Prof.Dr. İ. Hamit HANCI
Av.Dr. Alp ASLAN, LTGS
Son yıllarda insansız hava araçları (İHA) ve benzeri nesnelerin düşmesi veya izinsiz uçuşları, farklı ülkelerde önemli güvenlik krizlerine yol açmıştır. Türkiye’de son dönemde yaşanan İHA düşmesi olayları, kamuoyunda ve siyaset sahnesinde güvenlik algısını etkilemiş; benzer şekilde Batı ve Doğu Avrupa ülkeleri de kendi topraklarındaki bu tür ihlaller karşısında toplumsal tepkiler vermişlerdir.
Türkiye, jeopolitik konumu gereği yakın coğrafyasındaki çatışmalar nedeniyle zaman zaman İHA tehditleriyle karşılaşmaktadır.
15 Aralık 2025’te Karadeniz yönünden Türk hava sahasına girerek Ankara yakınlarına kadar ulaşan kimliği belirsiz bir İHA’nın F-16 savaş uçaklarınca düşürülmesi toplumsal bir endişe yaratmış, Ankara Esenboğa Havalimanı’nda uçuşların durdurulmasına yol açarak günlük hayatı kısa süreli etkilemiştir.
Türkiye’deki güvenlik algısı, bu tür bir ihlal karşısında iki yönlü etkilenmiştir: Bir yandan savaşın uzağında görülen başkent semalarında bir İHA’nın ortaya çıkması, hava sahası güvenliği konusunda endişe yaratmış; diğer yandan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin İHA’yı başarıyla tespit ve imha etmesi, kamuoyunda kısmen güven duygusunu pekiştirmiştir.
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) açıklamasında olayın mevcut hava savunma sistemlerinin etkinliğini gösterdiği ve “hava savunma sistemimizin zafiyet içinde olduğu yönündeki iddiaların gerçeği yansıtmadığı” vurgulanmıştır. Bu devlet söylemi, topluma güven aşılamayı ve paniği önlemeyi amaçlamaktadır.
Bununla birlikte Türkiye’de kamuoyunun psikolojik tepkisi, olayın belirsiz yönlerine odaklanmıştır. Düşürülen İHA’nın hangi ülkeye ait olduğunun açıklanmaması ve enkaz bilgilerinin sınırlı olması, çeşitli spekülasyonlara yol açmıştır.
Sosyal medyada ve bazı yayın organlarında, İHA’nın menşei hakkında “bilgi kirliliği ve dezenformasyon içerikli iddialar” ortaya atılmış; MSB bu iddialara itibar edilmemesini istemiştir.
Muhalefet kanadından yapılan değerlendirmeler ise daha temkinli ve yapıcıdır. Muhalefetin konuyu siyasi bir polemik yerine ulusal güvenlik çerçevesinde ele almaya çalıştığı görülmüştür.
Medya dili açısından bakıldığında, Türkiye’de hükümete yakın medya organları MSB’nin açıklamalarını aynen paylaşarak “başarılı operasyon” vurgusu yapmış; daha eleştirel medya ise “İHA bilmecesi” gibi ifadelerle olayın belirsiz yönlerine dikkat çekmiştir. Ancak genel olarak ana akım medya dilinin, halkta paniğe yol açmamak için olgusal ve itidalli kaldığı söylenebilir.
Öte yandan Türkiye, insansız sistemlerle ilgili riskleri ilk kez yaşamamaktadır. Ukrayna-Rusya Savaşı’nın başlamasından bu yana, Karadeniz çevresinde Rusya’ya ait Orlan-10 tipi İHA’ların Türkiye sınırlarında düştüğü ya da ele geçirildiği vakalar kaydedilmiştir. Örneğin 2023 yılında Sakarya ve Gümüşhane’de düşen ve üzerinde Rus kırmızı yıldızı bulunan İHA’lar, kamuoyunda kısa süreli tedirginlik yaratmış ancak bu olaylar sınırlı bölgelerde gerçekleştiği için ulusal ölçekte büyük panik yaşanmamıştır.
