Erdoğan'dan Kılıçdaroğlu saldırısına "gaz sıkışması" yorumu

TBMM Genel Kurulu, Meclisin açılışının 99. yıl dönümü ile 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla özel gündemle toplandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan kürsüye çıkınca özel oturumdan ayrıldı.

Özel oturumdan ayrılan Cumhurbaşkanı Erdoğan gazetecilere açıklamalarda bulundu. Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan şu ifadelere yer verdi;

Soru: Erken ayrıldınız..

"Nasıl ayrılmayalım. İstiklal Marşı'nı şu parlamentonun içerisinde okumayanları dinleyelim mi? Benim Mehmetlerimi şehit edenleri dinleyelim mi? Onlarla kolkola gezenleri, omuz omuza verenleri dinleyelim mi? Eğer bunlara sizler de olumlu bakıyorsanız diyecek birşeyim yok. Ama benim ne vicdanım, ne karakterim ne şu topraklar altında yatan şehitlerimin ruhunu ben muazzem edemem. Onun için de bunları dinleyemem."

Soru: HDP'nin kapatılması için bir girişim olacak mı?

"Parti kapatmak ayrı birşey, suç irtikap edenler ayrı birşey. Parti kapatma konusu farklı ama suçu irtikap edenlerle ilgili hukukun çok farklı çalışması lazım. CHP Genel Başkanı hak hukuk adalet diyor hah... Hak hukuk adalet kimler için çalışacak onları da yargı kararını verecek."

 

Soru: Sayın Kılıçdaroğlu'na saldırıyla ilgili bir yorumunuz...

"Şehit cenazesine giderken dikkat etmemiz gerekir. Ben şehit evi ziyaretine sorarak gidiyorum. Bunları istismara dönüştürmemize gerek yok. Burada bir gaz sıkışması var. Yorumumu yaptım daha neden arayayım?"

Erdoğan'ın bu sözlerine Kemal Kılıçdaroğlu, ''Çubuk'a şehit cenazesine gitmeden önce aileyle ve muhtarla görüşüldü. Daha kiminle görüşülsün arkadaşlar?'' şeklinde yanıt verdi. Gazetecilerin, Erdoğan'ın "telefon etmeyeceği" sözlerini hatırlatılması üzerine Kılıçdaroğlu, "etmeyebilir" dedi.

Soru: Türkiye ittifakı açıklamanızdan sonra bu saldırının gerçekleşmesini zamanlama açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

"Türkiye ittifakı saldırıya çağrı mıdır? Yoksa burada bir şehit var ve bu şehidin kimler tarafından yapıldığı belli işte PKK ile hangi siyasi örgüt el ele kol kola geziyor. Bunun yanında da Türkiye'deki siyasi partiler kol kola veriyorlar. Kol kola verdikten sonra oraya gidiyorlar. Burada artık bir gaz sıkışması var. Bu insanların birikmiş olan bir gaz sıkışması karşısında nereye gideceksin bunların hepsini etraflıca bir incelemek lazım. Bunun üzerinde de düşünmek lazım.

Herhangi bir şehit evi ziyaretinde öncelikle soruyorum; gidişim orayı rahatsız eder mi? Eğer edecekse gitmeyim derim. Dua yapacaksam duamı evimde yaparım bu kadar basit.

Erdoğan bir başka soru üzerine TBMM Başkanı Mustafa Şentop'un akşam vereceği resepsiyona katılacağını söyledi."

ŞENTOP ÖZEL OTURUMDA KONUŞTU

Genel Kurul, TBMM Başkanı Mustafa Şentop'un başkanlığında açıldı. İstiklal Marşı'nın okunmasının ardından Şentop konuşmasına başladı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da izlediği Genel Kurul'a, liderlerden ilk olarak MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ardından CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu geldi.

Erdoğan'ı locaya gelişinde AKP Grubu ayakta alkışlarken, MHP Grubu da ayakta karşıladı.

ÖZEL OTURUMDA KONUŞMALAR...

