınırdı. Pabuçlarımı başucuma koyar gece uyanıp, uyanıp sabah olsa da giysem diye düşünür, onları elime alıp incelerdim. Sabah kalktığımızda annem kahvaltıyı hazırlar sonra eve son bir çekidüzen verirdi. Kahvaltı faslı beni sinir ederdi çünkü hem çok iştahsız bir çocuktum hem de bir an önce yeni cicilerimi giymek için sabırsızlanırdım.
Bayramları ne kadar seversem bayram öncelerinden de o kadar nefret ederdim. Bayram temizliği benim özgürlüğümü kısıtlardı; oraya oturma, burayı dağıtma, iskemleleri ters çevirip faytonculuk oynama; emir üstüne emir.
Ayrıca annem de babam da çok yoğun çalıştıklarından bizim evde tüm ramazan oruç tutulmadığı için iftar ve sahur olayı olmazdı. Ben ise başka evlerde tutulan oruca pek imrenir ben de oruç tutacağım diye tutturur, ayrıca sahura da kalkmak isterdim ve hep de kandırılırdım. “Çocuklar yarım oruç tutarlar, sabah kahvaltısı onların sahurudur, kahvaltın bitince bir dolu bardak su içmen lâzım ve sonra öğlene kadar hiçbir şey yiyip içmezsen oruç tutmuş olursun.” Saf, saf inanırdım. Sonra ben de oruç tutmaktan vazgeçtim.
Bizim aile ritüelimiz ilk önce ailece bayramlaşmaktı. Kahvaltıdan sonra babam tıraş olur, annem hazırlanır, ablalarım benim giyinmeme yardım ettikten sonra onlar da giyinirlerdi. Beldan ablam, en büyüğümüz, benim uzun saçlarımı örer, kafasına göre başımın veya kulaklarımın üstünde toplar, bazen iki örgü olarak bırakır bazen de atkuyruğu yapar onu örerdi; ama asla güzel kurdelelerimi ihmal etmezdi. Bütün bu hazırlanma faslı bittikten sonra tüm aile bir araya gelir, birbirleri ile öpüşür ve bana daha az olmak üzere herkese likör konup çikolata eşliğinde içilirdi. Bizim ailede annem de babam da pek el öptürmezdi.
Bayram tatlısı bayramların ayrılmaz parçalarıdır, bizde de illâki ya pişer ya da hazır alınır ve genellikle cevizli baklava tercih edilirdi. İşte benim başka bir kâbusum. Tatlıyla zaten aram yoktu, ne büyük gaflet… Baklavanın içindeki cevizleri tatlı kıyma zanneder mutlaka tatmadan ayıklatırdım.
i
Gün ilerlemeğe başlayınca annem ve babam işlerinde, ablalarım okulda olduğu zaman benimle ilgilenmekle görevli abla ile büyük ablamın kâbusu başlardı. Babam Devlet Üretme Çiftlikleri kurucu Genel Müdürü, annem Ankara Atatürk Lisesinde Felsefe öğretmeni olduğu için çok fazla konuğumuz olurdu ve onlara kahve yapmak bu ikilinin göreviydi. Küçük ablam Nurdan ve ben ise bahçede oynayıp yeni üstümüzü, yeni pabuçlarımızı kirletmekle meşgul olurduk.
Anneannem ve teyzem dışında bayram ziyaretlerine neyse ki bizleri götürmezlerdi. Onlara gitme ise bizim için büyük mutluluk olurdu.
Gel zaman git zaman büyüdüm, evlendim; aile geleneğimiz sürdü gitti. Önce illâki çekirdek aile kendi aramızda likör ve çikolata eşliğinde bayramlaşırız.
Sonra giderek bayramlar bir yerlere geziye gidilecek uzun hafta sonu dinlencelerine döndü; güzel bir gelenek yitip gitti. Bayram sevinci yerini insanların yapacakları tatillerin coşkusuna dönüştü. Bizden sonraki kuşakların bayram anıları şurada, burada yapılmış sıradan tatillerle sınırlı olacak. Ne acı…
Daha da acıklısı Yaşlıların başına geliyor, ziyaretlerine geleceğini umduğu çoluk çocukları geziler peşinde kapılarını çalacak kimse yok ya da korkulu rüya torunlar gelip el öperlerse bırakın onlara harçlık vermeği bayram şekerinin bile en ucuzunu aldıkları için hem kendileri üzülüyor hem de çocuklar düş kırıklığına uğruyor. Biz ne ara bu kadar fakirleştik?
Şeker Bayramlarımız
İlk yorum yazan siz olun