Genel olarak Türk kamuoyu, İHA olaylarına karşı başlangıçta korku ve merak karışımı bir tepki verse de, devlet kurumlarının açıklamalarını takip ederek normalleşme eğilimine girmektedir. Bununla birlikte şeffaflık beklentisi yüksektir: Halk, düşen İHA’ların kaynağı ve amacı hakkında net bilgi talep etmektedir. Eğer resmi bilgiler yetersiz kalırsa komplo teorileri veya dış politika spekülasyonları ortaya çıkabilmektedir. Nitekim Ankara’da düşürülen İHA vakasında da “kimliği belirsiz” ifadesi kamuoyunda tatminsizlik yaratmış, devletin Rusya ve Ukrayna’ya resmi ikazda bulunduğunu açıklamasıyla kısmen yatıştırılabilmiştir.
Bu makalenin kaleme alındığı 19 Aralık 2025'te İzmit’te yaşanan ve kamuoyuna İHA/dron kaynaklı olabileceği iddiasıyla yansıyan olay, kısa süreli bir tedirginlik yaratmış; güvenlik birimlerinin müdahalesiyle alan kontrol altına alınmıştır. Olayın niteliği ve kaynağına ilişkin ayrıntıların resmî açıklamalarla netleşmesi beklenirken, yaşanan durum son dönemde artan hava sahası hassasiyetinin yerel ölçekteki bir yansıması olarak değerlendirilmiştir.
Batı Avrupa ülkeleri, coğrafi olarak savaş bölgelerine daha uzak olmakla birlikte son yıllarda dronlar ve tanımlanamayan uçan cisimlerle ilgili güvenlik ihlalleri yaşamıştır. Bu ülkelerde genel güvenlik algısı, barış döneminde kendi topraklarının güvende olduğu inancına dayanmaktadır; ancak beklenmedik dron olayları bu algıyı sarsma potansiyeline sahiptir. Örneğin Fransa’da Eylül 2025’te bir askeri üs üzerinde gece vakti birden fazla dron uçuşu tespit edilmiş, henüz operatörlerin kimliği belirlenememiştir. Yine Aralık 2025’te Fransa’nın batısındaki nükleer denizaltı üssü üzerinde görülen İHA’lara karşı deniz piyadeleri uyarı ateşi açmıştır. Bu tür olaylar Fransız kamuoyunda tedirginlik yaratmakla birlikte, toplumsal tepki genellikle kontrollü kalmıştır.
Kamuoyunun psikolojik tepkisi Batı Avrupa’da genelde panik düzeyine varmamakta, daha çok merak ve endişe şeklinde görülmektedir. İnsanlar bu olayları haberlere yansıdığı ölçüde takip etmekte, yetkililerin açıklamalarına önem vermektedirler. Danimarka ve Norveç’te Eylül 2025’te sivil havalimanları yakınında dron görüldüğü için uçuşlar geçici olarak durdurulduğunda, yolcular ve halk arasında kısa süreli endişe yaşanmış ancak yetkililerin durumu kontrol altına aldığı açıklanınca her şey normale dönmüştür.
Devlet söylemi bakımından Batı Avrupa hükümetleri genellikle şeffaf ve sakinleştirici bir üslup benimsemektedir. Fransa Savunma Bakanlığı ya da Almanya İçişleri yetkilileri, bu tür olaylarda kamuoyuna “araştırma başlatıldığı, gerekli önlemlerin alındığı ve halkın güvende olduğu” mesajını verirler. Eğer olayın arkasında muhtemel bir dış tehdit görülürse, bunu diplomatik bir dille ifade edip ulusal güvenliğin ihlal edilmesine müsamaha gösterilmeyeceğini belirtirler. Polonya hava sahasının İHA’larla ihlal edildiği iddiaları karşısında Fransa ve Almanya, NATO müttefiklerine destek beyan ederek dayanışma söylemini ön plana çıkarmıştır
Tehdit algısının farklılığı Avrupa söylemine yansımaktadır: Doğu’daki müttefikler Rusya’yı birincil tehdit olarak görürken Batı Avrupa toplumları kendi gündemlerinde terörizm veya iç güvenlik konularını daha öncelikli sayabilmektedir. Dolayısıyla Batı Avrupa’da bir dron krizi, eğer açıkça düşman bir devletle bağlantılı değilse, genellikle tekil bir güvenlik vakası olarak ele alınır ve abartılı bir resmi reaksiyondan kaçınılır.
