O HERZOG BURAYA GELECEK!

Kerime Yıldız

Yok yok, bu rezâleti, öyle “yandaş” veya “trol” kelimeleri karşılamıyor. Gülse Birsel’in “Omurgasız Tufan”ı da yetmiyor. Güldür Güldür de bir “yalayut” karakteri var. Yalayut’un karnı o kadar geniş, midesi o kadar vurdumduymaz ki ne bulursa yiyor, yalıyor, yutuyor. Bizim yandaşlara, bundan sonra “yalayut” diyeceğim.

Üç hafta evvel, Ravza Kavakçı’nın babası Yusuf Ziyâ Kavakçı’nın yazdığı gerçek olsa, yâni Gülen özür dileyip tövbe etse, son günlerini Türkiye’de huzur içinde geçirse bizim yalayutların ne yazacağını sormuş; elbette utanmadan, sıkılmadan, “İlişkilerimiz normalleşiyor” diyeceklerini tahmin etmiştim.

Sağolsunlar, beni yanıltmadılar. Çünkü İsrâil Cumhurbaşkanı gelince ne yaptıkları, Gülen gelince ne yapacaklarının da garantisi. Öyle yalandan ölüm haberi gelince, “geberdi” laflarına inanmayın!

Vallâhi kimisini okurken utandım, kimisini okurken güldüm. Hangisini anlatayım ki? Kılıçdaroğlu İsrâil’den bir şarkıcıyla görüşecek olsa hemen taşlamaya hazır olanın, “Başka bir yazı konusu” diye geçiştirmesini mi, yat kalk “Kudüs” diyenin erkenden Berat Kandili kutlamasını mı, Davutoğlu’na saldıranı mı yoksa “NATOcu Kılıçdaroğlu” diye yazarak medyanın IQ ortalamasını düşüreni mi?

Favori yalayutum, Herzog’u overlokçu zannedip, “Herzog, ayağımıza geldi” diyen yandaş. Rakıyı çekince, “O kedi, buraya gelecek!” diyen fâreyi hatırladım. Bir yalayutun yazdığına göre, İsrâil basını, Erdoğan’ın ayağına gelen Herzog’a bozukmuş.

Yalayutlar, kafayı nasıl buldularsa artık, Herzog’un elinin Erdoğan’ın elinin üstünde olmasının diplomasi dilinde ne demek olduğunu bile tersinden okudular. Herzog’un neşesini, kederini belli etmemek için zorla güldüğüne yordular. E o zaman Erdoğan’ın yüzündeki keder, Herzog’u daha fazla bozmamak, gururuyla oynamamak için miydi?

İki liderin görüşmesinin arkasından yapılan basın toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Türkler ve Mûsevîler, yüzyıllar boyunca barış içinde yaşadılar.” cümlesine inanamadım. Konuşma metnini yazan danışman her kimse, ırk ile inanç arasındaki farkı, bir zahmet öğrensin!

Bizimkini bilmem de Herzog’un konuşma metnini yazan danışmanı, sıradan birisi değil. Herzog’un, “Hepimiz, Hz. İbrâhim’in çocuklarıyız” cümlesinde irkildim. Yanılıyorsunuz, “Gazze’de öldürdükleriniz kimin çocukları?” veya “Niye kardeşlerinizin topraklarını işgal ettiniz?” diye öfkelendiğim için değil.

İrkilmemin sebebi, Aksiyon dergisinin 167. sayısı. “Medeniyetler Buluşması” özel sayısının başyazısı, şöyle başlıyordu:

“Hz. İbrâhim’de buluşalım”

İyi güzel buluşalım da dergiyi satır satır incelemiştim. Bir kere bile Peygamber Efendimizden bahis yoktu. Hz. İbrâhim vardı, Hz. Îsâ vardı ama Hz. Muhammed yoktu. Bu ne biçim buluşma! Ayrıca bir yerde buluşulacaksa siz gelin, son Peygamberde buluşalım!

Ben, bu kadarını diyeyim şimdilik.

Yok Herzog ayağımıza gelmiş de, yok uçağında Ayasofya resmi varmış da, yok Nâzım’dan şiir okumuş da……

Hadi oradan!

KÖPEK, NEDEN KUYRUĞUNU SALLAR?

Dışişleri eski bakanlarından Şükrü Sina Gürel, bir tv kanalında, iktidarın son zamanlardaki dış politikası hakkında, “Geç de olsa bugünkü dış sorunlara gerçekçi yaklaşmayı sonunda başaran ve umarım bundan sapmayacak olan hükûmet, doğru yoldadır.” açıklamasını yaptı. Muhâlefeti ise sınıfta bıraktı.

“Muhâlefet, iç ve dış sorunların üstesinden gelebileceklerini göstermekte âciz kalmış ve sınıfta çakmıştır!”

Gürel’in bu sözlerini köşesine taşıyan Hürriyet yazarı Nedim Şener, “Muhâlefetse muhâlefet, devlet adamlığıysa devlet adamlığı!” diye övdü.

Bu nasıl dışişleri bakanı, bu nasıl gazeteci?

İç ve dış sorunların üstesinden muhâlefet değil, iktidar gelir. Ayrıca diyelim ki muhâlefet de gelir. Peki muhâlefet liderlerinden birisi, iyilik olsun diye iktidarın düşman kabul ettiği bir ülkenin lideriyle görüşseydi neler olacağını Nedim Şener bilmiyor mu?

Somut bir örnek vereyim de daha iyi anlaşılsın.

Ahmet Şık’a atıfta bulundu diye Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ’ı teröristleri övmekle suçlayan; Ş. Sina Gürel’i överken Davutoğlu’na vurmayı ihmâl etmeyen Nedim Şener, diyelim ki Davutoğlu, Erdoğan’dan evvel Herzog ile görüşseydi acaba ne derdi?

Twitter hesâbında, “15 Temmuz’dan bana kalan” diyerek CNNTürk binâsında darbecilerle tartıştığı videoyu sâbitleyen Nedim Şener’e bir çift lafım var:

Nedim Bey!

Selçuk Özdağ, 15 Temmuz gecesi düşünüp taşınıp kaşınıp darbenin rengi değişince sokağa çıkmadı. Duyar duymaz silahını alıp çıktı. O telaş arasında twitter hesâbına sâbitleyeceği bir görüntü de kaydedemedi. Kusuruna bakmayın!

Biraz dinlenin Nedim Bey! Biraz yavaşlayın! AK Parti’ye “AKP” diyerek kuyruğu dik tutamazsınız. Trollerin yaptığı gibi yumuşak bir geçiş yaparak, “AK Parti” deyin rahatlayın ve iktidar-medya ilişkisini işleyen Wag The Dog filminin şu mesajını, lütfen kabul edin artık:

“Köpek, neden kuyruğunu sallar? Çünkü köpek, kuyruğundan daha akıllıdır. Eğer kuyruk daha akıllı olsaydı köpeği sallardı. Akıl, köpektedir. Bu yüzden kuyruğunu, istediği gibi sallar. Yâni iktidar, medyayı yönlendirir. Kuyruk, köpeği ne kadar sallarsa sallasın sonunda köpek, son sözü söylemektedir. Medya, var olan gündemi değiştirebilir, olaylara yön verebilir ve izleyicileri yanlış bilgilendirebilir. Yine de güç, iktidardadır. Yâni medya ne kadar güçlü olursa olsun, iktidar ne isterse o gerçekleşir. İktidarın istediğini yerine getirmeyen medya, yok olur.”

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.