Atatürk’ün Nutuk Oratoryosu ve SADAT

Doğan Satmış

19 Mayıs nedeniyle besteci Serdar Yalçın, Atatürk’ün Nutuk’unu, oratoryo olarak besteledi. Bu ilginç eser, 19 Mayıs şerefine, hafta içinde İstanbul Opera Orkestrası eşliğinde seslendirildi.

Gazeteci Yazgülü Aldoğan’ın haberinden öğrendik ki, eser tam bir ‘İmece’ usulüyle sahneye konulmuş. Öncelikle İş Sanat, bu anlamlı konser için tam da 19 Mayıs öncesini sahnesini sanatçılara ücretsiz açmış. Ayrıca 60 kişilik İstanbul Opera Orkestrası ve Korosu, bu eseri seslendirmeye gönüllü olmuş. Çalışmanın sahneye aktarılması da tamamen ücretsiz gönül seferberliği ile, çoğu İstanbul operasından yaş haddi dolayısıyla emekliye ayrılmış, aralarında Cem Şenler’in de bulunduğu eş dost müzisyenlerin dayanışması ile gerçekleşmiş.

Sonuçta, Serdar Yalçın’ın yönettiği, baş kemancı Seda Subaşı Yalçın’ın içinde bulunduğu orkestra, operacılar Hande Soner, Deniz Likos ve Hüseyin Likos’a eşlik etti. Oratoryo’da Atatürk’ü oynayıp, Nutuk’unu okuma görevi de Bas Gökhan Ürben’e düştü.

Atatürk’ün “1919 senesi Mayıs’ının 19’uncu Günü Samsun’u çıktım” sözleri ile başlayan Nutuk’un bu şekilde müzikalleştirilmesinin gerisinde çok büyük emek olduğu kesin. Emeği geçenler kutlamayı hak ediyor.

Sahneyi dolduran 60 sanatçının, büyük bir ahenk içinde böyle bir eseri 1 saat boyunca seslendirmesi, salonu dolduranların büyük alkışını topladı, müzisyenler üç kez bis yaptılar. Oratoryonun finalindeki Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni ise iki kez tekrarladılar.

Oratoryonun bir bölümünde de duyan herkesi heyecanlandıran, Osmanlıların mehter takımının ‘Ceddin Deden’ bölümü vardı. ‘Ceddin deden, Neslin baban, Hep kahraman, Türk milleti’ sözleriyle, Yeniçerilerin Viyana önlerine kadar gitmesini sağlayan bu şarkının yüksek volümlü ‘milliyetçilik’ duygularını kabarttığı bir gerçek. Salondakilerin, büyük bölümünde ‘batılılık’ kokan çok sesli müzik eseri ‘Oratoryo’nun bu bölümünde, farklı duygulara kapıldığını tahmin etmek zor değil.

Ama biliyoruz ki, at sırtında Viyana önlerinde sancak göstermek tarihin yıpranmış sayfalarında kaldı. Artık farklı bir dünyadayız.

Eğer Atatürk, Nutuk’ta anlattıklarını başarmamış olsa, Kurtuluş Savaşı yıllarında işgal altında olan İstanbul’un Türkiye’de kalması bile mümkün olamayabilirdi. Neyse ki, Atatürk ve silah arkadaşları zaferlerini Lozan’la sonuçlandırıp, modern Türkiye’yi yarattılar.

Xxx

Türkiye’de bazı kesimlerin Atatürk’e bu kadar kızgın olmalarının nedeni de aslında onun imza attığı bu zafer. Özellikle ‘Hilafet’in kaldırılmasını bazı kesimler kabullenemiyorlar. Sanıyorlar ki, hilafet kalsa, örneğin şimdiki Diyanet İşleri Başkanı Halife olsa, dünyadaki 1,5 milyar Müslüman Türkiye’yi biat edecek. Suudi’lerin, iki ay önceye kadar ‘Türk malı almayın’ kampanyası yaptığını görmezden geliyorlar ve bunun bir hayal olduğunu anlamak istemiyorlar. Oysa hilafet kavgası ta Peygamberin öldüğü günden beri var ve kimse de bunu başkasında görmek istemiyor.

Atatürk’ün bence en önemli özelliği, yaptığı her icraatı Büyük Millet Meclisi’nden yetki alarak gerçekleştirmesiydi. Gücünü, Osmanlı Padişahları gibi saltanattan veya hilafetten almak yerine, egemenliğin sahibi milletin emrinde olmayı tercih ettiğini biliyoruz.

Xxx

Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yaşına doğru hızla yaklaşırken, bir de seçim sandığı gündeme gelecek malum. Ve bu sandıkta, Türkiye’yi 20 yıldır yöneten, yönetirken de her türlü yetki ve sorumluluğunun sınırlarını da çoğu kez emrivakilerle genişleten bir siyasi kadro oylanacak. Konjonktür, bu kadronun aleyhine.

Böyle olunca da SADAT gibi bazı aktörler ön plana çıktı. Meslektaşlarımızın yazdıklarına göre, seçim günü birtakım senaryolar hazırlanmış. İyi Parti Lideri Meral Akşener de ‘Sopalı seçimleri isteseler de hayata geçiremezler’ diyerek benzer bir imada bulundu.

150 yıldır demokrasi mücadelesi verilen bir ülkede, Cumhuriyet’in 100’üncü yılında böyle düşüncelerin dile getirilmesi bile üzücü.

Bir iki ay önce siyasi partilerden birinin liderine, bu konu özellikle soruldu ve kendisi, “Türkiye’yi yöneten siyasi kadro içinde, böyle bir olaya tevessül edecek kimse çıkmaz, böyle bir sorumluluğu, birileri için, hiç kimse almaz” dedi.

Fransa İmparatoru Napolyon, bundan 200 yıl önce “Süngü ile her şey yapılabilir ama üzerine oturulamaz” demişti, aradan geçen iki asır, bunu defalarca kanıtladı.

Yapılacak şey sandık günü için ‘karanlık senaryo’ yazmak değil, bir yıl içinde fiyatı üç kat artan bir litre sütü, ihtiyacı olan bebeklere ucuza sağlamak.

Gerisi boş.