Şeffaflık beklentisi Batı’da yüksek olduğundan, hükümetler olayların soruşturma sonuçlarını kamuoyuyla paylaşırlar. 2022 sonunda Hırvatistan’ın Zagreb kentinde düşen (Ukrayna savaşından gelip NATO topraklarına giren) İHA vakasında, yetkililer NATO içinde koordinasyonla soruşturma yürütmüş ve Hırvatistan Başbakanı, NATO hava savunmasındaki açığı eleştirerek kamuoyuna açık bir tutum sergilemiştir.
Medya dili Batı Avrupa’da çoğunlukla olgusal ve soğukkanlıdır. Ana akım medya, olayın detaylarını, muhtemel nedenlerini ve alınan önlemleri aktarırken uzman görüşlerine de yer verir. Euronews, Avrupa genelinde artan dron ihlallerini analiz eden haberinde, bu ihlallerin “Batı toplumlarında korku ve bölünme tohumları ekebileceği” uyarısını uzmanlara dayandırarak aktarmıştır. Bu ifade, Batı medyasının meseleyi sadece teknik bir olay olarak değil, toplumsal boyutlarıyla da ele aldığını göstermektedir. Sansasyonel dil kullanımı genel olarak sınırlıdır; toplumun psikolojisini gereksiz yere sarsmamak temel editoryal reflekslerden biridir.
Doğu Avrupa ülkeleri ise, özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı’nın etkileriyle, İHA ve füze gibi tehditlere en fazla maruz kalan bölgeler olmuştur. Polonya, Romanya, Baltık ülkeleri gibi NATO’nun doğu kanadındaki toplumlarda güvenlik algısı, sürekli bir teyakkuz haliyle şekillenmektedir. Kasım 2022’de Polonya’nın Przewodow köyüne düşen bir füze (ilk etapta Rus saldırısı sanılmış, sonradan Ukrayna’ya ait savunma füzesi olduğu anlaşılmıştır) sonucu 2 kişinin hayatını kaybetmesi, halk arasında savaşın kendi topraklarına sıçrayabileceği korkusunu doğurmuştur. Bu olayın ardından Polonya hükümeti NATO’yu 4. Madde kapsamında acil istişareye çağırmış, ulusal savunma seviyesini geçici olarak yükseltmiştir. Toplumsal olarak Polonya halkı bu krize sakin ancak tetikte bir tepki vermiş; marketlerde panik alımı veya benzeri davranışlar gözlenmemiş, ancak genel bir endişe atmosferi medyaya yansımıştır.
Benzer biçimde Romanya’nın Ukrayna sınırına yakın köylerine 2023 yılında Rus İHA parçalarının düşmesi, yöre halkında korku ve kızgınlık karışımı bir duygu uyandırmıştır. İlk etapta Rumen yetkililer bu olayı teyit etmekte yavaş davranınca, bölge halkı bilgi eksikliği nedeniyle rahatsız olmuş; nihayetinde hükümet Rusya’yı kınayıp NATO nezdinde girişimde bulunurken bölgeye hava savunma takviyesi yapmıştır.
Doğu Avrupa toplumlarında psikolojik tepki, tehdit algısının yüksekliği nedeniyle daha derin olabilmektedir: Halk, bu tür ihlalleri kendi ulusal varlıklarına yönelik ciddi bir tehlike olarak algılayıp kaygı düzeyi yüksek reaksiyon gösterebilmektedir. Bununla birlikte bu ülkelerde toplumsal direnç ve dayanışma duygusu da göze çarpar; örneğin Polonya ve Baltık halkları, Rusya kaynaklı olduğu düşünülen ihlaller karşısında hükümetlerinin sert tutum almasını ve NATO ile birlik içinde hareket etmesini güçlü şekilde desteklemektedir.
Doğu Avrupa’da devlet söylemi, çoğu zaman doğrudan ve serttir. Polonya, Estonya gibi ülkelerin liderleri, hava sahası ihlalleri konusunda açıkça Rusya’yı suçlama eğilimindedir. Eylül 2025’te Polonya hava sahasına 19 adet Rus İHA’sının girdiği ve bunların bir kısmının düşürüldüğü raporlandığında, Estonyalı Avrupa Parlamentosu üyesi Riho Terras bu eylemlerin “kasıtlı ve koordineli provokasyonlar” olduğunu ifade etmiştir. Doğu Avrupa hükümetleri, böylesi olayları ulusal güvenliğe saldırı olarak niteleyip uluslararası toplumu tepki vermeye çağırırlar. Romanya, sınırına düşen dron parçaları sonrasında NATO müttefikleriyle istişare ederek hava savunma imkânlarını güçlendirmeye yönelmiştir. Bu ülkelerin resmi söyleminde sıkça NATO dayanışması, caydırıcılık ve kararlılık vurgusu yer alır.
Ayrıca şeffaflık beklentisi de yüksektir; ancak hassasiyet nedeniyle ilk anda temkinli bilgilendirme yapılabilir. Polonya’da 2023’te ormanda bulunan bir askeri cisim (sonradan Rus KH-55 füzesi olduğu anlaşıldı) hakkında yetkililer başlangıçta ayrıntı vermemiştir. Bu tür geçici bilgi eksiklikleri, çoğunlukla panik önleme veya diplomatik hesaplarla ilgilidir. Sonrasında ise hükümetler açık bilgi sağlamaya ve halkı sürekli bilgilendirmeye özen göstermiştir. Polonya Savunma Bakanlığı, Nisan 2023’teki füze parçası bulgusunu teyit edip bunun analizinin yapıldığını basınla paylaşmıştır.
Medya dili Doğu Avrupa’da, Batı’dakine kıyasla daha vurgulu ve milliyetçi bir tonda olabilmektedir. Polonya ve Baltık ülkelerinin medya organları, Rusya’yı açıkça sorumlu tutan manşetler kullanmaktan çekinmezler. Örneğin Polonya basınında “Rus İHA’ları sınırımızı ihlal etti, NATO alarmda” gibi manşetler görülmüştür. Bu dil, halkın tehdidi ciddiye alması ve hükümetin attığı sert adımlara destek vermesi amacını da taşır. Öte yandan eleştirel medya, özellikle hükümetin yeterince hazırlıklı olmadığı durumlarda sert sorgulamalara gidebilir. Nitekim Polonya’da söz konusu orman vakasında aylarca fark edilmeyen füze parçası skandalında muhalif medya, iktidarı ülkeyi tehlikeye atmakla eleştirmiş ve Savunma Bakanlığı’nda bazı görev değişiklikleri yaşanmıştır.
Güvenlik algısı İHA ihlalleri, toplumda başlangıçta endişe yaratır; Türkiye savaş bölgesine yakınlığı nedeniyle temkinli olsa da gündelik güvenlik algısı genelde yüksektir. Barış ortamına alışkın toplumlar, dron olaylarını sıradışı ve tekil vakalar olarak görür; genel güvenlik algısı yüksektir ancak bu tür olaylar hassas tesislerde güvenlik açığı tartışması başlatır. Tehdit algısı sürekli yüksektir; Rusya kaynaklı tehlikeler somut görüldüğü için toplum her an tetiktedir. İhlaller, varoluşsal tehdit hissini bile tetikleyebilir.