“TÜRKİYE'YE YÖNELİK DAYATMACI POLİTİKALAR BÜYÜK BİR HATADIR”

TBMM Başkanı Mustafa Şentop'un açıklamalarından satır başları şöyle;

"Sayın Cumhurbaşkanım siyasi partilerimizin genel başkanları milletvekilleri TBMM'nin kuruluşunun 99. yıl dönümünü anmak üzere bu özel oturumda bir araya gelmiş bulunuyoruz. Bu Meclis temeli milli irade olan bir yüce abidedir. Batı'da İslama karşı hastalıklı bir düşmanlık yükselmektedir. Türkiye'ye yönelik dayatmacı politikalar büyük bir hatadır. Çocuklarımızı ve gençlerimizi kendi ayakları üzerinde duran istiklal aşığı fertler olarak yetiştirmeliyiz. Çocukları hedef alan suçlarda bir artış gözükmektedir. Çocuklara yönelik suçlarla tavizsiz mücadele edilmelidir.

CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na ve bazı milletvekili arkadaşlarımıza yönelik saldırı gerçekleşmiştir bu müessif saldırıyı kınıyorum. Bir daha bu tür hadiselerin yaşanmaması en büyük temennimizdir.

Türkiye için sivil siyasetin dışında  zemin, demokrasiden başka çare, diyalog içermeyen bir söylem arayışında olmanın,  ülkenin geleceğini baltalamak olduğunu belirterek,"Bu sebeple; hangi düzeyde  olursa olsun, neyi amaçlarsa amaçlasın, ne tür bir kisveye bürünürse bürünsün,  fikirlerini hakim kılmak veya rakiplerini zayıf düşürmek için şiddeti bir yöntem  olarak benimseyenler, şiddet ile arasına mesafe koyamayanlar, bu ülkenin ve  milletin aleyhine çalışmaktadırlar."

“TOPLUMSAL KUTUPLAŞMANIN YERİNE KUCAKLAŞMA”

AKP Grup Başkanvekili Naci Bostancı’nın açıklamalarından satır başları:

"Zorlu şartlarda Meclis açılmadan bir yıl önce Mustafa Kemal Samsun'a çıkmış; Erzurum ve Sivas kongreleriyle ortak bir saf oluşturmaya başlamıştır. Hedef milli mücadeleyi yürütecek Meclis'tir. O yüzden TBMM merkezli Cumhuriyetin temellerinin atıldığı Kuvayi Milliye hareketini, Mustafa Kemal'in tarihi rolünü hepimiz tekraren takdir, minnet ve hürmet ile anıyoruz.

Tarihi olayları sadece anmak yetmez. Bizlere gösterdiği yolu her zaman hatırlatmak gerek. Tarihi mirasın en başında şüphesiz milletin istiklalini, milletin azim ve kararlılığı kurtaracak ilkesi vardır. Bu mandacılığı, acaba bu tür hamiliklerden siyasi fayda sağlar mıyım diye düşünmeksizin reddetmek anlamına gelir.

Ortak kaderimiz ve geleceğimiz için takip edilen milli politikaların sonu mutlaka selamete erişecektir. Çeşitli meydan okumalar karşısında, toplumsal hayata karşılık gelen hassasiyetleri iç siyasetin konusu yapmamak, kuvayi milliye ruhunun ve bu Meclis'in onurudur görevidir.

Bu millet imkansızı mümküne çeviren bir ruha, vefakarlığa ve dayanışma bilincine sahiptir. Bunu dün göstermiştir. Bugün o insanların torunları aynı düşüncededir. Bu millet bir imparatorluğun çocuklarıdır. O tarihi çizgiyi muhakkak en gerçekçi şekilde kararlılıkla geleceğe uzatacaklardır.

99 yıl önce Meclisimizde kalpaklılar, fesliler ve sarıklılar vardır. Onlar ortak bir dayanışma ruhunda bir araya gelmiş, her türlü müzakereyi milletin kurtuluşu istikameti yapmışlardır. Bize bırakılan miras, siyasi rekabeti aynı şekilde yapmak, ancak Türkiye'nin geleceğini bir üst değer olarak tutmaktır.

