Aile Şirketlerinin Bitmez Tükenmez Sıkıntıları

Şirketlerin ciddi bir çoğunluğu aile şirketi olarak doğar.Hatta pek çok şirket once girişimci bir şahsın şahıs firmasıyken, büyüyüp geliştikçe, aile şirketi halini almıştır.

Şirketlerin ciddi bir çoğunluğu aile şirketi olarak doğar.Hatta pek çok şirket once girişimci bir şahsın şahıs firmasıyken, büyüyüp geliştikçe, aile şirketi halini almıştır.

Geçen gün çok sayıda eğitimime de katılmış, çok disiplinli ve takipçi iki kadim dostumuzun da bulunduğu bir grupta sohbet ederken, bunlardan birisinin son bir kaç senedir içlerinde bulunduğu aile şirketlerinin zaafları hakkında da konuşmalarımız oldu.

Üzüldüğüm konu, benim danışman ve eğitmen olarak 1984 yılından itibaren onlarcasını gördüğüm aile şirketlerinin 2025 yılında bile, biribirine çok benzeyen tarihi(!) sorunlarla karşılaştıkları dahası bu sorunları birtürlü çözemeyip iki ileri bir geri gittikleri gerçeğiydi.

Aile şirketleri başta belirttiğim gibi ailede bir büyüğün kurduğu, daha sonra evlatları ve yakın arkadaşları ile “kendince” bir organizasyon oluşturduğu kuruluşlardır. Bunlardan çok azı ne yazıktır ki üçüncü nesle kadar yaşayabilmektedir. Üç nesil hayatta kalmış az sayıdaki bu şirketler ise zamanında azda olsa sistemleşebilenlerdir.

“Aile şirketleri neden zorlanır, patinaja kalkar, küçülür ve maalesef batar?” Sorusunun genel cevabı bir üstteki paragrafımda özetlediğim system konusundaki eksiklikleri ile, aile bağları ile liyakat konusundaki ciddi kafakarışıklığıdır.

Bu yazıdaki amacım, aile şirketlerini uyararak, “tipik aile şirketi hatalarına” düşmelerini önlemek ve yarına kalmalarını sağlamaktır.

Aile şirketleri doğal olarak girişimci insanlarca kurulur ve dünyada da ülkemizde de bu girişimcilerin çoğunluğu, “A” tipi amaç ve sonuç adamlarıdır. Sistem ve kurallar bu tarz insanların çoğuna ne yazık ki “Ayak Bağı” gibi görünür. Girişimci iş adamlarının büyükçe çoğunluğu, okullarda da en başarılı talebelerden değil de sosyal, çevreyle ilgili on üzerinden beşi şaşma, altıyı aşma felsefesini benimsemiş, genellikle “satışçı ruhlu” talebelerden çıkar…

Durum böyle olunca girişimci kişilerce kurulan kurum, ataklık, amaca odaklanmak ve işbitiricilik sayesinde oldukça hızla ilerleyebilir. Işler büyüyüp, çalışan eleman sayısı arttıkça system ihtiyacı artarken, girişimcinin kişilik profile system ihtiyaçları ile çatışmaya başlar. Öyle ya işi kurmuş, bir yere kadar da getirmiştir. “Sistem de neymiş?”diye düşünür doğal olarak. Bu arada girişimcinin evlatları ve güvendiği(!) arkadaşlarıyla akrabaları da istihdam edilen elemanları arasında çoklukla yer alırlar.

Sorunlar da tam burada başlama eğilimi gösterir. Nedeni açıktır. “Her Ağaçtan Oka da Boka da Sopa Çıkar” sözünde olduğu gibi, girişimcinin evlatları bile illa ebeveynleri kadar girişimci, çalışkan ve amaç adamı olmayabilirler. Hatta zengin babanın şımarık çocuğu tipinde olan evlatlar benim gördüğüm kadarıyla maalesef yüzde seksenin de biraz üzerindedir. Çevreden seçilen insanlarda her ne demekse öncelikle “güvenilir!” oldukları için seçilirler. Fakat güvenilir olmak, asla bir işi en iyi yapabilmek anlamına gelmez. Sonuçsa işleri yapamayan veya yarımyamalak yapan bir kadroya sahip olmaktan öteye geçemez.

