Küçük Venedik: Venezüela

Berat Onur


Ülkenin ismi, kıtaya ismini veren denizci Amerigo Vespucci’nin memleketi Venedik’e benzetmesi nedeniyle Veneziola yani “küçük Venedik” ismini almasından gelir ve zamanla Venezuela olarak söylenir. 

Son zamanlarda özellikle sosyal medyada sıkça dillendirilen bir soru oldu. “Türkiye’de, Venezüela’daki gibi bir kriz olur mu?”

Depremlerde kullanılan Richter ölçeği gibi bir ekonomik kriz ölçeği olsa, bugün Venezüela için maalesef 9 şiddetinde bir ekonomik deprem yaşıyor derdim.

Bizim ekonomimizin özellikle cari açık, kur artışı sonrası enflasyon riski, özel sektör borcu, FED faiz artışları ve enerji maliyetleri kaynaklı kırılganlıklara sahip olduğu bir gerçek. 

Ancak temel ekonomik verilerden yola çıkarak bakınca dahi, bizim Venezüela’daki gibi bir krize girme ihtimalimizin olmadığını söyleyebilirim. 

İşte size temel ekonomik verileri kullanarak 5 maddede açıklarken, neden bizim Venezüela ile kıyaslanmamız gerektiğini de irdeleyeceğim.

Birincisi, Venezüela ihracat gelirlerinin %90’dan fazlası petrole bağlı bir ülkedir. Dünyanın ilk 10 petrol üreticisinden biri ve bilinen petrol rezervlerinin en fazlasına sahipler. Ancak sosyalist olduğu iddiasındaki bu ülkenin en büyük alıcısı yıllarca %40 civarında payla kapitalist ABD olmuş. Tabi ki, gelirlerini çeşitlendiremeyip, alıcı olarak da ABD’ye bağımlı olmalarına stratejik devlet aklı yoksunluğu demek yerinde olur. Petrol fiyatlarının düşmeye başlamasıyla ve en büyük alıcı ABD’nin yaptırımlara giriştiği anda döviz çarkı çökmeye başlamış. 

Türkiye’nin ise böyle bir petrol ihracatı tabi ki yok ve bizim ihracat kalemlerimiz çok daha çeşitlenmiş durumda. Alıcılarımız arasındaki en büyük ülke olan Almanya’nın payı ise %9. 

İkincisi tarım üretimi.  Venezüela’da rejim petrol gelirlerini eşit dağıtma adına neredeyse halkını yıllardır paraya bağlamış. Petrol fiyatlarının yüksek olduğu dönemde hayat güzel iken, tarım sektörü çalışanları rahatlığa alıştığından olsa gerek, toplam ülke üretimi içindeki tarımın payı iyice diplere vurmuş. Bugün Venezüela’da görünen ekonomik krizin arka planında, ithalata bağımlılık nedeniyle oluşan gıda krizi vardır. İnsanların parası var ama tarımsal üretim öylesine düşük ki, gıda bulunamıyor. 

Venezüela devleti ithal edilen tarım ve gıda ürünlerini tavan fiyat uygulaması ile ucuza satmaya çalışırken her kapalı ekonominin başına gelen karaborsa ve stoklamalar da bir anda enflasyonun astronomik şekilde tırmanmasını tetiklemiş.

Türkiye ise dünyanın ilk 10 tarım üreticisi ülkelerinden biri. Belli başlı ürünlerde ithal yapılması bizim tarımda dışa bağımlı olduğumuz anlamına gelmez. Son 10 yılda tarım ihracatımızın Amerikan doları bazında ikiye katlandığını da belirtmek lazım. Çözülmesi gereken sorunlar var olmasına rağmen tarım sektörümüz, Venezüela düzeyinde bir gıda krizine yol açacak kırılganlığa kesinlikle sahip değil. Ancak, artan döviz kuru sonrası hayvancılığa özellikle dikkat etmemiz gerektiğini de belirtmem lazım.

