ANKARA KALESİ

Prof. Dr. Anıl Çeçen

M E R K E Z İ             Y E R E L L E Ş M E

(K Ü-Y E R E L     D E Ğ İ L       M E – Y E R E L)

Prof.Dr. A N I L   Ç E Ç E N

                 Dünya küreselleşme dönemine girdikten sonra , ortaya bir de  Kü-yerel kavramı  çıkartılmıştır .Bu kavram  küreselleşme ve  yerelleşme kavramlarının birleşiminden meydana gelen birleşik yeni bir kavram olarak hem makalelerde hem de  geleceğe yönelik tartışmalarda yer almakta , daha doğru dürüst ne anlama geldiği  belirtilmeden  geleceğin yeni dünya düzeninin oluşturulmasında kilit bir deyim olarak kullanılmaktadır . Normal olarak bütün kamuoyunun bu yeni yaklaşımı bilmesi ya da öğrenmesi gerekirken , halk kitlelerini fazlalık olarak gören  neo-liberal entellektül yaklaşım ,eski dünya düzenini yıkarken ve küresel sermayenin imparatorluğuna giden bir yolda  emin adımlarla ilerlerken , bir de  ortaya Kü-yerel dayatmasını çıkararak  fazlasıyla kullanmakta ve kafa karışıklığına neden olarak , finans-kapitalin kapitalist diktatörlüğüne  yepyeni bir yapılanma  sağlamağa çaba göstermektedir . Daha doğru dürüst küreselleşmenin ne olduğu açıklanmadan , küreselleşme kökenli yeni ve uydurma kavramlar  çıkartarak  , anlaşılmaz  teoriler geliştirmek  dünya kamuoyunu sarstığı gibi  beş kıtanın ülkelerine dağılmış halk kitlelerini önemli ölçüde kafa karışıklığına sürükleyerek ,kaostan  yeni bir düzen çıkarma planlarını dolaylı yollardan devreye sokmaktadır . Kü-yerel kavramı bu açıdan  son derece önemli ve üzerinde titizlikle durulması gereken  yepyeni bir  deyimdir . Bu kavram önümüzdeki dönemde , küresel dönüşümün sağlanmasında kilit anlamlarda rol oynayacak gibi görünmektedir .

         Glocalization kavramı  , başta İngilizce olmak üzere bütün  latince kökenli batı dillerinde , küreselleşme aşamasına geçildikten sonra  gündeme getirilen yeni bir kavramdır , ve kü-yerel kavramının batı dillerindeki karşılığıdır . Küreselleşmenin karşılığı olan globalizm ile yerelleşmenin  batı dillerindeki tanımı olan localizaton kavramlarının bir araya getirilmesiyle  glocalization diye yeni bir kavram gündeme getirilerek ,  küreselleşme yolu ile yerelleşme ya da yerelleşme üzerinden küreselleşme oluşumları açıklanmağa çalışılmıştır . Uluslar arası büyük sermaye kuruluşlarının öncülüğünde , gizli dünya devletinin planları doğrultusunda küresel emperyalizm bütün dünya ülkelerini  sarsarak ele geçirmeğe başlayınca , ortaya çıkan yeni durumları açıklayabilmek zorlaşmış ve işte bu aşamada glocalization ya da kü-yerelleşme gibi  sonradan olma uydurma  yeni kavramlar oluşturma yoluna gidilmiştir .Dünya ülkelerine zorla küreselleşmeyi kabül ettirmeğe çalışan  sermaye kuruluşları , bazı yerel yönetimler ya da sivil toplum kuruluşları aracılığı  kü-yerelleşme konularında açık oturumlar ya da bilimsel toplantılar düzenleyerek kendilerine kitlesel taban yaratmanın peşinde koşmuşlardır .Çeşitli üniversitelerden  devşirilen küreselci ya da neo-liberal öğretim görevlileri ile bazı bilim adamlarını ortak projelere ikna eden   emperyal merkezler , küreselleşme sürecine paralel  bir biçimde  kü-yerelleşme projesini de kendilerine yakın gördükleri  bazı yerel yönetimler ya da  dışarıdan finans kaynağı sağlayarak satın aldıkları sivil toplum kuruluşları aracılığı ile  kü-yerelleşmenin önünü açmağa çalışmaktadırlar . Belediye birliklerine sızarak , bazı büyük kent belediyelerini ele geçirerek  , bunlar aracılığı ile toplantılar yapılmakta ve  ulusal,üniter,merkezi yapıda kurulmuş olan bugünkü devlet düzenleri yıkılmağa çalışılmaktadır . Açıktan devlet yıkıcılığı , kü-yerelleşme gibi ne olduğu belirsiz ,sonradan olma  tehlikeli kavramlar üzerinden  yapılmağa çalışılmakta ve insanların kafaları ciddi boyutlarda karıştırılarak , para babalarının yeni  dünya hegemonya düzeni kurulmağa çalışılmaktadır .

