MÜBÂLAĞADAN HÜSN-İ TÂLİLE SELAHADDİN EYYÛBÎ VE ERDOĞAN MUKÂYESESİ

Kerime Yıldız

Cumhurbaşkanı Erdoğan için “asrın Selahaddin-i Eyyûbî’si” benzetmesi ilk ne zaman yapıldı hatırlamıyorum ama bunu diyen aydınlardan birinin, Fethullah Gülen’i övmekteki doz aşımını çok iyi hatırlıyorum. Asrın Yesevî’si gördüğü ve âdeta peygamberleştirdiği Gülen’in devri geçince Erdoğan’ı, “asrın Selahaddin’i” ilân etmişti. Bu mübâlağa kabiliyeti olduktan sonra yarın Erdoğan seçimi kaybetse yeni geleni de birine benzetiverir. 

Halkın, bâzen sevgiden bâzen çıkar için böyle mübâlağalı benzetmeler yapması, her devirde olur. Fakat siyâsetçileri eleştirmesi gereken münevverlerin mübâlağalı övgüler kuyruğuna girmesi, çok büyük tâlihsizlik. 

Erdoğan’ı övmekte doz aşımı yaşayanlar, “Hadi ne duruyoruz Kudüs’e gidelim?” diye ayaklananları sâkinleştirmenin derdine düştüler. Durumdan vazife çıkaran bir imamın uydurduğu menkıbe dikkatimi çekti. Selahaddin Eyyûbî, Kudüs’ü almak için yedi yıl beklemiş. Çünkü cemaatin sabah namazında câmiyi doldurmasını beklemiş. Akla ziyan bu menkıbeyi, bir Ortaçağ târihçisine sordum. “Menkıbe bile değil” dedi.  

Selahaddin Eyyûbî’nin Kudüs’ü fethetmeden evvel bölgede birliği sağlamak için mücâdele ettiği süreyi böyle açıklamak, çok uyanıkça doğrusu. Târihçi imam, Erdoğan’ın Kudüs’e sefere çıkmayışına hüsn-i tâlil (güzel sebep gösterme) yapayım derken Sultan Selahaddin’e iftira atıyor.

Benzetmede mübâlağa yaparsanız, çelişkiler için halkı iknâ edecek güzel sebepler uydurmanız lâzım. İmam Efendi, “Ey millet! Asrımızın Selahaddin’i, sabah namazında câmileri doldurmadığınız için bekliyor.” demek istiyor. Nasıl ama? Hem de pandemi döneminde söylüyor bunu. 

Allah, akıl fikir versin! İktidardan makam mevki istemenin türlü türlü yolları çıktı. Biri, mübâlağa yapıyor; diğeri, hüsn-i tâlil. 

Aklını Ahmet Davutoğlu ile bozan pelikanlar için sorun yok. Suçlu, her zaman Davutoğlu. Fetönün hizmetindeyken Vahşi’ye benzettiği Erdoğan’ı şimdi Selahaddin Eyyûbî’ye benzeten pelikancık, Davutoğlu’nu, Filistin duyarı kasmakla suçluyor.

Ne diyeyim ki? Belki Selahaddin Eyyûbî’nin de böyle akıllı pelikanları olsaydı yedi yıl beklemeden Kudüs’ü alırdı. 

KUDÜS’DE ŞEHİD OLMAK İSTEYENLER, SABAH NAMAZINDA CÂMİLERİN DOLMASINI MI BEKLİYORLAR?


Yeni Şafak yazarı Ömer Lekesiz, geçen hafta İsrâil saldırıları başlayınca Kudüs’te şehid olmak istediğini yazdı. Bunun üzerine sosyal medyada, Gazze’ye nasıl gidileceğini söyleyenler oldu. Yol târif edenler, derhâl Yahudi-perest ilân edildiler. 

Ne var bunda? Gitmek isteyene, “E tamam git!” demek, niye Yahudi-perestlik anlayamadım. Tam tersine “gitme” demek, Yahudi-perestlik değil mi?

Lekesiz, twitter hesâbında şöyle bir açıklama yaptı:

“Filistin’de şehit olmak istiyorum, dediğim için, Yahudi-sever sosyal medya ve trolleri tarafından linçe mâruz kaldığımda, Bülent Deniz ile Sibel Eraslan’dan başka bir yazardan destek görmedim. ‘Nereye kayboldu o mücâhit yazarlar?” diye sormuyorum ama bu kayıt da burada bulunsun!”

Sibel Eraslan’ın yazısını okudum. Ömer Lekesiz, Kudüs yanarken öylesine bir ateşle yanmaya başlamış ki yazısında ve sosyal medyasında 'Kudüs'te şehit olmayı' istemiş Rabbinden... İsrâil-perest azgınlar, bâzı çok bilmiş densizler, bunu ironik bir şekilde eleştirmeye, küçük düşürmeye çalışmışlar. Heyhat! Ömer Bey’in tüm okurları, hatta kendisi gibi yaşını başını almış hanımlar bile, ''Biz de şehit olmak isteriz'' diye çığ gibi büyüyen bir desteği başlatmışlarmış.

Eraslan’ın desteğinden çok memnun olan Ömer Lekesiz’in; askerlikle alâkası olmayan artist ve şarkıcılarla Oğulpınar Sınır Karakolu’nu Hollywoodvâri ziyâret ederek belki bir gün belki bir hafta sonra şehid olacak askerlere destek(!) olan; sonra da 32 dişini göstererek poz veren gazetecilerin kimler olduğunu bilmemesi imkânsız. Yaşını başını almış hanımlara yakışmayan bir manzaraydı. 

Kudüs yanarken İstanbul’da, “Ben de şehid olmak istiyorum” demek, kahramanlık değil. Kardeşim, Gazze orada! Sizi tutan mı var? Ya gidin ya susun! Şimdi ben de mi Yahudi-perestim?

Şehid olmak için câmilerin dolmasını bekliyorsanız boşuna beklersiniz. Hem İslâmcıların yanlışları yüzünden hem de virüs yüzünden câmilerin dolacağı yok. Elinizi çabuk tutun! 

İstanbul’da yangın çıkınca gidip söndürmek yerine, karşısına geçip ah vah ederek şiir okuyan Servet-i Fünûn santimantalleri gibisiniz!
 


 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.