Kılıçdaroğlu'ndan Rövaşata Golü

Kerime Yıldız

Önce dün semt pazarında şâhit olduğum bir hâdiseyi paylaşayım.

Başörtülü bir hanım, tezgâhın üzerindeki meyveyi göstererek, “Bu ne?” diye sordu. “Ejder” cevâbını alınca suratını asıp yürümeye başladı. Yanından geçen iki başörtülü hanımdan biri, “Bir ejder yememiz eksikti!” diye söylenince döndü ve öfkeli ses tonuyla şöyle dedi:

“Sandıkta da yiyecekler!”

Vatandaş pazar parasını, okul masrafını denkleştirmeye çalışırken, bir zamanlar adını bilmedikleri meyveleri sofralarına koyanlar, seçim zamanı geldiğinde elbette özür dilemeyecekler. “Başörtüyü serbest bıraktık. CHP gelip yasaklayacak!” diyecekler. Seçimin doğasında var bu. Ben olsam ben de öyle yaparım. Yukarıda bahsettiğim hanımların belki biri, belki ikisi de alkışlar, o zaman.

CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun her seçimde AK Parti’nin tepe tepe kullandığı başörtüsü özgürlüğünü anayasa ile teminat altına alma hamlesine bayıldım. “Rövaşata golü” dedim. Dedim ama ekledim:

“Her iki tarafın kalesine hem de!”

Nitekim her iki taraftan gelen itirazların ağız birliği etmişçesine aynı olması, yanılmadığımı gösterdi. Gazeteci Şaban Sevinç’in, AK Parti Vekili Özlem Zengin’in açıklamasını tebrik etmesini, hayretle dinledim. Bir kısım Cumhuriyet yazarları ile bir kısım Yeniçağ yazarları, aynı dilde birleşti. O kadar derdimiz varken ne gerek varmış. Seçim zamanı geldiğinde bu kadar derdimizin arasında yine başörtüsü meselesi ortaya atılacağına göre, “Ne gerek var?” demenin mantığı var mı?

Bal gibi gerek var! Sizin yüzünüzden gerek var hem de! Allah fırsat vermesin size! Hâlâ sorunun başörtüsü değil, türban olduğunu söyleyebiliyorsunuz. “Biz başörtüye değil, siyâsal simgeye karşıyız.” kandırmacası yapıyorsunuz. Bir Yeniçağ yazarı, iktidara, naylon başörtüsünden can simidi uzatıldığını yazmış. Böyle naylon bir kafa olur mu? Bu kafalar, asla değişmez! Eline geçen ilk fırsatta yasakçılığa başlar. Bir tarafın kılıfı laiklik olur; diğer tarafınki Türkçülük.

Cumhuriyet yazarları derken haksızlık etmeyeyim. İran’da özgürlük isteyen kız kardeşlerine ağıt yakıp, burada özgürlük isteyen kız kardeşlerine haddini bildirenlere rağmen Kılıçdaroğlu’nu destekleyenler var. Yazgülü Aldoğan’ı, bugünki yazısı sebebiyle tebrik ediyorum. “Çok hatâ yaptık. Asker analarını törenlere almadık. Üniversiteli kızlara peruk taktırdık. Bal gibi gerek var!” diyor.

Hemen bir parantez açıp, beni kara kara düşündüren bir hâtıramı nakledeyim. İYİ Parti ve İBB’nin ortaklaşa düzenlediği Kanal İstanbul Çalıştayı’nı tâkip etmeye gitmiştim. Oturacak yer yoktu. Konuşmacıyı görebileceğim bir yerde dikildim. Arkadan sinirli bir ses duydum birden.

“Çekilin göremiyorum!”

Döndüm, oturan bir adam öfkeyle bana bakıyor. Adamın manzarasını kapatmadığım hâlde çekildim. Yerime başkası geçince ona da seslenmesini bekledim ama hiçbir şey demedi. “İBB’yi alınca böyle oluyorsa iktidara gelince neler olur?” diye kendi kendime söylendim. Bu iflah olmazlarla Akşener’in ve Kılıçdaroğlu’nun nasıl başa çıkacağını merak ediyordum. Kılıçdaroğlu kendi kalesine de gol attı derken işte bunu kastediyorum. Önceki yazımda Zülâl ile Ali’nin sandıkta benzeşebileceğini söylemiştim. Nitekim her iki cephe de hemen çirkefleşti.