Unutulmasın ki Meclis’in sözü, milletin nihai sözüdür. Bugün bizi burada özel oturumla bir araya getiren Meclis’e karşı duyduğumuz ortak saygı değil midir? Bu saygı, milletin kader birlikteliğinin neticesi olarak görmemiz değil midir? Öte yandan Cumhuriyet ve demokrasilerde kurallar bellidir. Yöneticileri halk seçer ve geri çağırır. Makamlar kimseye mülk değildir. Seçim sonuçlarına hukukun imkanları yönünde itiraz yolları elbette vardır. Şüphesiz ki altın oy yoktur. Kural her bir oyun hakkını korumak ahlakında kayıtlıdır. Siyasi rekabet tartışmalarını, diktatörlük kavramlarında yürütmek kendi içinde çelişkilidir.

Diktatörlükte makamlar el değiştiremez, bizde değişir. Diktatörlükte göstermelik seçimde hukuka ihtiyaç yoktur, bizde her türlü ihtiyaçtır. Diktatörlükte muhalefetin iktidar tasavvuru olmaz. Bizde her zaman böyle bir yol haritası olmuştur. Türkiye 16 Nisan referandumu ile sistemi değiştirmiştir. Artık Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi vardır. Bu sistem toplumsal açıdan bütünleştiricidir. Bugün sayın Erdoğan Cumhurbaşkanıdır. Yarın bu ülkenin başka evlatları göreve gelecektir. Berat gecesi 4 evladımızın teröristler tarafından şehit edilmesi bizi milletçe üzmüştür. Çubuk’ta şehidimizin cenazesinde gelen olay kabul edilemez. Sayın genel başkana ve CHP temsilcilerine bir kez daha geçmiş olsun diliyorum.

Cumhurbaşkanımızın ‘kızgın demiri soğutmak gerek’ dediği bir siyasi atmosferde bu olayın yaşanması dikkate değerdir. Toplumsal kutuplaşmanın yerine kucaklaşmanın yolu, siyasal dilin kollarını uzatmaktan geçer. Biz bu ülkenin ortak aklından faydalandık.

Bizim iddiamız, siyasetimiz, temel meselemiz, toplumumuzun vicdanıyla çağa tanıklık etmektir. Haksızlıklar adaletsizlikler karşısında Türkiye’nin sesi hepimizin onur kaynağıdır.  Yüzümüz herkese dönüktür ama sırtımız kimseye dönük değildir.

Dünyadaki egemen merkez siyasetlerin, husumetin doğurduğu popülerlikten pay kapmaya çalışmaları endişemizi artırıyor. Yerimiz küresel ölçekte insanlığın, adaletin ve hakkaniyetin safıdır. Buradan aziz milletimize, sayın Cumhurbaşkanımıza, tüm partilerin genel başkanlarına, milletvekillerine hürmetlerimi sunarken, bu ülkenin siyasi yolculuğunun hayırlara vesile olmasını diliyorum."

"EGEMENLİĞİ BİR KİŞİYE TESLİM ETTİĞİNİZDE, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ YOK OLUR"

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından satır başları:

"23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramını kutluyoruz. Bu güzel günün bahar günlerinin ışıltısı ile taçlanmasını, ülkemizin aydınlık huzur dolu günlerin ücreti olmasını diliyorum. Sevgili çocuklar ve değerli milletvekilleri Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Kurtuluş mücadelesinin yüzüncü yılındayız. Mustafa Kemal için tek doğru yol ise milli iradeyi egemen kılacak TBMM’nin açılmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinde her bir vatandaşın hakkını korumayı amaç edinen bir ruh vardır. Son anayasa değişikliği ile TBMM kendi yetkilerini kısıtlamış kuvvetler ayrılığı ilkesi fiilen ortadan kalkmıştır. TBMM’nin yetkileri kısıtlanmış denetimsiz bir yürütme organı yaratılmıştır. Cumhurbaşkanı kararnameler yoluyla Meclis’in yasama yetkisini ortak olmuştur. Partili cumhurbaşkanı devleti ve milleti temsil etmek yerine belli siyasi görüşün temsilcisi haline dönmüştür. Tek kişiye parlamentoyu fesih yetkisi verilmiştir. Meclis’in bütçe hakkı fiilen elinden alınmıştır.

"BU 4  YIL HEPİMİZ İÇİN ARINMA DÖNEMİDİR"

Önümüzdeki 4 yıl tüm yurttaşlarımızın da katılımıyla hepimiz için yeni bir arınma dönemidir. Gerçeklerle yüzleşme, bu güzel ülkemizin temellerine kazınmış ve Türkiye'nin günümüzün sorunlarına da çözüm üretecek felsefeyi yeniden keşfetme dönemidir. Bu felsefeyi üç sözcükle özetleyebiliriz. Hak, hukuk ve adalet.

Mustafa Kemal Atatürk, TBMM'nin açılışından bir gün sonra Meclis'te yaptığı konuşmada müdafai hukuku anlatır. Atatürk'e göre; hakların müdafaası sadece işgal güçlerine karşı Türk milletinin haklarının müdafaası anlamına gelmez, egemenlik kayıtsız şartsız millete ait olması nedeniyle, her bir vatandaşın hakkının, hukukunun savunulduğu bir yönetim anlayışını ifade eder. Mustafa Kemal Atatürk için tek yol ise TBMM'nin açılmasıdır. Dolayısıyla şunu söyleyebiliriz.

1924 ANAYASASI TBMM'DE GÖRÜŞÜLÜRKEN VERİLEN ÖNERGE

Dünyada Gazi ünvanına sahip tek parlamento olan TBMM, kurulduğu ilk günden itibaren yetkileri konusunda titiz davranmıştır. Şu örneği vermem yeterlidir: 1924 Anayasası TBMM'de görüşülürken bir önerge verilir. Önergenin konusu şu; Meclis'in kendiliğinden seçimin yenilenmesine karar vereceği gibi, cumhurbaşkanı da seçime karar verebilir. Yani önergeyle Kurtuluş Savaşı zaferinin başkomutanı Mustafa Kemal Atatürk'e Meclis'i fesih yetkisi verilir. Mahmut Esad kürsüye çıkar ve Atatürk'e şunları ifade eder. “Dünyanın hangi köşesinde hakimiyetin milletin olduğu anlayışın tecellisi Meclis'i feshedebilmektedir? Bunu doğru bulmuyoruz” diye açıkça ifade eder. Şükrü Saraçoğlu, aynı şekilde bize tarih hukuk gösteriyor ki bugün TBMM kişiliğine toplanmış haklarından hiçbir şey döndürülemez diye açıklama yapar. Önerge oylanır ve yetkiyi reddeder. Gerek Mahmut Esad Bozkurt ve Şükrü Saraçoğlu'nun vurgu yaptığı olgu, egemelik kayıtsız şartsız milletindir…"

CHP’DEN KILIÇDAROĞLU’NA SALDIRI AÇIKLAMASI

CHP'li Engin Özkoç, Meclis'te söz alarak CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik saldırıya ilişkin konuştu. CHP’li Özkoç konuşmasında, "Birliğimizi bozan saldırılara karşı üzüntü ifadesi olarak söz alır ve dile getirirler. Arkadaşlarımızın kendisi kürsüde söyleyecek. Çubuk'ta katıldığı şehit cenazesinde linç girişiminde bulunulmuştur. Bunun adı linç girişimidir. Kınıyoruz. İtidal çağrısı yapılıyorsa Kılıçdaroğlu en itidal liderdir. Ülkenin birlik ve beraberliğe ihtiyacı varsa ortak olmak gereklidir. Bir şehidin cenazesinde bile ortak olunamıyorsa toplum olarak ortak bir şey yapamayız. Linç girişimini hukuki olarak takip etmeye devam edeceğiz" ifadelerini kullandı.

“BİR EL RABİA YAPARKEN, DİĞER EL RABİA NAZ’IN ÖLÜM GERÇEĞİNİ GİZLEMEYE ÇALIŞIYORSA…”

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın konuşması şöyle:

Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 99’uncu kuruluş yıl dönümü. Bu vesileyle sizleri ve ekranları başında bizleri izleyen tüm yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Hukuksuz bir biçimde cezaevinde tutulan Sevgili Selahattin Demirtaş, Sevgili Figen Yüksekdağ, Sevgili İdris Baluken, Sevgili Sırrı Süreyya Önder, Sevgili Selma Irmak, Sevgili Sebahat Tuncel ve Sevgili Gültan Kışanak başta olmak üzere ismini sayamadığım binlerce arkadaşımızı da bu vesileyle saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Ülkedeki hukuksuzlukların son bulması için 167 gündür açlık grevinde olan bu parlamentonun üyesi Hakkari Milletvekilimiz Sevgili Leyla Güven’i de buradan saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Ne yazık ki bu 23 Nisan’ı da Meclis’te temsil edilmesi gereken halk iradesinin cezaevlerinde tutulduğu, halk iradesine yönelik gaspın sürdüğü, demokratik temsiliyetin engellendiği bir süreçte karşılıyoruz. Oysa Meclis, 23 Nisan 1920’de kurulduğunda çoğulculuk esasına dayanıyordu. Özellikle 1921 Anayasası daha ademi merkeziyetçi bir yönetim ilkesini öngörüyordu. Ne yazık ki 1924 Anayasasıyla birlikte bu çoğulculuk esası terk edildi ve yerine tekçi otoriter sistem inşa edildi.