                   Türkiye Cumhuriyetinin başkenti Ankara’nın çeyrek yüzyıllık  belediye başkanı bundan birkaç sene önce ,  Kuvayı Milliye hareketinin merkezi olan başkentte , bu yepyeni emperyal kavramın başlığında yer aldığı bir bölgesel toplantı düzenleyerek , dünyanın merkezi coğrafyasında Kü-yerelleşme dönemini resmen başlatmıştır . Eski Osmanlı İmparatorluğu topraklarında kurulmuş olan bugünkü Orta Doğu devletlerinin bütün büyük kentlerinin belediye başkanları , Türkiye Cumhuriyetinin başkenti Ankara’da  bir toplantıya davet edilerek , Orta Doğu’da  Kü-yerelleşme süreci başlatılmıştır .(Glocalization in Middle East )  üst başlığı altında düzenlenen bu bilimsel görünümlü toplantıya  , Orta Doğu haritasında yer alan büyük kentlerin belediye başkanları katılmış ve birkaç günlük  toplantı sonucunda  bugün sıcak savaşların dış tahriklerle sürüp gittiği  merkezi coğrafyanın geleceği kentler üzerinden  konuşularak planlanmağa çalışılmıştır . Başkentler devre dışı bırakılırken ,başkentlerdeki merkezi devlet yapıları küresel emperyalizmin neo-liberal politikaları ile zaman içerisinde tasfiye edilirken  , Türkiye’nin başkenti Büyük Orta Doğu ya da Büyük İsrail Projeleri doğrultusunda  bir Kü-yerel yapılanmanın odağı olarak devreye girmektedir . Bir anlamda , Türkiye’nin başkenti olan Ankara , sonunda Ankara’daki  merkezi devleti bile ortadan kaldıracak küresel emperyalist projeye alet edilmekte ,  Ankara kendisini başkent olmaktan çıkaracak bölgesel  bir emperyal proje uğruna  Türk ulusunun var olma savaşı olan Kuvayı Milliye’den gelen ülke merkezi olma konumunu yabancı planlar uğruna kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya bırakılmaktadır . Türk devleti içindeki eski kadrolar gelişmelerden habersiz bir biçimde gelişmeleri izlerken , dışarıda yetiştirilmiş neo-liberal  genç kadrolar , merkezi devletten yerel devletlere geçiş sürecinde  çok bilinçli ve programlı biçimlerde kullanılmaktadırlar .

      Türkiye’de  daha çok küreselci, neo-liberal , alt kimlikçi ve cemaatçı kesimlerde  destek bulan Kü-yerel projesi , kısaca  yerelleşerek küreselleşme ya da  küreselleşerek yerelleşme anlamında bir yaklaşımı gündeme getirmektedir . Kü-yerelciler kendi aralarında örgütlendikleri gibi , çeşitli yayınlar çıkartarak , yerel düşünerek küreselleş ya da tamamen tersi bir doğrultuda küresel düşünerek yerelleş gibi bir sloganı kendilerine ana ilke olarak benimsemişler ve bu doğrultularda , batının emperyal devletlerinden para desteği alarak , ülke içinde  küresel emperyalizme paralel  bir sivil insiyatifin öncüsü olmağa çalışmışlardır .Kü-yerelciler özellikle Avrupa Birliği politikalarına  uygun bir çizgide çalışmalarını sürdürerek , dışarıdan gelen yabancı konuşmacıların katılımları ile  ülkede  yerelleşmeyi küresel emperyalizmin isteklerine uygun bir çizgide  gerçekleştirmek üzere çalışmalarını  yürütüp gelmişlerdir . Sivil toplum kuruluşlarının  kendi ülkelerinin devletlerine karşı duran, hatta daha da ileri giderek  alt kimlikçi ve bölgeci bir doğrultuda  düşmanca  bir tavrı benimseyen işbirlikçi  yaklaşımları çerçevesinde   Kü-yerel kavramı Türkiye’nin gündemine oturmuştur . Artık gelinen yeni aşamada Türkiye’nin bir çok kentinde bu doğrultuda toplantılar yapılmakta ve yerel insiyatifler oluşturulurken , ülkenin ulusal ve üniter yapısı ihmal edilerek  ülkenin bölünmesine ve merkezi devletin dağılmasına giden yollar dolaylı olarak açılmaktadır . Küresel emperyalizm ulus devletlere savaş açarken , bu siyasal yapıların merkezlerini hedef almakta , başkentleri devre dışı  bırakacak  yepyeni bir oluşum sürecini öne çıkarmaktadır . Başkentler her türlü kötülüğün kaynağı olarak  gösterilerek halkın gözünden düşürülürken , yeni yerelleşme süreçlerinin başlatıldığı yerel merkezler geleceğin kentleri ya da yerel yönetimleri olarak halk kitlelerine lanse edilmekte ve böylece merkezi devletlerden yerel devletçiklere ya da eyalet devletlerine geçişin önü açılmağa çalışılmaktadır . Bu doğrultuda geliştirilen yerelleşme süreci ulus devletleri ve bunların başkentlerini kendisine hedef seçmiş olan küresel emperyalizmin çıkarlarına çok uygun düştüğü için ,  yeryüzü haritasında yer alan bütün devletyapıları kökten sarsılmakta ,  halen var olan iki yüz ulus devlet düzeninden ,yerelleşme ya da  kü-yerel atılımlar ile gündeme getirilen  yeni kent merkezlerinin çevresinde oluşturulacak  iki bin  eyalet devleti oluşumuna doğru  bir yeni açılım ,büyük sermayenin çıkarlarına uygun düşecek bir  çizgide gerçekleştirilmeğe çalışılmaktadır .

