Gezi mahkumiyetleri, duayenimiz Tufan Türenç ve Demirel

Doğan Satmış

Geçen hafta sonu kaybettiğimiz gazeteci Tufan Türenç'le Hürriyet'te uzun süre beraber çalıştık. O yıllarda bir de ilginç bir gelenek başlatmıştık, gündemin öne çıkan isimlerini bir akşam yemeğine davet ediyor, kendisini dinliyorduk. Malum, insanlar gazetecilerle konuşurken, 'yazılmasından' endişe ederek pek açık vermek istemezler. Bunun bilincindeydik ve konuklarımıza "Konuştuğumuz hiçbir şey yazılmayacak" diye söz veriyorduk, yemekler tamamen kişiseldi, hesabı da aramızda biz ödüyorduk.

Şimdi düşünüyorum da, bayağı bir konuk listemiz oldu.

Kimler yoktu ki; hatırladıklarım, o yılların bakanları Kemal Derviş, Ali Talip Özdemir, kulüp başkanları Ali Şen, Süleyman Seba, politikacı İlhan Kesici, emekli koramiral Atilla Kıyat ve hatta Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk.

Gerçekten de sözümüzü tuttuk ve hiç biri sohbeti yazmadık.

Tufan Türenç abi bir gün, "Biz Süleyman Demirel'i de davet edelim" dedi ve etti. O yıllarda Çankaya'daki görevi bitmiş olan Demirel, kırmadı, Hürriyet binasına bir öğlen geldi. (Böylece restoran hesabı da ödememiş olduk.)

Bazı konuklarda 6-7 kişiye kadar düşen dinleyici sayımız, Demirel gelince bir anda arttı tabi. Birlikte çektirdiğimiz fotoğrafta kimlerin olduğunu da yazayım: Başta, büyüklerimiz rahmetli Tufan Türenç, Doğan Hızlan, Ertuğ Karakullukçu, Yalçın Doğan, Nejat Seçen, rahmetli Yener Süsoy, o yıllardaki patronumuz Vuslat Doğan Sabancı, Vahap Munyar, Ayşe Karasu Özek, Arif Dizdaroğlu, Emre İskeçeli, Bensan Özbalkan, Mehmet Arslan, Bülent Mumay, Sefa Kaplan, Ayça Aktan, Selim Akçin ve ben.

Türkiye'nin bir dönemine damgasını vuran Demirel, iki saati aşkın bize, yazılmamak kaydıyla, Türkiye'nin gerçeklerini anlattı. Eski Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak ülkenin bütün sırlarına vakıftı, ayrıca politik yaşamında hataları olsa da, Cumhurbaşkanı olarak 'tarafsız' ve 'demokrat' davranıyordu.

Aradan yıllar geçtiği ve Demirel de artık aramızda olmadığına göre, 'Yazmama sözünü' bir defalık bozup, bir cümlesini aktarmaktan kendimi alamayacağım. Konu Kürt meselesinden açılınca, söylediği bir cümleyi hiç unutmadım, yanılmıyorsam, kendisine şu sorulmuştu:

"Efendim, Türkiye neden Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti konusunda bu kadar hassas?"

"Eğer Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti kurulursa, Türkiye'de 20 kadar vilayeti elinizde tutamazsınız da ondan."

Böyle düşünüyordu Demirel.

Tüm bunları Tufan Türenç'in vizyonunu ve gazetecilikteki kredibilitesinin ne kadar yüksek olduğunu yansıtmak için yazdım. O yıllarda henüz 'Kalemi kırılmadığı' için Hürriyet'te köşe yazıları da kaleme alan Tufan Türenç, çalışma arkadaşları istedi diye eski bir Cumhurbaşkanı'nı gazeteye getirtebilecek prestije sahipti. Bir kooperatifte, yönetimdeki herkese farklı kura hakkı tanınırken,"Ben ayrıcalık istemem, normal üyeler nasılsa, benimki de öyle olsun" diyerek bunu reddettiğine de tanık oldum. Babıali'de en dürüst ve güvenilir gazeteciler listesinin ilk üçündeydi ve sonuncu da değildi.

xxx

Gazeteciler arasında, bu kadar prestijli isme pek rastlamazsınız. Görevdeyken etrafı dolu olan anlı şanlı isimler, ayrıldıkları gün, sessizliğe boğuldukları için büyük sıkıntı yaşarlar. Gazeteciler içinde, kendilerine sunulan ayrıcalıklara 'hayır' diyen de çok azdır, hatta şirketi sıkıştırıp, annesinin evine bedava bir yıllık su servisi yapılmasını isteyen bile biliyoruz.

Tufan Türenç ise farklıydı, cenazesinin kalabalığı ve çok çeşitliliği bile, nevi şahsına münhasırdı; nur içinde yatsın.

xxx

Gelelim Gezi meselesine.

Türkiye'de hukukun siyasallaştığını söylemeye gerek yok.

Bir avukat arkadaşımın sözleriyle aktarayım:

"15 Temmuz'dan önce Türkiye'de 9 bin hakim-savcı vardı, bunların 4 bin 238'i, yani yarısı 15 Temmuz sonrası ihraç edildi, atılanların yerine ise 15 bini aşkın yeni kişi alındı, şu anda sayı 20 bini aşkın. Alınanların büyük bölümü deneyimsiz ve kıdemsiz."

Göreve yeni alınanların kimler olduğunu da görüyoruz. Gezi'de, kendi oyunun çokluğu ile Kavala'ya ağırlaştırılmış müebbet, arkadaşlarına 18 yıl veren yargıç eski bir AKP adayı, eşi de Fetö itirafçısı imiş.

Kavala'nın nasıl mahkum edildiği de biliniyor: Kavala kendisine yöneltilen ilk suçlama ile (darbe) yargılandı ve beraat etti, sonra başka bir suçlamadan (ajanlık) tutuklandı ama mahkumiyeti bu ikinci suçlamadan değil, beraat ettiği ilk suçlamadan gerçekleşti.

Ve tüm bu hukuksuzluklar, Türkiye'de gazetecilerin susturulmasıyla katmer katmer arttı. Susturulan önemli gazetecilerden biri Tufan Türenç'ti, Hürriyet'te uzun yıllar yazmasına izin verilmedi, sonra da Aydın Doğan gazeteyi satarken işini bırakmak durumunda kaldı.

Ben de işinden olmuş bir gazeteci olarak iki yıl çalışıp, hukuksuzlukları bir araya getirdim ve ortaya 500 sayfalık bir kitap çıktı, geçen ay çıkan 'Korku Toplumu' adlı bu kitabın isim babası da, toprağı bol olsun, Tufan Türenç oldu.

Bir toplumda gazeteciler susunca, demokrasi yoktur; demokrasi , karanlıkta ölür; medya ışık vermeyince her yeri karanlık basar.