“Gideceğiniz yeri bilmiyorsanız, vardığınız yerin önemi yoktur.”
Peter F. Drucker...
19 Ekim 2025’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) sandıkları titredi!
Tufan Erhürman, %63,76 oy oranıyla (87 bin oy) beş yıllık Ersin Tatar dönemini tarihe gömdü.
Bu, basit bir seçim zaferi değil; adanın toprağında biriken öfkenin, ekonomik çöküşün, Türkiye’ye bağımlılık zincirine karşı halkın çektiği bıçağın sesi.
Peki, bu sonuç, “Devletin B Planı” başlıklı yazıda savunulan “Türkiye kontrolü” hikâyesini çürütüyor mu?!
Hayır, sadece önyargıları değil, Ankara’nın adaya çizdiği haritayı da sorguluyor.
Erhürman’ın zaferi, Tatar’ın yönetimindeki %99’luk gıda enflasyonu, Yolsuzluk iddiaları ve Türkiye’ye teslimiyet politikalarına bir başkaldırı.
Gençlerin “Kıbrıs seküler kalacak” ve “İmam değil öğretmen istiyoruz” sloganlarıyla 13 bin kişinin katıldığı protestolar, bu seçimin altyapısını döşedi.
Kayıtlı 218 bin 213 seçmenden 131 bin 076’sı sandığa gitmedi ya da Erhürman’ı desteklemedi;
Bu, demokratik çeşitliliğin bir yansıması.
Ancak geçerli oyların %63,76’sı Erhürman’a akarken, Tatar’ın “iki devletli çözüm” dayatması çöktü.
Sandığa gitmeyenler muhalefetini başka yollarla arayacak, ama bu, halk iradesini gölgelemez.
Türkiye’nin garantörlük hakları, 1960 Antlaşmaları’yla sabit.Erdoğan’ın 16 Eylül 2025’teki “Türkiye, Kuzey Kıbrıs’ın haklarını savunacak” çıkışı, bu iradenin devamı.
Ancak bu hak, KKTC’nin demokratik tercihlerini boğmayı gerektirmez.
Erhürman’ın federasyon yanlısı, BM destekli birleşme görüşmeleri ve özerklik vurgusu, Tatar’ın Ankara’dan ilham alan vizyonundan radikal bir kopuş.
Benim “Erhürman Tatar’dan farklı olamaz” tezi, Erhürman’ın kampanyasındaki yerel yönetim taleplerini anlamamış bir önyargıymış.
İlk ziyaretini Türkiye’ye yapması, teslimiyet değil, dengeli bir ilişki kurma çabası olabilir.
“Ada gerçekleri”ni sadece Türkiye’nin perspektifinden tanımlamak, adanın ruhunu ıskalamak.
Ekonomik krizle boğuşan halk, gençlerin seküler gelecek özlemi, AKP'nin “B Planı” hikâyesini gölgeliyor.
Bilinmeyen bir gerçek: Türkiye’nin Tatar’ı desteklemek için yaptığı müdahaleler, ters tepti ve halk Erhürman’a yöneldi.
Bu seçim, sadece Ankara’nın değil, KKTC’nin kimliğini ve özerkliğini arama mücadelesinin aynası.
Erhürman’ın “1963’te Rumların Kıbrıs’ı tek taraflı ele geçirmesi işgaldir” çıkışı, tarihi gerçekleri cesurca dillendiriyor.
AB ve ABD’nin ikiyüzlü tutumu, Rum tarafını kayırırken Kıbrıs Türklerinin sesini boğuyor.
Ancak ada, sadece siyasi satrançla değil, karanlık gerçeklerle de anılıyor.
İnsan ticareti ve seks köleliği, devlet eliyle sistematik hale gelmiş.
Milletvekili Doğuş Derya’nın meclis konuşmaları, 1997’den beri gece kulüpleri yasasının fuhuşu yasallaştırdığını ortaya koyuyor.
Kadınlar, öğrenci kimliğiyle apartmanlarda köleleştiriliyor;
Doğu Avrupa’dan Asya’ya uzanan bir network, pasaportlarını alıp uyuşturucuyla bağımlı hale getiriyor.
Kumarhaneler ve narkotik ticaretiyle iç içe geçmiş bu sistem, yerel bütçenin %40’ını besliyor.
Derya’nın “toplumun sessizliği bu çürümeyi besliyor” uyarısı, vicdanları sarsmalı.
Ezcümle:
Hiçbir şey göründüğü gibi değil!
Kıbrıs’ın toprağı, barışla acıyı, özerklikle bağımlılığı barındırıyor.
“Devletin B Planı” varsa, bu plan halk iradesini yok sayarak değil, KKTC ile eşit ortaklık kurarak işler.
Satır aralarını değil, halkın sesini okumalıyız.
Aksi halde, tarih tekerrür eder ve ada, gölgelerin esiri kalır.
Nüans?!
24 saat yüksek siyasette uzun bir süredir.
Erhürman’ın zaferi, bir dönemin sonu mu, yoksa yeni bir başlangıcın fitili mi?!
Mübaşire dert anlatılmaz; ada, kendi yolunu çizmeye kararlı!
Cüneyt Şaşmaz