AH ÂİLE VAH ÂİLE! / ERKEĞİN ADI YOK

Kerime Yıldız

Geçen sene Ekrem Kızıltaş, Erem Şentürk gibi yazarlar, uçak ve medyadaki yerlerini korumak için, Hilâl Kaplan’ın, “Âilenin Adı Yok” kitabına övgüler dizme kuyruğuna girdiklerinde şöyle yazmıştım:

“Bir tarafta, ev hanımlığından eşinin görevine terfî eden ve yüksek ökçelerle eşinin boyuna yetişmeye çalışan başörtülüler; diğer tarafta, eşine sorulan sorulara bile kendisi cevap vererek ‘erkeğin adı yok’ dedirten ama âileyi kurtarmak için kitap yazan antifeminist(!) başörtülüler…”

Dün Hilâl Kaplan-Süheyb Öğüt çiftinin boşandığını duyunca yukarıda bahsettiğim yazarların iltifatlarını yeniden okudum. Onların yerine ben utandım. Buyurun siz de okuyun:

“Sahasında bir ilk kabul edilebilecek kitapta, bütün kesimleri rahatsız eden âile değerlerindeki erozyon derli toplu şekilde ortaya konmuş. Kaplan'ın kitabı okunmalı çünkü bu konu ancak böyle anlatılabilirdi.” (Ekrem Kızıltaş)

“Hilâl Kaplan, ‘Ailenin Adı Yok’ kitabıyla yılın kitabı ödülünü aldı. Tebrikler! Tam yerini bulmuş bu ödül vesilesiyle bir kez daha tavsiye etmiş olalım. Bu çağın en çetin kavgalarından biri için satır satır argüman, tespit ve kanıtlar olan bir kitap.”(Erem Şentürk)

Demek yeterince kanıt yokmuş ki yazar, somut bir kanıt göstermek istemiş Erem Şentürk’e.

Fakültede seçmeli resim dersimizde Hocamız, bir arkadaşımızı karşımıza oturtup çizmemizi istemşti. Bitirdiğimiz zaman ortaya sanat eseri çıkardığını zanneden bir arkadışımıza şöyle demişti:

“Senin karşına başkasını da oturtsam yine bunu çizecektin.”

Hilâl Kaplan, başka bir şey de yazsa da o ödülü alacak; kitabı, ekmek peynir gibi satılacak ve mezkûr yazarlar, aynı şekilde övecekti. Hünkâr beğendikten sonra sen kimsin!

Okumadığım kitabı eleştirmem doğru değil. Fakat okumamam ve ciddiye almamam için çok sağlam bir gerekçem vardı. Benim için Kaplan’ın âile kurtarma kitabı yazması, İbrâhim Tatlıses’ın dayak yiyen kadınları koruması gibi bir paradokstu. “Mutlu bir âile hayâtı varken kitap yazıp sonra nazara gelmiş olamaz mı?” diye itiraz edenler varsa iyi okusunlar. Azıcık dikkatli olan birinin soracağı şu soruyu kitabı alkışlayan yazarların da sormasını beklerdim.

“Bacım, sen her yerdesin de eşin nerede? Adam hakkında bir şey çıkıyor, onun yerine cevap veriyorsun. Aynı işi yapıyorsunuz ama bir arada olduğunuz kare sayısı, bir elin parmakları kadar değil.”

“Ne biliyorsun bilmediklerini?” dediğinizi duyar gibiyim. Elbette biliyorlar. Hattâ Yeni Akit’in yakışıklı yazarı, yalıyı ziyâret edip tvitırda mutlu çift pozunu paylaşınca acı acı gülmüş, “Yemezler!” demiştim. Tıpkı 15 Temmuz gecesi yazılan “muhteşem mücâhid çift” görüntüsünü ve Boğaz’a nâzır verilen Mr. and Mrs. Smith pozlarını yemediğim gibi.

Peki derdim ne? Sevmediğim birinin yuvası dağıldı diye zevk mi alıyorum? Allah muhâfaza! Rabbim düşmanıma vermesin! Bizim oralarda, “Bir yuva yıkılırsa arz titrer.” derler. Her evin tenceresi kapalı. İçinde et mi kaynıyor dert mi kaynıyor bilemeyiz.

O hâlde iki kişinin boşanmasının telâşı, niye deli komşuya düşüyor?

Sebebini, Hilâl Hanım açıkladı. Ortada dînen bir haram ve hukûken bir yanlış olmadığına göre gerisi kamuoyunu ilgilendirmezmiş. İnsan olan herkesten, iki çocuk sâhibi annenin mahremiyetine saygı bekliyormuş.