        Emperyal merkezlere karşı ulus devletlerin direnmeleri ve kendilerini korumaları doğrultusunda önlemler almasına izin vermemek üzere , kü-yerel oluşumları hızlandıracak bazı uluslar arası toplantılar yapılarak  resmi belgeler yayınlanmış , bu doğrultuda  ulus devletlerin katılımı ile evrensel çizgide geçerli olacak protokollar imzalanmıştır . Avrupa Yerel  Yönetimler Özerklik Şartı bunların içinde en önde gelen  hukuk belgesidir . Yüzyıllar süren savaşlar döneminden sonra bir kıtasal birlik etrafında bir araya gelerek  Avrupa Birleşik Devletleri ya da Avrupa Birliği oluşumu çerçevesinde birleşmeğe çalışan Avrupa ülkelerine  küresel sermaye yerel yönetimler özerklik şartını dayatmaktadır . Bugün elliye yakın devletin yer aldığı Avrupa kıtasında bir bölgesel birlik var olan devletlerin kendilerini korumaları yüzünden kurulamadığı için ,kıtasal bütünleşmenin yolu gelecekte kentler arası birliğe doğru kaydırılmağa çalışılmakta ve bunun için de Avrupa kentleri , devletlerin kurulu bulunduğu başkentlerin yönetiminden çıkartılmak istenmektedir . Orta çağ Avrupası’ nın haritası incelendiğinde beş yüz civarında kent devletinden oluştuğu görülmektedir . Kentler arası ilişkiler ile sınırlar ortadan kalktığı için , ve daha kolay ilişkiler oluşturulabildiğinden  , bir bölgesel birliğe yönelen Avrupa coğrafyasındaki ulus devletler ortadan kaldırılmak istenmekte ve  bu devletlerin başkentlerinin ülke içindeki kentler üzerindeki hegemonyasına son verilerek tüm kentler geleceğe dönük olarak serbest bırakılmağa çalışılmaktadır . Bölgesel birlik oluşturulurken , ulusal sınırlar aşılmakta ve tüm kentler uluslar arası kurallara bağlı kılınarak , başkentlerin merkezi devlet yapılanmaları ortadan kaldırılmak istenmektedir . Böylece , ulus devletlerden önce eyalet devletlere daha sonraki aşamada da kent devletlerine yönelerek , bir Avrupa kıtasal birliğinin küresel sermayenin güdümünde oluşturulması  planlanmaktadır . Yerelleşme olgusu , aynı zamanda küreselleşmenin önündeki engel olan ulusal ve merkezi devletleri ortadan kaldırdığı için ,kü-yerel bir yapılanmanın elde edilmesini sağlamaktadır .

         Yerelleşme  bir anlamda demokrasinin doğal gereği olarak kabül edilmekte  ve bu doğrultudaki gelişmeler  yeni demokrasi projeleri ya da demokratikleşme süreçleri ile desteklenerek , yerel yönetimler öne çıkartılmağa çalışılmaktadır .Bir anlamda demokratik  ilerlemeler ile yerelleşme olguları paralel gitmekte , devletlerin merkezi yapılarının  hedef alınarak tasfiye edilmelerinde  bunlar beraberce kullanılmaktadır. Demokrasi kavramı ile cumhuriyet düzenleri sarsılırken , yerel yönetimler yolu ile de  merkezi yönetimler devre dışı bırakılmağa çalışılmaktadır . Bugünün ulus devletlerini merkezi ve üniter yapıları ile ortaya çıkartan geçmişten gelen siyasal ve sosyal  gelişmeler e bugün yer verilmemek istenmekte , bunların tamamen tersi doğrultuda sosyal olaylar uzaktan  kumandalı manüple edilerek , küresel sermayenin yeni dünya düzene doğrultusunda  bütün ülkeler  yepyeni yapılanmalara doğru sürüklenmektedirler .İmparatorluklardan ulus devletlere giden yolda devlet merkezleri ve başkentler kutsal bir yere sahipken , bugün  tamamen tersi bir doğrultuda  kentler ve yerel yönetimler öne çıkartılmakta , geleceğin ideal devlet biçimi olarak yerel devletleşmeler açık bir destekleme ile  gerçekleştirilmeğe çalışılmaktadır . Her türlü yerel değer önemsenerek  öne çıkartılırken , merkezin temsil ettiği değerler ya da başkentlerin konumu ile ilgili oluşumlar ya da toplumsal birikimler sanki yokmuş gibi hareket edilmektedir . Kasıtlı bir yerelcilik giderek bütün dünyada küresel sermayenin desteği ile  yüceltilirken , her türlü merkezi değer kötülenerek devre dışı bırakılmağa çalışılmaktadır . Tarihin ilk dönemlerinden bu yana devam edip gelen yerelleşme ve merkezileşme çekişmesinde , merkezi yapıya sahip olan ulus devletleri yıkma doğrultusunda küresel sermaye  açıkca yerel yönetimlerden yana  bir tutum izleyerek  büyük ulus devletlerin merkezi güçlerinden kurtulmağa çalışmaktadır . Sivil toplum kuruluşları ile beraber yerel yönetimler , gelinen bu yeni aşamada  küresel sermayenin taşeronları ve işbirlikçileri tarafından ulus devletlere karşı kışkırtılarak  açıktan kullanılmaktadırlar . Her ikisine de  batının emperyal ülkelerinden ve sermaye merkezlerinden para yardımı geldiği için ,  yerel yönetimler  dernekler ve vakıflar ile kendi devletlerine karşı açıkça kullanılmaktadırlar . Bir anlamda devlet düşmanlığı yerelleşme ve sivil toplumculuk girişimlerinin  ana  uğraşısı konumuna gelmektedir .

              Yerelleşme olgusu aynı zamanda yerel yönetimlerin örgütlenmesini de beraberinde getirdiği için , her ülke ya da bölge açısından yerinden yönetim gibi bir ilke  doğal bir sonuç olarak öne çıkartılmaktadır . Yerelleşme ya da yerelcilik  ansiklopedik anlam olarak merkez yokluğu anlamına gelmektedir . Belirli merkezlerden rahatsız olan yerlerde, o yerde  yaşayan insan toplulukları kendi aralarında bir araya gelerek ve  örgütlenip yerel yapılanmalara giderek yerel yönetimleri ortaya çıkarabilirler , Yerel yönetim bir yerin ya da bölgenin oradan yönetilmesi , başka hiçbir yere ya da merkeze bağlı olmaması anlamına gelmektedir . Yerel yönetimler ,bazen bütünüyle yerinden yönetimi ya da  kısmı olarak bir yerel insiyatifin örgütlenmesini temsil etmektedirler . Merkez yokluğu ya da merkezsizlik yerel yönetimlerin doğal sonucudur . Belirli bir merkeze bağlı olmayan belirli bir yörenin insanlarının bir araya gelerek kendi kendilerini yönetme ya da yörelerini yerinden yönetim biçimi ile yönetebilme hakları doğal olarak  vardır . Dünya tarihindeki önemli gelişmeler ve bu doğrultuda ortaya çıkan oluşumlar , zaman zaman  büyük siyasal yapıların çöküşünü ya da dağılmasını gündeme getirdiği için , böylesine  geriye dönük olumsuz gelişmeler karşısında kalan her  yöre toplumunun kendi yerel yönetimini oluşturarak , kamu  hizmetlerinin ve yöresel sorunlarının,  yerel insiyatifler ile yönetmeleri  mümkün olabilmektedir . Dünya tarihinin ortaya koymuş olduğu  bu gibi gelişmeler , yeni dünya düzeni planlarına kalkışan küresel sermaye açısından da ders verici olmuş ve ,zaman içinde dağılan büyük devletlerin geriye bıraktığı  kalıntılar içinden yerel yönetimlerin çıkması gerçeğini göz önünde bulunduran   finans kapitalin patronları , dağılma ile zaman içinde çıkan yerel yapılanmaları önceden planlayarak  bu kez normal koşullar içinde bir dağılmanın ötesinde acil koşullar çerçevesinde ulus devletleri ve merkezi büyük yapıları  çözmek ve  parçalayarak önceden hazırlanmış bir dağıtma operasyonunu yerelleşme süreçlerini destekleyerek gündeme getirmekte ve böylece kü-yerel bir programı  uygulama alanına aktarmaktadır . Büyük imparatorluklar beş ya da altı yüz yıl yaşama  şansına sahip olmalarına rağmen , uluslar arası finans kapital böylesine uzun bir zaman içinde dağılma senaryolarını beklemeden hareket etmekte ve bir an önce kendi küresel imparatorluğunu kurabilme doğrultusunda , hiç beklemeden kü-yerel projelerin yerel yönetimler üzerinden uygulanması ile acele olarak dağıtma senaryosunu gerçekleştirebilmenin arayışı içinde olmaktadır .

            Kü-yerel projenin içinde yer alan çok önemli bir başka kavram olarak ,hizmette halka yakınlık anlamına gelen subsidiarite  kavramı kullanılmaktadır . Bugünün küreselleşme eğilimlerine uygun bir çizgide gelişen  Avrupa Birliği gibi büyük kıtasal oluşumlarda ,  merkezi yönetimi devre dışı bırakmak yerelleşmeyi daha geniş boyutlarda uygulayabilmek doğrultusunda bir de hizmette halka yakınlık anlamında , yerine koyma ya da ikame etme anlamlarına da gelecek bir tarzda  subsidiarite kavramı , merkezi yönetimin yerine yerel yönetimi geçirebilme  amacıyla fazlasıyla kullanılmaktadır . Dışarıdan gelen baskı ve dayatmalara karşı halk kitlelerin tepki göstermesi ve tepkilerin gelişerek karşıt akımlara zemin hazırlaması gibi durumları önleyebilme doğrultusunda , bu ilke devreye sokularak , kü-yerel projelere devam edilmek istenmektedir . Avrupa kıtası ülkeler ya da devletler Avrupa’sından bölgeler ya da halklar Avrupasına doğru bir dönüşüme zorlanırken , kü-yerelleşme gene önde gelen bir  çizgide uygulama alanına getirilmekte ve ,yerel hizmetlerin yerel yönetimler çatısı altında örgütlenmesiyle  devlet merkezleri ya da başkentler ile ilişkiler kesilerek , yerelleşme üzerinden küreselleşmeye  yönelen bir  oluşum düzeni gerçekleştirilmeğe çalışılmaktadır . Hizmette halka yakınlık  gibi  halk kitlelerine hoş görünen  cilalı kavramlar kü-yerelleşme doğrultusunda geliştirilirken ,toplumlar merkezi devletin kontrolu dışına çıkarılmakta ve bu yoldan küresel emperyalizmin dünya halklarını bütünüyle denetimi altına alabilmesinin yolları açılmak istenmektedir . Avrupa Birliği bir kıtasal oluşum ya da Avrupa Birleşik Devletleri olarak  oluşturulmağa çalışılırken , ulus devletlerin direnişleri bu yollardan aşılmağa çalışılmakta , uluslar ve onların devletleri tarihin çöplüğüne doğru süpürülürken , kü-yerel projeler üzerinden  hem bölgesel hem de küresel yapılanmaların önü açılmağa çalışılmaktadır . Avrupa topluluğu bu doğrultuda yönlendirilirken , tarihin bir sonucu olan uluslar ve onların ulus devletleri tasfiye olmağa mahkum edilmektedirler .