Geriye 100 yıllık acı, yoksulluk, geri kalmışlık, adaletsizlik ve eşitsizlik bırakıldı. Ulus devletin kurucu ideolojisine bağlılık yemini edilirken, insanlık değerlerinden ise giderek uzaklaşıldı. Bu değerler resmi ideoloji tarafından ayrımcılık ve ret politikalarıyla heba edildi.

Farklılıkların reddi üzerine kurulan otoriter sistemle birlikte halka ait olması gereken egemenlik devletin eline geçti, halk iradesi sürekli geri plana itildi. Her bir kimliğin ve rengin kendisini içinde bulacağı demokratik temsiliyet ve cumhuriyetin demokratikleşmesi talepleri darbelerle, baskılarla sürekli engellendi.

Çoğulculuk esasına kapalı bu sistemde Kürtler, Türkler, Aleviler, Sünniler, Ermeniler, Süryaniler, Araplar, Çerkesler, Lazlar, kadınlar, gençler, emekçiler kendi geleceğini güvende hissetmiyor. Yarınlarına umutla bakamıyor!

Adalet çökerse ülke çöker! “Adalete dayanmayan kuvvet zalimdir”. İşte bugün bizim karşı karşıya olduğumuz ortamın karşılığı tam da budur. Adaletin sadece muktedirler için geçerli olduğu, mazlumların payına ise adaletsizliğin düştüğü bir ülkede yaşıyoruz.

Milyonlarca öğrencinin geleceğini çalanlar serbest bırakılırken, “çocuklar ölmesin” diyen bir eğitimci anne, Ayşe Öğretmen bu 23 Nisan’da bebeğiyle cezaevine konuldu. Bu mudur adalet? Bir el Rabia yaparken, diğer el Rabia Naz’ın ölüm gerçeğini gizlemeye çalışıyorsa hangi adaletten söz edebiliriz?

Soma katliamında 301 işçinin ölümüne neden olanlar serbest bırakılırken, Roboski’de 34 insanı katledenler, Gezi’de Berkin’i, Diyarbakır’da Kemal Kurkut’u vuranlar, daha geçen hafta Diyarbakır’da göz göre göre Recep Hantaş’ı katledenler aramızda gezerken hangi adaletten bahsedeceğiz?

Cinsel istismara maruz bırakılan kadın ve çocuklar yerine, istismarcının yanında yer alan erkek yargı mı adalet dağıtacak?

Sayın Cumhurbaşkanı “kucaklaşalım” derken aynı saatlerde Gebze’de ve Kızıltepe’de adalet arayan beyaz tülbentli anneler insanlıktan nasibini almamış resmi görevlilerin saldırısına uğradı, itilip kakıldılar, yerlerde sürüklendiler. Diyarbakır’da milletvekillerimize polis saldırdı, halkın temsilcilerine sokak ortasında işkence yapıldı. 100 yıllık sistem anneleri yerlerde sürüklüyorsa artık sözün bittiği yerdeyiz. İnsanlığın yerlerde sürüklendiği bir noktadayız.

Sayın Kılıçdaroğlu’na örgütlü, planlı bir linç saldırısı düzenlendi. Yeni bir Madımak denemesi yapıldı. Bu karanlık saldırıyı normal bir protestoymuş gibi meşrulaştırmaya çalışan resmi ağızların tavrı hukuk dışılığın geldiği noktayı gösteriyor. Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Gök’e tekrar geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

Sormak istiyorum, bir ülke nasıl bu hale gelebilir? Getirilebilir? İktidar uğruna toplumun arasına nefret tohumu ve kötülük ekenler, kendinden olmayanı terörist ilan edenler, bu ülkeyi çok tehlikeli bir yere doğru sürüklüyor. Halkları karşı karşıya getirmeye çalışan bu tuzağa karşı herkesin dikkatli ve uyanık olması gerekir.

Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri;

Ülke hiçbir dönem bu kadar kutuplaştırılmamıştı. Halk, bundan duyduğu rahatsızlığı 31 Mart seçimlerinde sandığa çok net olarak yansıttı. Toplum adaletsizliğe de, yoksulluğa da, ayrımcılığa da, irade gaspına da “artık yeter” dedi ve kendi geleceği için yeni bir dönemin, değişimin önünü açtı.

Halk, “Bu düzen değişecek” dedi. “Ankara’daki katı merkeziyetçiliğe karşı kentlerimizi biz farklılıklarımızla birlikte demokrasiyle yöneteceğiz” dedi. Halkın mesajı çok açık! Bu mesajı almayanlar, sandıktan çıkan iradeye saygı duymak yerine seçim sonuçlarını değiştirmek için 23 gündür ülkeyi ve toplumu germeye devam ediyor. Bundan ülke ve demokrasi kazanmayacak!

“İstanbul’da usulsüzlük var” diyenlere sormak istiyorum: İstanbul’da usulsüzlük değil halk iradesi var. Asıl usulsüzlük bölgede yapıldı. Buna neden sessiz kalıyorsunuz? Anlamakta zorluk çekiyoruz. Bitlis’te, Şırnak’ta, Siirt’te, Hakkâri’de ve daha birçok yerde ahırlara, boş binalara, milletvekili binalarına seçmen yazdırıldı. On binlerce güvenlik görevlisi bu kentlere seçim sonuçlarını değiştirmek için seçmen olarak kaydırıldı.

Şırnak’ta 4 bin asker - polis oyuyla halkın iradesinin önü kesildi. Ertesi gün tanklarla Şırnak sokaklarında zafer kutlaması yapıldı. Demokrasi o tankların paletleri altında ne yazık ki ezildi! Darbeyle mücadele ettiğini iddia edenler, Şırnak’ta tanklara sırtını dayayarak seçim zaferi ilan etti. Tarih buna da şahit oldu!

Halkımızın kazandığı Diyarbakır Bağlar, Van Tuşba, Çaldıran, Edremit, Erzurum Tekman, ve Kars Dağpınar belediye başkanlıkları YSK darbesiyle gasp edildi. Belediye eşbaşkan adaylarımızın adaylığını kabul edip, kazandığında mazbata vermemek halka karşı kurulan bir pusudur! YSK, kendini halkın yerine koyarak, kazandığımız belediyeleri hak etmeyenlere teslim etti. Bu hırsızlığı, bu utanmazlığı tarih ve halkımız asla unutmayacak.

Biz bu irade hırsızlığının peşini asla bırakmayacağız. Yasal zeminde uluslararası hukuk da dâhil girişimlerimiz devam edecek. Mazbataları gasp edilen belediye başkanlarımız halkımızın meşru belediye başkanlarıdır. Hak etmeden o koltuğa oturanlar ise halkımızın nezdinde meşru değildir.

Parlamentoya sormak istiyorum: Egemenlik kayıtsız şartsız halkın ise, halkın seçtiği belediye başkanlarının mazbataları neden gasp edildi? Egemenlik kimde? Bunun sorgulanması gerekir.

Halk iradesini çalan kayyımların neler yaptığına tüm dünya tanık oldu. Diyarbakır kayyımı halkın parasıyla belediye binasında kendisine ihtişamlı bir saray kurdu. Bir yanda kendisine şatafatlı saray kuranlar, diğer yanda ise tanzim kuyruklarına, işsizliğe ve yoksulluğa mahkûm edilen halk gerçeği var. Bir yanda halkın kaynaklarını babasının parası gibi kullananların şatafatlı düğünleri, diğer tarafta ise tahtakurularıyla yaşamaya zorlanan havaalanı işçileri, “Günde 3 öğün simit yerseniz asgari ücretiniz cebinizde kalır” denilerek adeta dalga geçilen yoksul halk var.

