HEPSİ "DEDE" OLMUŞ "EMEKLİ PAŞALARIMIZ"A/1

Prof. Dr. Tolga Yarman

Bu satırları, vicdanen yazmaktayım.
28 Şubat 1997 davasında hüküm giymiş bulunan, hepsi "dede" olmuş "emekli generaller" için çok beğendiğim bir yazıyı, değerli E. Tümgeneral Ahmet Yavuz yazmış.
Yazı başlığı şöyle: "Kumpaslar Devam Ediyor"
(23 Ekim 2021, Cumhuriyet)
Ahmet Yavuz; Mahkeme’nin; günün Başbakanı (ki, rahmetli’nin milli çizgisine çok saygı duyardım) Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın, istifası sırasında, istifa eylemini tamamen kendi takdiriyle (esas itibariyle, önceden saptandığı şekliyle başbakanlığı, koalisyon ortağı öteki partinin genel başkanına devretmek üzere) gerçekleştirdiğini, üstüne basa basa ifade etmesinin, hiç dikkate alınmadığı hususunu öne çekiyor.
Bir başka yazıyı, değerli E. Tuğgeneral Haldun Solmaztürk, "28 Şubat Davası & Ortak Payda" başlığıyla, Gazete Pencere’de, 19 Temmuz 2021’de kaleme almış.
Haldun Paşa, tankların Sincan’da sahnelediği tatbikatın, çok önceden tasarlanmış bir tatbikat olduğunu ve fakat bu konudaki sarih bilgilerin ve belgelerin, keza tanıklıkların, mahkeme tarafından katiyen dikkate alınmadığını vurguluyor.
Az önce, 28 Şubat 1997 davasında hüküm giymiş bulunan, hepsi dede olmuş, "emekli generaller" derken, sondaki nitelemeyi "tırnak içinde" yazdım, çünkü, insanın içi çok acıyor, hiçbiri hüküm dolayısıyla, artık "emekli general" değil, dede generallerin…
Hepsinin apoletleri mahkeme kararı gereğince söküldü.
Bir "Darbe" varsa, bunun göbeğinde Cumhurbaşkanı’nın ta kendisi var!
Bir halt karıştırdı iseler, bin beter olsunlar!
Ama şahsen hiç o kanaatte değilim…
Bunu ifade etmeyi, vicdan borcu telakki ediyorum…
Nasıl etmem: Bir darbe varsa, göbeğinde, meşru kere meşru Cumhurbaşkanı’nın ta kendisi var!
28 Şubat’ta (1997) Milli Güvenlik Kurulu’na (MGK) başkanlık ettiği için var…
Bu Kurul’un, saatler çeken toplantısı uzantısında aldığı zehir zemberek kararlara en başta O imza koyduğu için var…
Ondan önce 26 Şubat’ta (1997), İçişleri Bakanlığı’na yerel yönetimlerin bünyesinde köktendinci örgütlenmenin araştırılması istemiyle yazdığı yazı dolayısıyla var...
Aynı gün ve en başta, Başbakan Erbakan'a "rejim konusunda endişelerini" anlattığı bir mektup gönderdiği için var…
Darbe yaptığı savlanan ve hükümleştirilen Paşalar’ın, bu hareketlerine sessiz kalmak bir tarafa, onlar’la, işte en başta MGK’da tam bir ittifak halinde olarak mesai birliği içinde olarak var...
Nihayet, Başbakan Prof. Dr. Necmettin Erbakan, yerini koalisyon ortağı öteki partinin (DYP) genel başkanına bırakmak üzere istifa ettiğinde, müstafi başbakan ve onun koalisyon ortağı başbakan adayını, açıkta bırakarak, yeni başbakan olarak, komşu partinin (ANAP) genel başkanını başbakan olarak atarken var…
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/olaylar-ve-gorusler/kumpaslar-devam-ediyor-ahmet-yavuz-1878925
https://www.gazetepencere.com/28-subat-davasi-ortak-payda/