Üçüncüsü istihdam dağılımı. Yüksek petrol fiyatlarının bolca döviz geliri sağladığı dönemde Venezüla’nın istihdamının %70’i hizmet sektörüne kaymış. Ekonomi raporlarına göre söz konusu istihdam, devlete veya özel sektör görünümlü devlete bağlı kurumlarda verimlilikten uzak bir istihdam halini almış. Dünya Bankası verilerine göre tarım kesimi %10’un altına inerken sanayi ve inşaat kesimi ise %20’ler seviyesine gerilemiş. Sonuç olarak Venezüela kendi iç tüketimini karşılayacak üretimden çok uzak, petrol parasıyla dönen bir tüketim ekonomisine evrilmiş. 

Türkiye’deki tarım istihdamı ise %20’ye yakın. Sanayi ve inşaat sektörü ise %29 civarında iken hizmet sektörü ise ticaret ve turizm ağırlıklı olarak %53. Bizim tüm sektörlerimizin iç ve dış piyasalardaki çalışma ve rekabet ortamı ile, Venezüela gibi petrol geliriyle devlet tarafından fonlanan ortam karşılaştırılamaz.

Dördüncüsü varlık fonu meselesi. Sosyal medyada bu konu üzerinden de karşılaştırma yapanlar var. Venezüela’nın varlık fonu “Fonden” ülkenin petrol gelirlerinin neredeyse yarısını alan ve harcamaları bağımsız denetime tabi olmayan bir fon haline getirilmiş. Ülkede şeffaflık olmadığı için bilgilerin iddiaya dayandığını belirtmem lazım. 

Fonden, normalde Norveç gibi, bütçe fazlası gelirini tasarruf ve yatırım olarak sonraki nesiller için biriktiren bir fon olması gerekirken, keyfi harcamaların yapıldığı bir kaynağa dönüştürülmüş. Öyle ki, bir mahalleye yapılacak futbol sahası gibi projelere bile mantık dışı harcamalar yapıldığını iddia edenler var. 

Bizdeki varlık fonu ile Venezüela’nın varlık fonunu aynı kefeye koymak doğru olmaz. Bizdeki varlık fonu, çoğunluğu halka açık ve bağımsız denetime tabi firmaların hisse paylarından ve bazı taşınmazlardan oluşan bir fondur. Fonun değeri GSYH’nin %5’i seviyelerindedir.    

Ayrıca bizdeki fonun kendisi de uluslararası denetim kuruluşlarınca bağımsız denetime tabidir. Türkiye Varlık Fonu’na tavsiyem, dijital dünyadaki spekülasyonlara izin vermemek adına biraz daha kamuoyunu aydınlatıcı iletişim içinde olmaları.

Beşincisi bankacılık sistemi. Aslında Venezüela’da bankacılık var ama sistem yok denebilir. Yabancı finans kurumlarının raporlarına göre; Venezüela’daki sermaye kontrolü, yıllardır süregelen sabit kur rejimi ve merkez bankasının kur rejimini devam ettirmek adına bankacılık sektörüne müdahalesi sonucu sektör çökme noktasına gelmiş.

Türkiye’de ise 2001 krizinde alınan dersler ve Derviş programı sonrası yapılan düzenlemeler sayesinde bankacılık sektörü güçlendirildi. Sermaye yeterlilği ve kredilendirme konularında dünyanın en sağlıklı regülasyonlarına sahip bankacılık sektörlerinden birine sahip olduğumuz 2008 krizinde ortaya çıkmıştı. 

Öte yandan, piyasa güveni adına, bizim merkez bankası’nın bağımsızlığına siyaset tarafından müdahale olmaması gerektiğinin altını çizmek isterim. Ayrıca hükümet tarafından “sermaye kontrolü gibi seçeneklerin söz konusu dahi edilmediği” noktasındaki kararlığının devamı şarttır. 

Küresel veya bölgesel, ekonomik depremler hep olacak, önemli olan kendi binamızı sağlam tutmamız. Açıklanacak olan Orta Vadeli Program’ın (OVP), binanımızın nasıl sağlamlaştırılacağına dair hem iç hem de dış piyasalar için güven ve inandırıcılık oluşturması gerektiğini yeri gelmişken hatırlatmış olayım.

Başka bir soru belki de, bugün “Küçük Venedik” kriz yaşarken, yarın asıl “Venedik”te neler olacağıdır. Bu da başka bir yazı konusu olsun.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.