İşte beka söyleminin ardına gizlenen gerçek de budur; Diyarbakır’daki kayyımın saray bekasıdır, Ankara’daki iktidarın koltuk bekasıdır. İstanbul’da sonuçları değiştirmek isteyen rantçı düzenin rant bekasıdır.

Halk 31 Mart’ta buna hayır dedi. Değişim mesajını almayanlar, sonucu bozmaya çalışanlar mutlaka aşılacaktır. Bu çok nettir. Halk değişim gücünü göstermiştir. Cesaret ve umut daha da artmıştır. Korku politikasının sonuç vermeyeceğini göstermiştir. Halk demokrasi yolunu açmıştır. Kimse bunu tersine çeviremeyecektir.

Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri;

Halkın, sandıkta hukuksuzluk ve adaletsizliğe gösterdiği itirazı, bu parlamentonun bir üyesi olan Sevgili Leyla Vekilimiz 167 gündür açlık greviyle sürdürüyor. Leyla arkadaşımız, hukuksuzluklar bitsin, demokrasinin ve barışın önü açılsın diye açlık grevinde.

Yüz yılın sonunda bu ülkede bir kadın vekil ve yüzlerce insan temel hak ve özgürlükler için, hukuk için bedenini açlığa yatırmışsa, tek çıkarımız bedenimiz, açlığımız olmuşsa bu devletin yüz yıllık aklını, yüz yıllık pratiklerini ve geldiği son noktayı sorgulaması gerekir. Hukuksuzluktan medet uman bir anlayışın çağımız dünyasında ve halkların vicdanında yeri olamaz. Meşruiyeti olamaz. Bu hatalardan dönülmesi, yüzleşilmesi ve hukuk çizgisine dönülmesi gerekir. Buradan bir kez daha parlamentoyu ve iktidarı yaşamı artık kritik noktaya gelen Leyla Vekilimizin sesini duymaya, gerekli hukuki, demokratik adımları atmaya çağırıyoruz. Yoksa yarın geç olabilir!

Değerli Milletvekilleri;

Bu 23 Nisan’da ne yazık ki çocukların kutlayabileceği bir bayramdan söz edemeyiz. Cezaevlerine atılan, şiddete ve cinsel istismara uğrayan, sokakta, tarlada çalıştırılan, anadilinde eğitim göremeyen çocuklar bu ülkenin kanayan yarasıdır.

Meclis’in, çocukların yaşam hakkı ve anadilde eğitim hakkı başta olmak üzere tüm haklarını güvence altına alan bir ortamı yaratmamış olması en büyük demokrasi ayıbıdır. Bu konunun siyaset üstü tutularak parlamentonun adım atması çocuklara karşı tarihi bir sorumluluktur.

Buradan çağrı yapıyorum: Gelin Meclis’te Çocuk Hakları Daimi Komisyonu’nu biran önce kuralım. İkinci bir adım olarak da Çocuk Hakları Bakanlığı’nın kurulması için yasal süreci başlatalım.

Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri;

Son olarak Sayın Cumhurbaşkanına ve tüm siyasi partilere şu çağrıyı yapmak istiyorum: Ülkemizin ihtiyacı; acil demokrasidir, acil barıştır, acil adalettir, acil özgürlüktür. Halk, kutuplaşma değil dayanışma ve birliktelik, ayrımcılık değil eşitlik, nefret değil sevgi, esaret değil özgürlük, sömürü değil emeğin hakkını, hukuksuzluk değil adalet, savaş değil barış istiyor, normalleşme istiyor.

Kürt sorununu, inançlar sorununu barışla, demokrasiyle çözen, adaleti tesis eden, farklılıkları anayasal güvence altına alan, barışçıl bir dış politikayı esas alan Demokratik Cumhuriyetle ancak krizlerden çıkabiliriz. Başka çıkış yolu yoktur. Asla tekleştirilemeyecek farklılıklarımız en büyük zenginliğimiz ve gücümüzdür.

Sözlerimi Sevgili Yaşar Kemal’in dizeleriyle sonlandırmak istiyorum:

Bir bahçede hep aynı çiçekten olursa o bahçe güzel olmaz.

Sen, ben, o varız diye güzel bu bahçe.

Koparma farklı çiçekleri,

Kalsın renkleriyle, kokularıyla...”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Siyaset Haberleri