MGK bildirisinde özetle, "Cumhuriyet ve rejim aleyhtarı yıkıcı ve bölücü grupların, laik ve anti-laik ayrımı ile demokratik ve sosyal hukuk devletini güçsüzleştirmeye yeltendiklerinin müşahede edildiği" belirtilerek "Anayasa ve Cumhuriyet yasalarının uygulanmasından asla taviz verilmeyeceği" dile geliyor.
https://www.haberler.com/28-subat-ta-ne-oldu-28-subat-kararlari-nelerdi-13958717-haberi/
Bu davanın baş tanığı, demek ki, 1997’deki Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’dir.
Dava 2013’de açılmıştır.
Demirel 2015’te vefat etmiştir.
Bu dava, başlangıçta, şüphesiz bir kumpas davasıdır ve gördüğüm, rahmetli Demirel’in tanıklığına katiyen başvurulmamıştır.
Buna karşılık, davada üst düzey siyasi tanıklar dinlenmiştir.
Bunların biri hariç (1997’de, Cumhurbaşkanı tarafından başbakan olarak atanmayan koalisyon ortağı) hepsi, başta, Erbakan’dan sonraki başbakan (Mesut Yılmaz) askerlerin çok lehine konuşmaktadırlar.
Bu çerçevede, tanıklık yaparken, "Böyle bir davada tanık olmaktan hicap duydum, düzmece belgelerle devlete hizmet eden komutanların rahatsız edilmesi devlet adına ayıptır", diyen rahmetli Başbakan Mesut Yılmaz’ın (dilerim öyle değildir, ancak, işte) ifadesinin kayıtlardan düşürüldüğünü okuyunca, içimin büsbütün acıdığını, saklamayacağım…
Nihayette apoletleri sökülen, dede emekli generalleri; Harp Akademileri’nde; öğretim üyesi olarak, arabanın benzin parasına ancak yeten ek ders ücreti zemininde, ama benzersiz bir şerefle, otuz yıl boyunca dersler vermiş olmama rağmen; orada, arızî karşılaşmalarımız dışında hemen hiç tanımam…
Çoğuyla karşılaştığımı dahi hatırlamıyorum.
Ne önemi var: "Doğru" bildiklerimi söylemeye devam etmeliyim.
Kimdir Bu Dede, Emekli Generaller?!
İşte kaldıkları cezaevleri ile beraber isimleri:
T.C. Adalet Bakanlığı 1 Sayılı F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü’nde (Buca, Kırıklar, İzmir) Kalanlar:
Çetin Doğan
Çevik Bir

