Göbeklitepe'deki kum torbalarının sırrı

Doğan Satmış

Göbeklitepe hakkında kitap yazarken, bu dünyanın en önemli arkeolojik anıtının başına gelenleri öğrenince, çoğu kez ağzım açık kalmış, şaşırıp kalmıştım.

Burayı keşfedip, sadece Şanlıurfa ve Türkiye değil tüm insanlığa armağan eden Alman arkeolog Prof. Klaus Scmhidt’in ölümünden sonra, Türkiye’ye özgü tipik komiklikler yaşanmıştı.

Akademik hayatının tamamını buraya harcayan, Göbeklitepe’nin bir taş ocağı yapılmasını son anda engelleyen, yazdığı kitapla da yöreyi dünyaya tanıtan Prof. Klaus Scmhidt hemen unutuldu ve onu anmak ve onurlandırmak için gerekenler yapılmadı.

Mesela ölen kazı başkanının yerine atanan kişinin doğru dürüst arkeoloji eğitimi almadığı iddia edilmişti, bu da yetmedi, Fetö’cü diye görevinden alındı.

Sonra Klaus Scmhidt’in bir Türk arkeolog olan eşini Göbeklitepe’ye sokmadılar. Çünkü Çiğdem Köksal Scmhidt, arkeolojik alan üzerinde yapılan yolların arkeolojiye zarar vermesine benzer bazı yanlışlıkları dile getiriyordu.

Sonra 12 bin yıllık bu kazı alanının ve ortaya çıkarılan kalıntıların, havadan, sudan, yağmurdan, kardan olumsuz etkilenmesinin önlenmesi için, üzerinin kapatılması gündeme geldi ve çevresi açık bırakılarak üzeri kapatıldı; yani bir gölgelik ve yağmurluk yapıldı.

İğneyi biraz da medyaya batıralım, bir komiklik de basın dünyasında yaşandı. Ünlü National Geographic Dergisi’nin dünya baskısında Göbeklitepe ‘Dinlerin Doğuşu’ başlığıyla kapak oldu (2011 Haziran), aynı derginin Türkiye baskısında, Göbeklitepe kapak olmaya layık görülmedi, başka bir konu kapağa taşındı. Tabii ki bunun nedeni, “Dinlerin Doğuşu” gibi iddialı bir konuyu kapağa taşımaktan korkmak dışında bir şey değildi, bazı işgüzarlar, Türkiye’deki konjonktüre göre karar verip, “Yahu böyle bir konuyu kapak yapıp, başımıza iş almayalım” demişlerdi anlaşılan.

Göbeklitepe’nin keşfinden sonra aradan geçen 30 yıla yakın süre içinde, artık böyle komiklikler olmaz diye düşünüyordum ki, daha komik bir olayla geçen hafta karşılaştım.

Yılbaşından istifade üçüncü kez görmeye gittiğim Göbeklitepe’de, üzeri bir gölgelikle kapatılan arkeolojik kazı alanının kenarlarına kum torbaları dizmişler. Bu kum torbaları sayesinde, kazı alanına su akmasını engelleyeceklerini sanıyorlar anlaşılan.

Skandal sadece kum torbaları da değil; 12 bin yıl önce, taşların üzerine muhteşem motif ve resimleri çizen, kabartmaları yapan ustaların izleri de, yine hava koşulları nedeniyle silinmeye başlamış, eski canlılıklarını yitirmiş.

T şekilli sutünların bazılarına da, kuşlar konmasın diye çivili tahtalar konulmuş; ama buna rağmen, ben ordayken bile kuşlar sütunların üzerinde gezmeye devam ediyordu ve üzerleri beyaza boyanmıştı bile.

Xxx

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy’la bir dönem sohbetlerimiz olmuştu, turizm sektöründen geldiği için, arkeolojinin, tarihin, bu tür anıtsal yapıların, Türkiye’nin turizmi açısından ne kadar önemli olduğunu çok iyi bilen biri.

Göbeklitepe için para harcayan, burada güzel bir müze kurulmasını sağlayan Doğuş Grubu Başkanı Ferit Şahenk yine konuyu bilmesi gereken bir işadamı, eşi Dianne Şahenk de Amerikalı ve Harvard mezunu olduğuna göre, hem Prof. Klaus Schmidt’in kim olduğunu, ne başardığını da, hem de Göbeklitepe'nin önemini ilk elden biliyordur.

Ama anlaşılan, bu konuları bilmek de, bazı şeylerin yaşanmasını ve kum torbalı arkaik çözümler bulunmasını engellemeye yetmiyor.

xxx

Demem o ki, Göbeklitepe acilen, dört bir tarafı tamamen kapatılacak şekilde yeniden projelendirilmeli.

Kum torbasının, kurşunları engellediği ama su karşısında hiç bir işe yaramadığı, Göbeklitepe'yi şu anda yönetenlere iyice anlatılmalı.

Buradaki T şekilli sütunların doğa koşullarından daha fazla zarar görmesi, hemen önlenmeli.

Ayrıca Göbeklitepe, hak ettiği önemine mutlaka kavuşturulmalı.

xxx

Bilir misiniz ki, İsveçliler, kendi ülkelerinde, Göbeklitepe’nin sütunlarına benzer bir gökdelen inşaa ettiler, tabii ki, böyle bir şeyi Türk inşaatçılarından beklemek hayalcilik olur, çünkü bu taşlar ‘Haç’a benziyor derler ama korunması için harekete geçmenin, dinle, imanla alakası yok.

Bu arada, Zeugma mozaiklerinin çıktığı, Fırat kenarındaki Zeugma (Belkıs) harabeleri, Göbeklitepe’ye göre, 10 bin yıl daha yenidir ve arkeolojik önemi de, herhalde Göbeklitepe ile kıyas bile edilemez. Orası, Zeugma’nın çok bilinen mozaikleri bile buradan müzeye taşındığı halde, tam koruma altında, tümüyle kapatıldı.

Zeugmaya’ya gösterilen bu ilgi, neden Göbeklitepe’ye gösterilmiyor, anlamak mümkün değil. Belki de bunun nedenini, Gaziantepli olmak veya Şanlıurfalı olmakta aramak lazım.

Çünkü bir yöre insanına, “Şanlıurfa’nın yerel yöneticileri niye Göbeklitepe’ye sahip çıkmıyor?” diye sordum, cevabı basitti:

“Çünkü onlar, inşaatla, rantla, intikamla uğraşıyorlar.”

İlahi Klaus Schmidt, niye Göbeklitepe'yi bulursun da, başımıza bu kadar dert açarsın?