       Kü-yerel projelerin temelinde geçmişten gelen yerellik o ilkesi bulunmakta ve geleceğe dönük  ulus devlet ötesi oluşumların tezgahlanmasında bu ilke ana bir kural olarak uygulanmaktadır . Yönetim sistemlerinin demokratikleşmesi görünümünde sürekli olarak yerellik ilkesi öne çıkarılmakta vatandaşların  ülke yönetiminde etkisinin artırılması gerekçesi ile de  merkezi yönetimin gücü ve üniter yapının bütünlüğünün yıkılmasında yerellik ilkesi haklı gösterilerek  dıştan güdümlü dönüşüme devam edilmeğe çalışılmaktadır . Bütün bilgilerin merkezde toplandığı ,ülke ile ilgili tüm kararların gene merkezde alındığı ulus devlet  yapıları aşılırken , daha geniş kıtasal oluşumlara yol açacak ve bunlar üzerinden de  bir büyük dünya konfederasyonunu küresel sermayenin güdümünde  oluşumunu gerçekleştirecek  açılım ve atılımlar  birbiri ardı sıra  gerçekleşme aşamasına gelecektir . Hizmette halka daha yakın durma gibi bir görünümden yararlanan kü-yerelcilik ,küresel imparatorluğa yerel yönetimler üzerinden gitmeyi hedeflemekte ve bu doğrultuda en büyük engel olarak öne çıkan başkentleri devre dışı  bırakarak  tek merkezli bir finans kapital imparatorluğunun hazırlıklarının tamamlanmasını sağlamaktadır . Dışlanan başkentler bir araya gelmedikçe ve küresel büyük şirketler tarafından empoze edilen dıştan güdümlü kü-yerel planlara karşı bir işbirliği ya da ortak bir çalışma düzenine gitmedikçe , önceden kurgulanmış olan sistem çalışmakta ve  ulus devletler düzeninden  küresel şirketler  egemenliği dönemine geçiş doğrultusunda  hızlı bir dönüşüm yaşanmaktadır . Devletlerin merkezi yönetiminin  kesin otoritesini silmeğe çalışan  tekelci şirketler açısından yerelleşme alternatif olarak devreye girmekte ve bu doğrultuda kü-yerel projeler şirketlerin desteği ile uygulamaya getirilmektedir .Halka en yakın yönetimleri hizmetin halkla bütünleştirilmesi  biçiminde  gündeme getiren kü-yerel politikalar ,halk kitleleri için aldatıcı olmakta , sivil toplum kuruluşları ya da yerel yönetimler üzerinden tekelci şirketlerin kucağına sürüklenen halk kitleleri  , zaman içinde  vatandaşlık bağı ile bağlı oldukları kendi devletlerine düşman bir hale düşürülerek , üniter devlet yapılarını bölücü bir konuma iteklenmektedirler . Küresel sermayenin güdümündeki medya organları aracılığı ile beyinleri yıkanan halk kitleleri böylesine oyunlara alet edilirken , ulusların egemenliği ya da  halkların kendi kaderlerini belirlemesi ilkesi doğrultusunda kurulmuş olan ulus devlet yapıları hızla bir çöküşe mahkum edilmektedirler .

           Hizmetler yerelleştirilirken , hizmete en yakın yönetim olarak lanse edilen yerel yönetimler  aynı zamanda halka da en yakın  yönetim biçimi olarak tanıtılmakta , halkların yerinden yönetiminde yerel yönetimlere kilit bir misyon yaratılmaktadır . Bu doğrultuda , yerel yönetimlerin özerkliği talep edilmekte  ve hiçbir biçimde  merkezi yönetimin  müdahalesi ya da ulusal egemenlik düzeninin  gerektirdiği bir biçimde ulusal inisiyatifin yerel yönetimlerde etkili olmaması için  özerklik başlıca kaçış yolu olarak görülmektedir . Alt kimlikçi yapılanmalar , ülkenin belirli bölgelerinde farklı etnik ya da dinsel yapılanmalara gitmek isteyen bölücü akımlar ulusal egemenliğin dışına çıkmak ve merkezi yönetimin baskısından sıyrılabilmek üzere özerkliği bir  kurtuluş yolu olarak görmektedirler . Özerklik yerel yönetimlere bir hak ve hukuk  statüsü olarak  tanınınca ,ülkenin bölünmesine ve merkezi devletin çöküşüne giden yol açılmakta ve bu doğrultuda kü-yerel açılımlar yeni küçük eyalet devletçiklerinin oluşumunu sağlayarak , büyük ulus devletlerin küçültülmesine yardımcı olmaktadır . Ayrı bir tüzel kişilik çatısı altında örgütlenen yerel yönetimler  ,kü-yerel açılımlar doğrultusunda kendi kendine açılım yapabilir bir noktaya getirilebilmekte ve   ayrıca dışarıdan sağlanacak  maddi destekler ile , küresel yeni dünya düzeni oluşumu çizgisinde  yönlendirilebilmektedirler . Özerklik statüsü bu açıdan bir güvence sağlamakta ve böylece yerel  yönetimler  merkezi yönetimin ya da ulus devletin  kontrol alanı dışına çıkarak  geleceğin eyalet devletlerinin oluşum süreçleri hızlandırılmaktadır . Her yerel adım böylece aynı zamanda ulus devletin dışına çıkılarak küreselleşmeye yönelen bir oluşumun öncüsü de olabilmektedir . Ulus devlet içinde yerelleşmek  ya da merkezden kopuk bir yapılanmaya gitmek aynı zamanda tamamen tersi bir çizgide dışa açılarak aynı zamanda  küreselleşmek anlamına da  gelebilmektedir . Merkezi yönetimin sakıncaları  ,bürokratik yapısı ile  otoriter baskıları sürekli olarak  gündemde  tutularak  ulus devletler kötülenmekte ,yerelleşme  ise bu gibi tuzaklardan kaçış olarak gösterilirken yeni bir özgürleşme olarak kamuoyuna benimsetilmeye çalışılmaktadır . Yerelleşme halk topluluklarını merkezden uzaklaştırırken sanki özgürleştiriyormuş gibi bir durum  ortaya çıkarmakta ama , başkentlerden kopan  bölgelerin küresel sermaye ve ona bağlı tekelci şirketlerin saldırısı ve sömürüsü altına  girmesine yol açarak yeni bir emperyalizmin ve  buna bağlı olarak gündeme gelen  köleleştirmenin  öne çıkmasına neden olmaktadır .

         Kü-yerel uygulamalardan birisi olarak gündemde gelen kentlerin dışa açılması , başkentlerin güdümü dışına çıkarak uluslar arası kuruluşlar ile  bağlantı içine girmesi  son yıllarda fazlasıyla görülmektedir . Özellikle Uluslar arası Para Fonu ya da Dünya Bankası gibi  çok büyük  evrensel kuruluşlar , devletlere ya da hükümetlere kredi açmayı bir yana bırakarak kentlere ve belediyelere kredi vermeye başlamışlardır . Bu gibi uygulamaların sonucunda bir çok geri kalmış bölge kenti ve onların belediyeleri başkentleri by-pas ederek  dışa açılmışlar , büyük ekonomik kuruluşlardan ya da uluslar arası bankacılık  sisteminden yüklü krediler alarak  kendi yöresel sorunlarını çözmeye çalışmışlar ama sonunda gene kendi devletlerine ve de başkentlerinin yönetimine muhtaç bir duruma düşmüşlerdir .Yöresel sorunlarının çözüm projelerine finans kaynağı sağlamak üzere yurtdışından  borç para sağlayan  bazı kentler , aldıkları  borçları geri ödeyememişler ve zaman içerisinde  kapitalist ekonomik sistemin faiz  bataklığına sürüklenerek iflas bayrağını çekmek zorunda kalmışlardır . Krediler yolu ile ulus devletleri çökerten küresel kapitalist sistem benzeri uygulamaları , borç tuzağına düşürdüğü kentler ya da yerel yönetimler içinde uygulamaya devam edince   bir çok yerel yönetim iflas ederek gene kendi ülkelerinin devletinin himayesine sığınmak  zorunda kalmışlardır . Kü-yerel projeler yerel yönetimleri merkezden uzaklaştırırken ,  yeni ufuklara açılan yerel yönetimler  borç bataklarında sürüklenirken okyanuslarda boğulurken gene kendi devletlerine  avuç açma noktasına gelmişlerdir . Kapitalisz tuzaklar  merkezi yönetimler ile beraber yerel yönetimleri de iflas noktasına itekleyince , kü-yerel projeler iflas etmiştir . İnsanlığın doğasına aykırı olan kapitalist emperyalizmin sömürgeciliği , küreselleşme ya da yerelleşme oyunları ile  insanlığı yeniden köleliğe mahkum etme  aşamasına  getirmiştir .Etnik toplumlara devlet kurdurma projeleri  ,kü-yerel politikalar ile dıştan desteklenmesine rağmen , yerel yönetimlerin güçsüz kalması ve bu yüzden kapitalist sistem içinde batma noktasına gelmesiyle  etkinliğini yitirerek devre dışı kalma noktasına gelmiştir .

