DÜNYA'YA KARŞI TÜRK'ÜN ZAFERİ/2

Cüneyt Şaşmaz
Çanakkale Savaşı sonrası dağıtılan bildirilerde zaferi kazanan komutanın adı yoktu?!
Yahya Kemal, İleri gazetesi sahibi Celal Nuri’ye, "Birinci sayfaya Mustafa Kemal’in bir resmini koysanıza; zaferin sahibini milletten saklamak, böyle bir zafer kazanan insanı yüceltmemek milli bir günahtır" dedi.
Celal Nuri, Mustafa Kemal’in arkadaşlarından bir fotoğrafbuldu.
Gazetenin birinci sayfasına koydurdu; haberi elleriyle yazdı.
Tam baskıya girecekti ki, Polis Müdürü Bedri’nin adamları gazeteyi bastı.
Enver Paşa’nın selamını getirmişlerdi:
"Başarı askerindir.
Kişiyi sivriltmeye gerek yoktur!"
Celal Nuri fotoğrafı ve yazıyı çıkardı.
Aradan 107 yıl geçti…
Bugün kimileri Mustafa Kemal adını söylemeden Çanakkale Savaşı anlatıyor!
Peki…
Mustafa Kemal, Çanakkale’de insanları kıskandıracak kadar neyi başarmıştı?!
Gelibolu Yarımadası’nda bugün küçük bir mermer anıtın yükseldiği Kemalyeri,
Mustafa Kemal’in Arıburnu savaşlarını yönettiği yere verilen ad'dır.
Kimi Türk tarihçisi, Kemalyeri için "Mustafa Kemal’in gerçek doğum yeri" der.
Türk halkı onu Kemalyeri’nde tanıdı, Conkbayırı’yla yüceltti, "Anafartalar’ın yenilmez komutanı" olarak ona duygulu ve içten bir saygıyla bağlandı.
Saygı ve bağlılığı, halk kahramanlarına binlerce yıldır gösterilen gizemli bir sevgi, halk söylencelerinde görülen destansı öğeler içerir.
Türk halkı için, yurdu kurtaran, "ölümden korkmaz" kahraman; asker için, kendisiyle birlikte en önde savaşan ve asla yenilmeyen, "kurşun işlemez" bir komutan; subay için, iyi yetişmiş bilgili bir asker, usta bir savaş tasarımcısı ve "güvenilir bir komutan"dır.
Çanakkale’de oluşan bu imgeyi, Harp Akademisi eski komutanlarından Orgeneral Ali Fuat Erden (1882-1957), "Mustafa Kemal, Türk milletinin Çanakkale Savaşlarında bulduğu en gerekli insandır" biçiminde dile getirir.
Çanakkale savaşı başladığında, deniz-kara işbirliği konusunda bilgi ve deneyimi olan tek subay O'ydu.
Dönemin aydınları, Çanakkale'den haberler geldikçe, yalnızca iyi yetişmiş bir komutanla değil, çok gereksinim duydukları ve belki de yıllardır bekledikleri, ulusal bir önderle karşılaşmakta olduklarını düşündüler...
"1915'de, İstanbul’un kurtuluşunu büyük ölçüde ona borçlu olduklarını" öğrenmişler, O'nun ülke geleceğinde önemli bir yeri olacağını anlamışlardı.
Bu anlayış, ilerdeki Kurtuluş Savaşı’yla Cumhuriyet Devrimleri’nin dayandığı inanç ve güvenin temelini oluşturacak, onu "vatan kurtarıcılığından yeni bir devletin kuruculuğuna" götürecektir.
Çanakkale’de ortaya çıkan Mustafa Kemal imgesinin nasıl oluştuğunu anlamak için, orada nelerin yapıldığını ve neler yaşandığını bilmek gerekir.
Çanakkale Savaşları ile ilgili açıklamalar yaptığı Ruşen Eşref’e imzalayarak verdiği (24 Mayıs 1918) fotoğrafın arkasına;
"Her şeye karşın kuşkusuz ki bir aydınlığa doğru yürümekteyiz.
Bende bu inancı yaşatan güç, yalnız sevgili ülkeme ve ulusuma duyduğum sınırsız sevgim değil, bugünün karanlıkları içinde, yalnızca yurt ve gerçek sevgisiyle ışık saçmaya ve aramaya çalışan bir gençlik gördüğümdendir..."
diye yazmıştı.
Sabaha karşı çıkartmaya başlayan düşmanın, Conkbayırı’ndan tepeye doğru ilerlediğini gördüğünde, ana çıkarmanın yapılmakta olduğunu anladı ve hemen harekete geçti.