Kamuoyunun psikolojik tepkisi Merak, endişe ve spekülasyon karışık bir psikoloji görülür. Hızlı resmi açıklama gelirse panik atlatılır; toplum olaylara alışkın olduğu için çabuk soğukkanlılığa döner. Genelde soğukkanlı ve rasyonel tepki verilir. Halk yetkililere güvenir, panik nadiren görülür. Olayın hayat akışına etkisi sınırlıysa gündemden çabuk düşer. Kaygı düzeyi yüksektir ancak bu korku, birlik duygusuna da dönüşür. Halk, savunma refleksi geliştirir; geçici panik yerine öfke ve kararlılık gözlenebilir.
Türkiye, Batı Avrupa ve Doğu Avrupa toplumlarının tepkileri arasında ortak noktalar ve farklılıklar vardır. Ortak olarak, her üç bölgede de toplumların güvenlik kaygısını giderme ve kamu düzenini sürdürme kaygısıyla hareket edildiği; halkın devletten bilgi ve koruma beklentisi içinde olduğu söylenebilir. Her yerde medyanın ve muhalefetin, iktidarı hesap verebilir olmaya zorlayan bir rolü de bulunmaktadır. Farklılıklar ise coğrafi konum, tehdit yakınlığı ve siyasi kültürden kaynaklanmaktadır: Doğu Avrupa ülkelerinde somut savaş tehdidi altında olmanın getirdiği yüksek alarm durumu ve Rusya karşıtlığı dili baskınken, Batı Avrupa’da nispi güven ortamı içinde daha temkinli ve hukuk çerçevesinde bir dil hakimdir. Türkiye ise iki dünya arasında sayılabilecek bir konumda, hem yakın tehditlere maruz bir ülke olarak refleks geliştirmekte hem de iç siyasi dinamikleri nedeniyle zaman zaman iletişimde farklı tonlar gözlemlenmektedir.
İnsansız hava araçlarının düşmesi veya hava sahalarının ihlali, 21. yüzyılın yeni güvenlik sınamaları olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bölgesel farklar olmakla birlikte, vakaların ortak dersi, modern güvenlik tehditlerine karşı şeffaf, proaktif ve koordineli bir yaklaşımın önemidir. Toplumların psikolojik direnci, doğru bilgilendirme ve devlet-toplum arasındaki güven bağı ile yakından ilişkilidir. Medya dili ve devlet söylemi, bu güven bağını ya güçlendirmekte ya da zayıflatmaktadır. Türkiye örneğinde, resmi makamların dezenformasyona karşı uyarı yapması ve süreci başarıyla yönettiklerini duyurması, halkı sakinleştirmeyi hedeflemiştir. Avrupa örneklerinde de benzer şekilde, yetkililer hem teknik tedbirler almakta hem de vatandaşların güvenlik duygusunu korumaya çalışmaktadır. Nitekim Avrupa Birliği düzeyinde tartışılan “dron duvarı” projesi, sadece fiziksel bir savunma değil aynı zamanda toplumsal kaygıyı giderme hamlesi olarak da görülebilir.
İster Türkiye’de ister Avrupa’nın doğusunda ya da batısında olsun, güvenlik krizlerine verilen toplumsal tepkilerde bilgiye erişim, kurumsal güven ve medya sorumluluğu belirleyici rol oynar. İHA düşmesi gibi olaylar, ülkelerin sadece askeri kapasitesini değil, kriz iletişimi becerilerini ve toplumlarının dayanıklılığını da sınamaktadır. Karşılaştırmalı analizler, farklı toplumların birbirinden öğrenebileceği dersler olduğunu göstermektedir: Şeffaflık ve birlik duygusu, belirsizlik ortamında en etkili panzehirdir. Bu sayede, gelecekte benzer sınamalarla karşılaşıldığında halkın paniğe kapılmadan, soğukkanlı ve bilinçli bir duruş sergileyebilmesi mümkün olacaktır.