         Küresel şirketlerin ulus devletleri tarih sahnesinden  silme girişimleri aşamasında gündeme getirilmiş olan kü-yerelleşme ,  İMF ve Dünya Bankasın’dan borç alarak başkentlere savaş açan  yerel yönetimlerin iflas etmesi  üzerine  artık durma noktasına gelmiştir . Merkezi devletin sahip olduğu güçlü yapılanmadan yoksun kalan yerel yönetimler dış dünyaya açılınca cılız kalmışlar ve geleceğin kent devletlerini tekelci şirketlerin desteği ile uluslara karşı oluşturma yolunda  kendilerinden beklenen adımları atamamışlardır . Geçmişten gelen  yerelleşme olgusu , küreselleşme aşamasında kü-yerel projelere dönüştürülmek istenmiş ama  ,büyük sermayenin  çıkmazları ve sorunları yüzünden bu açılım bitme noktasına gelmiştir .  Büyük parasal destekler ile kentleri başkentlere karşı kışkırtma ya da  geleceğin kent devletlerini oluşturma noktasında  eyalet devletlerine dönüştürme girişimlerinin çoğunlukla başarısız kaldığı görülmektedir . Çeyrek yüzyıllık küreselleşme döneminde birbiri ardı sıra görülen yerel yönetim iflasları , yerel yönetimlerden yerel devletlere geçme senaryolarının gerçekçi olmadığını ve birer ütopyadan öte gitmediğini açıkça göstermiştir . Bir çok etnik kavgaya ve de cemaat çekişmesine yol açan yerelleşme süreçlerinde , toplumların iç savaşa gitmesine neden olunmuş ve ve küçük yerel yapılar arasındaki çekişmeler büyük toplum yapılarında karışıklığa ve bazen da iç savaşlara yol açmıştır . Güçlü bir merkezin ortadan kaldırılması , toplumsal alanda kaosa giden süreçlerin de  başlangıcı olduğu için ,artık kü-yerel projelerden ya da uygulamalardan söz edebilmek giderek zorlaşmıştır . Küresel sermayenin taşeronu konumundaki neo-liberal kadrolar ya da kuruluşların , fanatik ulus ,devlet  ya da  başkent düşmanlığının ötesinde ,hiçbir işe yaramayan kü-yerelleşme  artık insanlığın gündeminden düşme aşamasına gelmiştir . Bir devlet çatısı altında halkı ile bütünleşmeyen , bölücü ve parçalayıcı kü-yerel girişimlerin kamu zararına yol açtığı kesinleşince , küresel emperyalizmin dayatması olan kü-yerelleşme  süreci durma noktasına gelmiştir . Aradan geçen çeyrek asırlık zaman dilimi ,kü-yerelleşmenin gerçek dışı olduğunu , dünyanın bugünkü koşullarına uymadığını kanıtlayınca , bütün dış çabalara ve uzaktan kumandalı manüplasyonlara rağmen ,kü-yerelci bir yapılanma başarılamamıştır .

           Batı kapitalizminin dünya imparatorluğu için zorlanan kü-yerelleşme diğer küresel politikalar gibi bitme noktasına geldiğinde , insanlık artık yerelleşmeyi yeniden düşünmek ve  bugünün dünyasının koşullarına uygun bir biçimde gerçekçi bir tarzda düzenlemek durumundadır . Bir çok ülkede yerelleşme dışarıda küresel emperyalizme uygun bir yapılanma sağlayamamıştır ama  , insanlığın geleceği açısından cumhuriyet devletlerinin  kendi toplumlarını daha gelişmiş bir çizgide yönetebilmeleri açısından  gene de  demokratik  bir alternatif olarak  geçerliliğini korumaktadır . Bu nedenle , yerelleşme olgusu artık küresel şirketlerin ve emperyalizmin güdümünden kurtarılarak , merkezi ulus devletlerin yönlendirmesi doğrultusunda yeniden ele alınmalıdır . Böylesine yeni bir yaklaşım   yeni bir kavramlaştırma yaklaşımı çerçevesinde  ME-YEREL ya da MERKEZİ YERELLEŞME  olarak adlandırılabilir . Geçmişten gelen bir alışkanlıkla , yerelleşme hep merkezin yokluğu anlamında adem-i merkeziyet kavramı ile  açıklanmağa çalışılmış ve sürekli olarak merkeze ya da merkeziyetçiliğe karşı gibi gösterilmiştir . Bugünkü ulus devlet ya da üniter devlet modelleri incelendiği zaman, hem merkezi yönetimlerin hem de yerel yönetimlerin aynı anayasa ile yönetilen ortak bir devletin çatısı altında yer alabildikleri görülmektedir . Merkezi ve yerel yapılar  ortak bir çatı altında buluşabildiğine göre , o zaman bu iki kavramı  birbirine karşıt bir doğrultuda değil ama  , yan yana ve birbirini tamamlayıcı bir doğrultuda ele almak mümkün olabilmektedir . Bu çerçevede  ,bir devletin merkezi yapısının yanı sıra yerel yönetimler de yer alabilmeli  ve  merkezin kontrolü altında yerelleşme güçlendirilerek , artan nüfusun ve kamu gereksinmelerinin karşılanmasında merkez ve yerel  yönetimler işbirliği sayesinde  daha üst düzeylerde geliştirilebilmelidir . Yerel yönetimler başkentlere karşı ya da merkezi devlete düşmanlık içinde bir gelişmeye yönelmemeli ,ulus devletlerin  merkezi  ile anlaşarak MERKEZİ YERELLİK , ya da  ME-YEREL  ilkesi  doğrultusunda  geleceğe dönük gelişme  programlarına yönelebilmelidir . Ancak böylece her yerel yönetim kendi ülkesinin koşullarına uygun düşen bir yeni yapılanma süreci içine girebilecek  ve böylece  küresel emperyalizmin  sömürge batağından ulus devletlerin  koruyucu şemsiyesi altında kendisini  kurtarabilecektir . İflas tehlikesi olmayan yerel yönetimler ,  kendi ülkeleri ve de merkezi devletleri ile beraber doğal gelişim süreçlerini tamamlayarak yeni dünya düzeninde daha güvenli bir konumda  var olabileceklerdir .