T.C. Adalet Bakanlığı Silivri Kapalı İnfaz Kurumunda (Silivri, İstanbul) Kalanlar:
Ahmet Çörekçi: 9. Kısım, Koğuş B2
İlhan Kılıç: 9. Kısım, Koğuş B2
Çetin Saner: 9. Kısım, Koğuş B1-01
Aydan Erol: 9. Kısım, Koğuş B1-01
Kenan Deniz: 9. Kısım, Koğuş B-01-03
İdris Koralp: 9. Kısım, Koğuş B-01-03
T.C. Adalet Bakanlığı 1 Sayılı F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda (Sincan/Ankara) Kalanlar:
Fevzi Türkeri: Koğuş B2-6-66
Yıldırım Türker: Koğuş B2-6-66
Vural Avar: Koğuş B2-6-65
Hakkı Kılınç: Koğuş B2-6-67
Erol Özkasnak: Koğuş B2-6-67
https://tr.wikipedia.org/wiki/28_%C5%9Eubat_davas%C4%B1
Suç Tasnii
2000’lerin başlarında "kumpas davaları", Silivri’de görülmemiş bir hızda, ama sonradan ortaya çıkarttığımız şekliyle salak saçma bir çizgide devam ediyor…
"Balyoz"dan, Havelsan’ın Efsane Genel Müdürü Sevgili Kardeşim Faruk Yarman da tutuklu...
Faruk'a, Balyoz’un tek sivili olduğu için, "Faruk Paşa" diyordum…
Askerler dimdik durdular, sevgili Faruk da…
Onun için biz iyiydik…
Neticede, Silahlı Kuvvetlerimiz, giderek milli savunma sanayimiz, saldırı altındaydı…
Bunu, ta başından itibaren görmüş ve o çerçevede kendimizi toplamayı, şükür başarmıştık…
Bu sebeple Silivri’ye ziyaretlerimiz, bir yas, bir üzüntü, bir elem, bir telaş içinde olmaz, tam tersine mizahî bir sevinç içinde olurdu…
Ancak arada, çocuklar, çocuklarımız, tam anlamıyla helak oldular…
Faruk 16 yıla mahkum olmuştu…
Tutuklu, çakı gibi subayların yediği en az cezaydı bu!
Müebbet hapse mahkum olanlar vardı…
"Kumpas" encamında, ifşa oldu…
Tutuklular ve hükümlüler beraat ettiler…
Bu gelişmeden canı yanan çok olacaktı…
Kazı, yanmasın diye çevirmek gerekiyordu!
Çünkü ortada, dev bir suç vardı…
Ve bu suç örgütlü cürüm halinde işlenmişti…
Bu sebeple, son başbakan günün birinde, masum ordu mensuplarına suç tasniini (suç uydurma fiilini) devam ettirmek zorunda kalmış, o arada suçun şahsi olma zaruretime ilişkin düsturu bir yana itip; "Ergenekon bal gibi vardı" deyivermişti…
O evrede, kumpasın yanında durarak, masum kere masum çakı gibi askerlerimizin kanına girerken "suç tasnii" (yani suç uydurma suçu, ki, bu suçun ceza yasasındaki karşılığı, uydurulmaya yeltenilen suça karşılık getirilmiş ceza olmaktadır) suçunu işleyen, ister siyasi, ister gazeteci zevat, "yanmaktan" kurtulmak üzere, evet işte "Ergenekon bal gibi vardı" diye, ağız birliği ederek, akıllarınca toplu savunma yapmaya geçtiler…
Oysa suç, işaret ettiğim şekliyle, "şahsi"dir…
Soyut, "öznesiz" suç olmaz…
"İsim vermeden", suçtan böylesi sıyrılma çabalaması; hem iddianın özneden yoksun olması, hem de ismi konmamış olmakla beraber, alabildiğine geniş bir kitleye, giderek silahlı kuvvetlerimize, yeni bir "suç tasnii" kapsamına gelmesi açısından, suç teşkil eder…
N’olmuş yani, Hocam, onlardan çok var etrafta!
Kumpas’taki teknik zafiyeti yakalayıp ifşa etmemiz, Allah’a bin şükür, çok sürmemişti.
Bu mücadelenin "teknik kahramanlarını" hatırlamak onurlu bir görevdir:
- Prof. Dr. Can Özturan
(Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü)
- Prof. Dr. Cem Ersoy
(Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü)
- Prof. Dr. Cem Say
(Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü)
- Prof. Dr. Coşkun Sönmez
(Yıldız Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü)
- Prof. Dr. Emre Harmancı
(İstanbul Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü)
- Prof. Dr. Fatih Alagöz
(Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü)
- Prof. Dr. Fatoş Yarman Vural
(Orta Doğu Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü)
- Prof. Dr. Göktürk Üçoluk

(Orta Doğu Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü)

- Prof. Dr. Lale Akarun
(Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü)
- Prof. Dr. M. Bülent Örencik
(İstanbul Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü)
- Prof. M. Yahya Karslıgil
(Yıldız Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü)
- Prof. Dr. Sema F. Oktuğ
(İstanbul Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü)
- Prof. Dr. Bülent Sankur
(Boğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü)
- Doç. Dr. Borahan Tümer
(Marmara Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü)
Öyle olunca, içeridekiler çıktılar.
Cakalarından geçilmeyen ve onca uyarıya rağmen, "kumpasın muhtevasına", iki çerez etmez teknik bilgileriyle biat etme gafletindeki, cürüm ortağı hakimlerden ve savcılardan başlayıp, kumpasa alet olanlar, içeriye girdiler…
Allah kurtarsın!
Şu ki, biliyor musunuz, hala daha, TBMM’de, o sahte deliller nerede üretildi, kimler sahte delil üretme ajanı olarak nere(ler)de çalıştı, bu konuda tek bir araştırma önergesi verilmiş değildir?!
Valla "Yuh" olsun, konuştuklarında mangalda kül bırakmayanlara!
(Devamı Yarın)

Prof. Dr. Tolga Yarman

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.