Öncelikle ortada sorunlu bir evlilik varken âile kurtarma kitabı yazıp siyâsî destekle bolca sattıktan sonra evliliği bitirmek, kamuoyunu ilgilendirir.

Mahremiyete saygıya gelince…

İnsanları fetöcü, terörist, vs. diye yaftalarken de haramı, mahremiyeti, hukûku düşündünüz mü Hilâl Hanım?

Sizin mahremiyetiniz var da bizim “lekelenmeme hakkımız” yok mu? Bizler ana değil miyiz?

İstanbul seçimlerinde hile yapıldığı tvitini atarken, vatandaşın tercihini yok sayarken de bunları düşündünüz mü?

Şimdi kimseyi susturamazsınız! Tıpkı insanlara terörist dediğiniz zaman geçmişiniz nasıl ortaya dökülüyorsa, “Bu benim özelim” dediğinizde de aynı şekilde didik didik edilirsiniz.

Avukatınız, “aldatma yok” diye açıklama yapmış. Hayır efendim! Bal gibi var! Siz, karı-koca, bu milleti aldattınız. Önce hocaefendinize şiir yazdınız; sonra reisçi olup, geçmişinizi inkâr ettiniz. Seçilmiş Başbakan Ahmet Davutoğlu hakkında yapmadığınız terbiyesizlik kalmadı.

Hepsi bir yana, bu toprakları bize vatan kılan şehidlerimize dil uzattınız. Çanakkale’yi hafife alıp, sonra 57. Alay güzellemesi yaptınız. Ermeni lobilerinden ödül alıp, sonra Azerbaycan’da Nigâr Ana’yı bile kandırdınız.

HACI YAKIŞIKLI NE YAPACAK?

Yeni Akit, boşanma haberini, “üzücü ayrılık” diye verdi. Ankara temsilcisi Hacı Yakışıklı’nın, üzüntüsü geçince kimden yana olacağını tahmin etmek zor değil. Ekrem Kızıltaş, Erem Şentürk nerede olursa o da orada olacak. Ama gün gelip de her ikisini tanımadığını iddia ederse hiç şaşırmam. Çünkü bu ayrılık, öyle sıradan bir ayrılık değil.

Daha evvel bir yazımda elin oğlunun, şöhret meraklısı, zeki ama aptal Anadolu çocuklarını nasıl keşfedip kullandığını yazmıştım. Bakalım zâten gözden ırak olan Süheyb Öğüt, gönülden de ırak olunca susmayı becerebilecek mi?

GÜLŞEN’İN HÜSNÜNE KİMLER VARIYOR?

Efendim, biraz affınıza sığınarak ağzımı bozacağım. Erzurumlunun biri, İstanbul’a gelmiş; alık alık, karı kız seyrediyormuş. Elma yanaklı, orası burası oynayan bir kadına laf atmış:

“Vay vay! Hele kahpeye bak!”

Kadın seslenmiş:

“Uyy! Pohin yiyem, Erzurumli misen?

“İmam-hatip de imam-hatip!” diye bas bas bağıran gazeteler, Gülşen’i, sürekli “edepsiz kadın” diye haber yaptı. Hem de fotoğraflarıyla. Nâmus bekçiliği yaparak tıklanmayı artırdılar. Haberdeki fotoğraflar buzlanmıştı ama “tıklayıp bakmadım” diyen yalan söylüyor. Ben de böyle haberdâr oldum. Yoksa Gülşen’i şarkıcı yerine koyup dinlemem. Sesine güvenen, vücûdunu sergilemez.

Gülşen de aptal değil ya! “Pohinizi yiyem imam-hatipli misiniz?” dedi. Hepsi bu!

Bugün Gülşen’i yazan imam-hatip sevdâlısı bir yazar erkek, Gülşen’i nereden bildiğini yazmış. Gençliğinden beri Türk popunun düşüş biçimini tâkip ediyormuş da yok bilmem ne! Tabi Tabi! Fıkradaki Erzurumlu da öyle yapıyor.

Gülşen’in hakâretini kaşıyıp oy devşirmek isteyenler, zahmet etmesinler! Sessizce sandığı bekliyoruz.

Not: Ne 28 Şubatçılar gibi imam-hatipleri aşağılarım ne de şimdiki iktidar gibi kutsarım. Okul işte! İsteyen, çocuğunu göndersin! Ben göndermedim. Sınıf atlayıp Beyaz Türk olan veya köşeyi dönenlerin çocuklarının kolejlerde okuduğunu görünce uyandım.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.