Küresel Final Soru:
"AB-ABD Demokrasisi" mi, Yoksa "Tam Bağımsız Devlet ve Millet İradesi" mi?!
Elcevap:
"Dün aslında bugündü..."
Öncelikle...
Atatürk'ün o keskin uyarısı kulaklarımızda çınlıyor:
"Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir."
Bu söz, tam bağımsızlık olmadan hiçbir milletin onurlu yaşayamayacağını haykırıyor.
Nitekim...
Bugün, 2025'te, Batı'nın sözde demokrasisi maskesini tamamen düşürmüş haldeyken, bu uyarı her zamankinden daha vurucu.
Demem o ki:
Yerkürede esen fırtınaların, sıcak çatışmaların ve kaosun asıl kaynağı hâlâ aynı:
Devlet ve millet iradesini küresel bir kar makinesine dönüştürmek isteyen Neo-Con zihniyet ile çekirdek devletlerin amansız mücadelesi.
Neo-Con'lar ve uzantıları, saltanatlarını hızla kaybediyor; bu iniş, 2006'da altını çizdiğimiz reel gerçeği gün be gün doğruluyor.
"Devlet idaresini ticarete dönüştürenler" ile "tam bağımsızlığı savunan çekirdek devletler" arasındaki sert kapışma finale koşarken, gündemin en temel sorusu değişmedi:
AB-ABD demokrasisi mi, yoksa devlet ve millet iradesinde tam bağımsızlık mı?!
Onurlu iç-dış politika ve ekonomik egemenlik mi?!
Demem şu ki:
Bu soru, ABD ve AB'nin dahil herkes tarafından aynı netlikle soruluyor.
Ve cevap, Batı'nın ikiyüzlülüğünde gizli.
"AB-ABD Demokrasisi" Nedir?!
Gerçek Yüzü Ne?!
AB kanadına bakalım:
"Demokrasi" diye övünen Avrupa Birliği, mültecileri açık denize bırakan, insan haklarını ayaklar altına alan bir Yunanistan'ı bağrına basıyor.
Yunanistan, Ege'de Türkiye ile gereksiz krizler çıkarırken, mültecileri Türk karasularına itiyor ve AB sessiz!
Rum tarafını Kıbrıs'ın tek hakimi ilan edip, binlerce Türk'ün katledildiği gerçekleri görmezden geliyor.
PKK gibi terör örgütlerini dolaylı desteklerken, Fener Rum Patrikhanesi'ni bölücü bir araç olarak kullanıyor.
Hollanda, kurucu üye olmasına rağmen, Türk kökenli vekilleri "Ermeni soykırımı yalanı"nı kabul etmedikleri için dışlıyor.
Fransa ise hâlâ aynı oyunu sürdürüyor:
2001'de tanıdığı "soykırım" iddiasını siyasi şantaj aracı yapıyor, inkârı suç sayma girişimleri devam ediyor; ifade özgürlüğünü hiçe sayarak!
ABD kanadı ise daha vahim:
Irak, Afganistan, Lübnan...
"Demokrasi" adına bombalar yağdırdı, milyonlarca masumu yetim bıraktı, ülkeleri kaosa sürükledi.
Basralı Ömer'in o yürek dağlayan şiiri hâlâ geçerli:
"Merhamet hür dünyaya bu kadar mı IRAK'tı?
Demokrasi yağdı göklerimizden, özgürlük geçti üstümüzden palet palet...
Bu nasıl demokrasi Mr. Franks?!
Düştüğü yeri yaktı!"
Nüans?!
2025'te Trump'ın yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi, bu ikiyüzlülüğü resmileştiriyor:
Ortadoğu artık "acil tehdit" değil, sadece "yatırım kaynağı".
Demokrasi ihracı bitti, çıkar odaklı pragmatizm geldi.
Büyükelçi Barrack'ın itirafı gibi: Orta Doğu'da demokrasi verimli değil, "hayırsever monarşi" daha iyi!
Hasılı:
Batı'nın Derin Paniği:
Hâlâ Aynı Oyunlar!
Fransa'nın "soykırım" dayatmaları, AB'nin Türkiye'ye çifte standartları, mülteci politikalarındaki insanlık dışı uygulamalar...
Hepsi, Neo-Con kalıntılarının son çırpınışları.
Hal böyleyken...
2025 AB-Türkiye Raporu'nda bile taraflı iddialar sürerken, ilişkiler yapay krizlerle rehin tutuluyor.
Gümrük Birliği güncellemesi, vize serbestisi gibi somut adımlar geciktiriliyor.
Çünkü tam bağımsız Türkiye, Batı'nın küresel krallık hayalini tehdit ediyor!
Yapay kahramanlar yaratma çabaları, sahte krizlerle ittifak kurma oyunları...
Hepsi fiyaskoyla sonuçlandı ve sonuçlanıyor.
Batı, enerji rekabetinde dağılıyor, post-modern savaşlarda geriliyor.
Netice:
Gerçek devletler duruma el koyuyor:
Devlet ciddiyeti ile politikacı şarlatanlığı ayrılıyor, sermayenin devletleri dejenere etmesi engelleniyor.
Uyarıyoruz:
Çöküyorsunuz, Acemice Çırpınıyorsunuz!
2025'te maske tamamen düştü.
Batı'nın derin paniği, ikiyüzlü demokrasisi ortada.
Ezcümle:
Türkiye ise Atatürk'ün yolunda: Tam bağımsızlık, onurlu politika, millet iradesi!
Seçim sizin: Küresel kulluk mu, tam egemenlik mi?!
Cüneyt Şaşmaz