Conkbayırı’nın önemini biliyordu.
Fransız Tarihçi Benoit Mechin’in daha sonra yazdığı gibi, "İstanbul’un kilidi Çanakkale Boğazı, Çanakkale Boğazı’nın kilidi ise Conkbayırı’ydı; burayı ele geçiren, İstanbul’u ele geçirecekti".
25 Nisan’da başlayan ve 16 Mayıs’a dek 21 gün süren Conkbayırı savunması, tarihin gördüğü en kanlı savaşlardan biridir.
Saldırının ilk günü; düşman durdurulmuş, Kabatepe çıkarmasıbaşarısız kılınmış ve düşmana ağır kayıplar verdirilmişti.
Saldırıyı gerçekleştiren Kolordu Komutanı General Birdwood, 25 Nisan akşamı İngiliz Kuvvetler Komutanı General Hamilton’a başvurmuş ve çıkarmanın durdurularak "bütün askerlerin geri çekilmesini" istemiştir.
Komuta yeteneği ve ortaya konan direnme gücü bakımından olağanüstü bir gün olan 25 Nisan 1915 için, Ruşen Eşref’e şunları anlatır:
"Yirmi dört saatten beri aralıksız süren savaş, askeri çok yormuştu.
Verdiğim bir emirle saldırıyı kestim.
Ancak vatanı kurtarmak için, kazanılmış olan hattı güçlendirmekten ve ne olursa olsun bırakmamaktan başka çare yoktu.
Bu nedenle gereken şu emri verdim:
Benimle birlikte burada savaşan bütün askerler bilmelidirler ki, bize verilmiş olan namus görevimizi tümüyle yerine getirmek için, bir adım geri gitmek yoktur.
Rahatlık uykusu aramanın, yalnız kendimizin değil, bütün milletin sonsuza kadar rahattan yoksun kalmasına neden olacağını, hepinize hatırlatırım".
Bir yıl önce, Balkan Savaşı’nda, "bir nefeste bir vilayeti bırakıp dağılan" bir ordu yerine, dünyanın en büyük askeri gücüne karşı, "savunduğu toprağın bir karışı için, bir taburunun kanını bir nefeste kurban eden" bir orduyla karşılaşmışlardı:
"Herkes, bulunduğu taşa, toprağa; elleri, ayaklarıyla sarılmış, ölüyor ama tutunduğu yeri bırakmıyordu".
Gözleriyle gördükleri büyük değişim, "bir komuta mucizesi mi, yoksa anlaşılması olanaksız bir bilinmezlik miydi?"
İki savaş arasında orduda görülen direnç gücü ve savaşkanlık ayrımı, birçok insan için, anlaşılması olanaksız boyuttaydı.
Ancak, kuşkusuz bir bilinmezlik olayı değildi.
Türk halkında varlığını her zaman sürdüren yurt savunma güdüsü, yönetim yeteneği yüksek, bilinçli ve atılgan komutanlık istenciyle buluşunca, Çanakkale’deki direnişi ortaya çıkarmıştı.
Aynı sonuç, dört yıl sonra, yapılamaz denilen Anadolu direnişinde alınacak; Kurtuluş Savaşı’yla, büyük güçlerin Türkiye'ye yönelik plan ve uygulamaları, Çanakkale’de olduğu gibi geçersiz kılınacaktır.
Yarbay rütbesinde bir subayın (Mustafa Kemal) çok önemli sonuçlar doğuran büyük bir savaşta, belirleyici düzeyde etkili olması sıradışı bir olaydır.
İngiliz General Aspinall Oglander, bu durumu, İngiltere resmi tarihinde, "bir tümen komutanının, üç ayrı yerde, tek başına giriştiği harekatlarla; bir savaşın, hatta bir ulusun kaderini değiştirecek büyüklükte bir zafer kazandığı tarihte pek enderdir" sözleriyle dile getirmiştir.
Türkiye’de, yeterince incelenmeyen, üstelik çoğu kez çarpıtılan Çanakkale Savaşı ve Mustafa Kemal olgusu, neden ve sonuçlarıyla ve en küçük ayrıntısına dek, Batı'da incelenmiş, askeri-politik uygulamalarda edinilen deneyimler, 20'nci yüzyıl boyunca kullanılmıştır.
Türkiye Çanakkale’yi unuturken, Batı hiçbir zaman unutmamıştır.
Cüneyt Şaşmaz

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.