En iyi fikirleri bulaşık yıkarken aklına gelen AK Parti Vekili Özlem Zengin’in konu hakkındaki açıklamasını duyunca, “Artık bir bulaşık makinesi şart!” dedim. Özlem Hanım’ı, elbette bulaşık makinesi kurtarmaz. Artık bakan olmalı. Başörtüsüyle Meclis’e girdi ama özgür değil. Asla liderini eleştirmiyor. Bulaşık itirâfını ilk duyduğumda, “Eyvah eyvah! Aldığımız mesâfeye bak! Hâlâ erkeklerin biçtiği kılıftan çıkamamışız. Tam bir sıkışmışlık hâli. Bulaşık yıkamak nedir ya?” diye esef etmiştim. Yüksek tahsil etmiş bir kadının aklına en iyi fikirleri, süflî ev işinde geliyorsa o kadar yıl boşuna okumuş demektir. Bulaşık yıkarken en iyi fikirleri üreten kadını, yer silerken veya lavabo vimlerken düşünemiyorum.

Ahmet Davutoğlu’na kuyruk acısı bitmeyen Yeni Akit, Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü teklifine Davutoğlu’nun verdiği desteği, “Bu sefer şaşırttı” diye yorumlamış. Bıkmadılar usanmadılar bu hadsizlikten. Hayat arkadaşı tahsilli, meslek sâhibi, örnek bir başörtülü hanımefendi olan Davutoğlu’nun bu karara destek olmasından daha tabii ne olabilir?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başörtü meselesini çözmüş olmasına teşekkürümü her zaman ifâde ettim. Yine ediyorum. Ediyorum ama artık seçim malzemesi olmasını istemiyorum. CHP gelirse yine yasaklayacak korkusu bitsin artık!

İktidara can simidi atıldığını düşünenler, müsterih olsunlar! Kılıçdaroğlu, tam tersine her seçimde şımarık çocuklar gibi topu kapıp, “Annem kimseye verme dedi” diyerek maçın skorunu belirleyen iktidarın elinden topunu aldı. Ortaya koyup, “Adam gibi oynayalım!” dedi.

Bu yasağı isteyen, Meclis’te başörtülü vekil görmeye tahammül edemeyen CHP’lilerde gram akıl yok. Yâhû serbest oldu da ne oldu? Meclis’te konuşunca sizi aptala çeviren, duvara çarpan bir başörtülü vekil veya bakan gördünüz mü? Sizden kurtulup AK Parti’nin esiri oldular. Reislerinin iki dudağı arasında yaşayan, “söylediğimize kızarsa” diye ödü patlayan başörtülü vekilleri, partili kadınları özgür kadın olarak göremiyorum.

Ben başörtüsü özgürlüğünü böyle hayâl etmemiştim.

Çocukları ABD’de okuyan başörtülü gazetecinin sınır karakoluna gidip otuz iki dişini göstererek artist ve şarkıcılarla “Mehmetçiğe destek” pozu vermesini;

Hukuk okumuş başörtülü milletvekilinin eni iyi fikirlerinin bulaşık yıkarken aklına gelmesini;

Başörtülü yazarların seçim iptâl ettirmek için yalan tvitler atmasını;

Felsefe okumuş başörtülülerin, fikirlerini açıklamaya korkmalarını;

Haksız verilen burslarla yurt dışında doktora yapmalarını;

Eş durumundan makam mevki sâhibi olan evhanımı başörtülülerin vekilcilik bakancılık oynamasını, eşi görevden alınınca bunalıma girmesini;

Başörtülülerin adının, ihâlelerde, rüşvet çarkı içinde olmasını;

Avrupa mahkemelerine “hacı teyze” gibi giden başörtülü doktorun; Meclis’e girince bu kıyâfetinden tedenni etmesini;

Mürüvvet görmek isteyen başı açık hanımların, birilerinin kadrajına girerken başını örtmesini;

Başörtülülerin, dün hocacı bugün reisçi olmasını hayâl etmemiştim.

Başörtüye karşı olan çağdaş gericilere seslenmek istiyorum.

AK Parti’nin yollarını açtığı, makam mevki dağıttığı başörtülüler, tıpkı İran’daki kadınlar gibi başörtülerini yaktılar. 28 Şubat zihniyetine direnen cesur, donanımlı ve ahlâk âbidesi başörtülüler gitti; makamların sefâsını süren pısırık başörtülüler geldi. Ama kendi mahallelerinde kıstıkları seslerini, eski alışkanlık üzere size yükseltiyorlar. Çünkü bu cesâret örneği(!), başörtülerini değil, makamlarını korumanın garantisi. Artık onurları, başörtülerinde değil; Ebu Süfyan’ın dediği gibi, develerinin üzerinde.

Türkiye’de başörtüsü mücâdelesini başlatan rahmetli Şûle Yüksel Şenler, tesettürün içinin boşaldığını, tekâmül değil tedenni ettiğini, sizin iktidarınızda değil, AK Parti iktidarında itiraf etmişti. (10.05.2011- Haber7)

Ayrıca -meşrû veya gayrimeşrû olsun- ikinci tercihlerini başı açık (yâni öteki) kadından yana kullanan İslâmcıların, imam-hatiplilerin başörtüsü dâvâsını da çok ciddiye almayın!

Rahat olun!

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.