         Şimdiye kadar merkeziyetçilik ve  adem-i merkeziyetçilik ayrı ayrı ele alınmış ve sanki bu iki akım birbirine düşmanmış gibi bir ortam yaratılmıştır . Bugün gelinen aşamada artık geçmişten gelen deneylerin bir bütünsellik içerisinde değerlendirilmesiyle  ,daha üst düzeyde  çağdaş bir kamu yönetiminin gerçekleştirilebilmesi için  merkeziyetçilik ile yerelcilik ya da yerelleşme birlikte ele alınmak durumundadır .Bir devlet geleceğe dönük kendisini yenilerken  , hem merkezi yapısında hem de taşrada yer alan yerel yönetimlerde yenileşmeyi bir bütünsellik içinde birbiriyle bağlantılı olarak ele almak durumundadır . Merkezde yeni yapılanmayı sağlayan idari reformlar yapılırken , yerel yönetimler de de benzeri yenilemelere gidilmelidir . Türkiye’de küresel baskılar ile gündeme getirilen kamu yönetimi reformu ile beraber yerel yönetimler reformu girişimlerinin başarısız kalmasının ana nedeni , bunların belirli bir bütünlük içerisinde ele alınmamasıdır . O zaman , sadece yerelcilik yaparak  ya da yerelleşmeyi öne çıkararak   ,bir idari reformun yapılamayacağı  artık  açıkça ortadadır .Artan nüfus dikkate alınarak  yerel yönetimler güçlendirilmeli ,yerel yönetimlere kendi bölgelerindeki  etkinliklerini artıracak düzeyde  yeni yetkiler verilebilmelidir . Ne var ki , yerel yönetimlerin güçlendirilmesi , merkezin  tasfiyesi anlamına da gelmemeli  , tıpkı yerel yönetimler de olduğu gibi merkez de benzeri doğrultuda daha da güçlendirilmelidir . Böylece , ME-YEREL   ilkesi doğrultusunda ,başkent’de yer alan merkezi devlet ile buna bağlı olan yerel yönetimler bir bütünsellik içerisinde  güçlendirilerek ülkenin kamu yönetimi ve kamu hizmeti gereksinimleri  en üst düzeyde karşılanabilmelidir .MERKEZİ  YERELLEŞME , yapılacak idari reformun esası olmalı , böylece  var olan ulus devletler dağılmadan , merkezi devletler  kü-yerel politikalar ile  çökertilmeden   insanlığın beklentilerini karşılayabilecek yepyeni bir   kamu örgütlenmesi , ulusal çizgide geliştirilecek idari reformlar ile başarılabilmelidir . Yerel yönetimler ile merkezi yönetim birlikteliğinden daha güçlü kamu yönetimi teknikleri ortaya çıkabilmeli ve  , giderek artan nüfusun  gereksinmeleri doğrultusunda daha gelişmiş yönetim biçimleri ile daha mutlu  ve düzenli bir yeni dünya düzeni kurulabilmelidir .

        KÜ-YEREL  POLİTİKALAR   İLE   KAOS   DEĞİL  AMA  ME-YEREL    POLİTİKALAR İLE   BİR  DÜZEN   KURULMALIDIR  .KAOS’tan  SONRA YENİ DÜZEN    İSTEYENLERE  DÜNYA  BIRAKILMAMALIDIR . YENİ DÜNYA DÜZENİ  SAVAŞ İLE DEĞİL  BARIŞ VE DAYANIŞMA İLE  KURULMALIDIR .  KÜ-YERE POLİTİKALAR İLE  ETNİK VE DİNSEL  ÇATIŞMALARA İZİN VERİLMEMELİ  , ME-YEREL POLİTİKALAR İLE  DAYANIŞMA  VE BARIŞ İÇİNDE  DÖNÜŞÜM SAĞLANMALIDIR . ME-YEREL  POLİTİKALAR İLE  HER ÜLKEDE  İŞBİRLİĞİ  VE DAYANIŞMA GERÇEKLEŞTİRİLMELİ    VE  DÜNYA’YA  BARIŞ GETİRİLMELİ ,YENİ DÜNYA DÜZENİ İÇİN  TÜM İNSANLIK   ORTAK   MÜCADELE   ETMELİDİR.  ME-YEREL POLİTİKALAR İLE HER TÜRLÜ ÇATIŞMA ÖNLENMELİ VE BARIŞ İÇİNDE BİR GELECEK HAZIRLANMALIDIR.