Atatürk’ün Gözleri

Alp Kırıkkanat

 

 

Biz Türklerin tarihi, kısa, sıradan ya da insanlığın geçirdiği siyasi, sosyal ve ekonomik süreç içerisinde görmezden gelinecek bir tarih değildir. Türk tarihi, geçmişi ve gelişimi içinde incelenen herhangi bir anlatının çok ötesinde değerlendirilmesi gereken bir olgudur. Geniş ve farklı coğrafyalarda bulunan atalarımızın, çoğu zaman bölgelerinin ve dünyanın jeopolitiğini değiştirecek hamleler içinde bulunmuş olmaları; tarihimizin zaman, mekân, olay ve sonuçları açısından daha titiz ve dikkatli incelenmesini zorunlu kılmaktadır. Nitekim, geçmişte bir kısım batılı tarihçiler bile Türk tarihiyle ilgili daha yazacak pek çok şey olduğunu itiraf etmişler ve tarihimizin zenginliği karşısında şaşkınlıklarını gizleyememişlerdir. Bu kapsamda; tarih hakkında çok şey bildiğinizi iddia etseniz bile bilinenleri birbirine bağlayan unsurlardan bihaber iseniz; hatalı sonuç ve değerlendirmelere gitmeniz kaçınılmazdır. Üstelik buna bir de tarafgirlik eklenirse, hatanın boyutları katlanarak artabilir.   

Son 30 Ağustos Zafer Bayramımızın kutlamaları esnasında, bu zaferimizle ilgili olarak tarihçi olduğu söylenen bir kişinin sosyal medyaya yansıyan yakışıksız bir beyanı kamuoyunda tepki çekmiştir. Diğer yandan bu açıklama, bir yanıyla da düşündürücü olmuştur. Bu beyanın birebir cümlelerini köşeme taşımak istemiyorum. Ancak sadece, tarihte birçok zaferi ve fethi olan bir milletin; eski bir vilayetini, yani Yunanistan’ı, yendi diye bayram yaptığı yönünde küçültücü ifadelerin kullanıldığını söylemekle yetineceğim. Tabi bu beyanda, eski vilayetin hangi hatalar neticesinde 1830’da devletleşip, 1922’ye kadar başımıza bela olduğu yönünde bir izahta da bulunulmuyor. Böyle bir açıklama tabi ki yapılamaz. Çünkü gerçekçi, bilimsel ve tarafsız bir izahat yapıldığı takdirde; Osmanlının son 300 yılında yaşanan olayların ortaya konulması gerekecek ve Atatürk ile cumhuriyete karşı olan tarafgir bakışlarına destek olabilecek hiçbir neden bulunamayacaktır.  Aslında bu ve benzeri birtakım söylemlere açık kaynaklardaki bir kısım köşelerde ve sosyal medya mecralarında da rastlanılmaktaydı.

Peki sıkıntının esas kaynağı ne olabilir? Kurtuluş Savaşımız ve 30 Ağustos Zaferimiz, sadece bir zafer olarak değil, yok edilmeye çalışılan Türk milletinin her yönden uyanışını da temsil etmektedir. Bütün bu yapılan haksız beyan ve söylemlerin, söz konusu bu uyanışa bir tepki olarak ortaya konulduğunu düşünüyorum. Bu zaferin her yıl kutlanması, bu uyanışın devamını ve uyanık kalınmasını sağlamaktadır. Milli kültürümüzü, muasır, yani çağdaş, medeniyet seviyesinin üstüne çıkarmak gibi bir hedef konulmuştur. Kurtuluş savaşıyla başlayan ve zaferle taçlanan bu uyanışın; sonrasındaki mahiyetinin Atatürk’ün inkılaplarıyla şekillendiğini bir önceki yazımda ifade etmiştim. 

Ayrıca, bu zaferle biz sadece Yunanistan’ı mı yenmiş olduk? 30 Ağustos zaferimizle ilgili küçültücü sözleri söyleyenler; örneğin, eski vilayetin devlet olarak kurulmasına yardımcı olan ve sonrasında onu Anadolu’da üzerimize salan İngiltere’den nedense hiç bahsetmemektedirler. Niye? Bilmiyorum. Herhalde bir cevabı vardır.

Büyük Atatürk’ün 29 Ekim 1938 tarihinde Ankara Hipodromunda geçit töreni öncesinde dönemin Başbakanı Celâl Bayar’a okuttuğu Türk ordusuna yönelik mesajı:

‘‘Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferle beraber medeniyet nurlarını taşıyan kahraman Türk ordusu!..’’

cümlesiyle başlamaktadır. Cumhuriyetin 15’inci yıldönümünde verilen mesajda yer alan bu ilk cümle; tarihimizdeki birçok olguyu birbirine bağlayan bir mantığı ve felsefi bir bütünlüğü bizatihi içinde barındırmaktadır. Burada, Malazgirt de vardır, Mohaç da vardır, İstanbul’un fethi de ve bunların öncesi ve sonrasındakiler de ve elbette 30 Ağustos da vardır. Her birinin zaman, mekân ve sonuçları birbirinden farklı olarak görülse de bunlar bir bütünün parçaları olup, hepsi tarihimizin kıymetli birer hazineleridir. Bunlar hiçbir zaman inkâr edilemez. Zaferlerimiz olduğu gibi elbette trajik mağlubiyetlerimiz de vardır. Ancak her zaman tasada ve kıvançta hep bir arada olmayı başardık. Ama bugün yapılmaya çalışılan, 30 Ağustos’un bir değerinin olmadığı ima edilerek, akıllarınca bu zaferi ve tabi sonrasında yapılanları gözden düşürmek. Unutmayalım, bunların hepsi bizim tarihimiz. Bunlar üzerinden ayrımcılık yapmak ya da birini küçümsemek ülkemize yapılabilecek en büyük fenalıklardan biri olur.

30 Ağustos’un müstehzi ifadelere sıkıştırılmaya çalışılması ne zaferimizin ve ne de Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının değerlerinden bir şey kaybettirir. Ne yapılırsa yapılsın, Türk milletinin kalbinden ve dualarından eksik olmayacaklardır. Ancak, tarihi bu şekilde kendilerine göre yorumlayanlara tavsiyem şudur: Büyük Atatürk’ün çakmak çakmak bakan o deniz rengi gözlerine fotoğrafından da olsa bir bakın. Göz göze geldiğinizde uzun süre bakabilecek misiniz? 

Kaynaklar:

Roux, Jean-Paul, ‘‘Türklerin Tarihi, Pasifik’ten Akdeniz’e 2000 Yıl’’, syf.24, Kabalcı Yayınevi, 5.Basım, 2008, İstanbul.
https://www.sozcu.com.tr/2019/gundem/akit-yazari-yavuz-bahadiroglunun-zafer-bayrami-paylasimi-buyuk-tepki-cekti-5308872/ (31 Ağustos 2019)
https://atauni.edu.tr/nutuk (31 Ağustos 2019)
https://www.atam.gov.tr/ataturkun-soylev-ve-demecleri/turkiye-cumhuriyeti-ordularina-mesaj
(31 Ağustos 2019)  

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.