Evlatlarınızı bile yetersiz iseler işinizin başına asla getirmeyin dostlarım. Şirketiniz çalışsın ve gerekirse evlatlarınıza ailede ki mirasçılarınız olarak şimdiden hisse verin, böylece şirketten uzak durup, yıl sonundan yıl sonuna kar varsa karpayını alsınlar. Bu durum elbette liyakatsiz olan güvenilir(!) eş, dost ve arkadaşlarınız için de geçerlidir. Elbet onları ayırsanız da hisse vermeniz gerekmez.

Her kurum için geçerli olmak üzere, liyakatli eleman işinizin gelişimi için ön şarttır. Liyakatli elemanı bulmak, seçmek ve yetiştirmek bir system işidir. Oysa “A”lar bunu gözardı eder, hatta bazen Kabul etmek dahi istemezler.

Liyakatli eleman için, neredeyse yüzyıl evvel öğrenilip Kabul edildiği üzere görevin tanımlanmış olması, o elemandan nelerin beklendiği net olarak ortaya konmuş olması gerekir. Bunun için de Görev / İş Tanımlarının ustaca hazırlanmış olması ön şarttır.İşe alınacak kişiye işe uygunluk ve kişilik profile testleri uygulanır, bu yapılmaz ise maliişlerde başarılı olabilecek bir insane satış işinde, satış işinde faydalı olabilecek bir insane ise mali konularda ziyan zebil edilebilir. Yapılan işe uygunluk testlerinden sonra görevtanımı okutulur, işi yazılı olan şartlarda Kabul edip edemeyeceği, yapıp yapamayacağı öğrenilir. İşe Kabul edilen eleman mutlaka oryantasyon eğitiminden geçirilerek işe başlatılır. İşe en iyi elemanlar da alınsa bu elemanların liderce takibi ve performanslarının ölçülmesi de önemli bir başarı şartıdır. Bahsettiğim tüm bu işler system demektir.

Aile şirketleri son yirmi yılda “Aile Anayasası” yapmaya veya yaptırmaya da yönelmişlerdir. Ancak bu anayasalar da kısa, öz, anlaşılır olmalı ve en başında mutlaka kurumun “Vizyon, Misyon ve Değerleri” yer almalıdır. “Yüz küsur maddeli, kimsenin okumayacağı, okusa da anlamayacağı anayasalar sadece raf işgalederler ve tabii işe yaramazlar. ”Anayasalar az maddeli ve ana stratejileri kapsayan yazılı belgeler olmalıdırlar. Asla ve asla da delinmemelidirler. Anayasalarına uyulmayan şirketlerin de devletlerin de sonu hiçiyiolmaz…

Günümüzde hala devam eden ve aile şirketlerini zora sokan bir başka durum da işe yarar ve kapsamlı bir “BAS” Bilgi Akış Sistemi sahibi olmamalarıdır. BAS’tan kastım ERP programlarıdır. Her zaman dikkatinizi çektiğim gibi, Muhasebe Programından Dönme, adeta bir gecekondu gibi olan sözümona “ERP” programları asla işe yaramazlar. Çok yetersiz kalabilirler. Bunun aksine, iyi bir “ERP” program kurumu tabir yerindeyse uçurur.

Etkin bir ERP program yoksa EXCELL Programları ile yamalı bohça benzeri veri değerlendirip, rapor yazmaya çalışan firmalar ne acıdır ki hüsrana mahkümdurlar. Günümüzün son derecede hızlı dünyasında geciken raporlarda hatalı raporlar da sadece kafa karıştırarak, şirketi zora sokarlar. Akıllı aile şirketleri ERP için ödenen paranın asla bir zarar değil aksine KÂR olduğunu görebilen ve iyi programa para yatırabilen şirketlerdir.

Dostlarım, gerek doğru personeli seçerek, verimli kullanmak, gerek şirketin gidişatını doğru olarak tam vaktinde görebilmek, gerek işe yarar bir “Aile Anayasası” sahibi olmak gerek iyi bir ERP Programına sahip olmak bir maliyettir ancak bu maliyet patina yapan, gerigiden, zarar eden bir şirketin once patronları ve çalışanlarına, sonra da ülkeye maliyeti yanında hiçbir şeydir.

Aile şirketleri yarına kalmak için yol yakınken sistemleşmeli ve bilgiye gereken önemi mutlaka vermelidirler.

Ahmet Levent ÖNER

Altıntepe

23 Ekim 2024

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri