996

Ngazete yazarı Aşkım Tan'ın yeni yazısı...

Çin, en kalabalık nüfusu ile küresel ekonomide yıllardır ucuz işgücünün kaynağı olarak dünyanın cazibe merkezi haline gelmiştir. 
Oysa Mao dönemi boyunca tüm işçilerin becerileri doğrultusunda devletin sahip olduğu istihdam birimlerine katkı yapmaları beklenirdi. 
Bu birimler aynı zamanda ücretleri belirlemekte, sağlık, barınma, çocukların eğitimi hatta evlendirme hizmetlerini sunmakta idi. 
1980’lerdeki De facto devlet başkanı Deng Xiaoping’in reformları ile kamu sahipliğindeki bu kuruluşlar, özel işletmelere dönüştürüldü. 
Küresel ekonominin atölyesi ve ihracat üssü haline gelen Çin’de, bu paralelde toplumsal yapı ve demografik yapıda önemli dönüşümler yaşanmıştır. 
Ülkedeki iktisadi büyüme söz konusu olduğunda emeklerini ve işgüçlerini satarak yaşamlarını sürdüren geniş kitleler, asgari düzeydeki maddi artışa razı olmak zorunda kaldılar. 
Kısacası, Çin Komünist Partisi (Ç.K.P.) rejimi, demir pirinç kâsesini kendi eli ile kırmış, temsil etme iddiasında olduğu işçi sınıfını büyüme tanrısına kurban etmiştir. 
Emeğin hızla metalaştığı, sosyal güvenlik hizmetlerinin kolektif bir hak olmaktan çıktığı günümüz Çin’i, fırsatlar kadar eşitsizliğin de arttığı bir toplum görünümündedir. 
Toplumsal kutuplaşma, refahın belirli ellerde yoğunlaşmasına koşut olarak günden güne artmakta iken ülkenin kalkınma süreci Doğu Asyalı komşularından çok Latin Amerika’yı andırır hale gelmiştir. 
Çin’in gelişmiş ülke pazarlarının taleplerine bağımlı “iktisadi mucizesi” yüzlerce milyon yeni emekçilerin yoğun sömürüsü üzerinde yükselmektedir. 
Her ne kadar “sömürgeciliğin” tarihte kaldığı iddia edilse de 1960’lı yıllardan itibaren bu defa da borçlar üzerinden modern bir sömürgecilik düzeni kurulmuştur ve borç, karın tokluğuna sınırsız çalışmayı, sınırsız çalışmak ise ölümleri beraberinde getirmiştir. 
Dünyanın en büyük ihracatçısı olan Çin, üretimde ucuz iş gücünün de merkezi konumundadır. 1.5 milyarı aşkın nüfusun önemli bir kesimi fabrikalarda ve üretim tesislerinde gece gündüz demeden çalışmaktadır. 
Bu çılgın üretim sisteminin tökezlememesini ve Çin’in dünyanın dört bir yanının ihtiyacını karşılamasını sağlayan düzende insanlar sabah 9’dan akşam 9’a haftanın 6 günü büyük oranda karın tokluğuna çalışıyorlar ve “fazla çalışma ölümleri” meydana gelmektedir. 
“996” da sabah 9, akşam 9 ve haftada 6 günü temsil ediyor.
996’nın sadece Çin’i vurduğunu mu sanıyorsunuz?
Bu Asya devine ucuz işgücünde meydan okuyan Bangladeş, Dominik Cumhuriyeti, Endonezya, Etiyopya, Filipinler, Kamboçya, Kenya, Laos, Meksika, Myanmar, Nikaragua, Peru, Srilanka, Tanzanya, Uganda, Vietnam gibi ülkelerdeki çalışma koşulları Çin’den geri kalmayacak ölçüde. 
Diğer yanda ise Euro bazında, AB ülkeleri arasında asgari ücretin en düşük olduğu ülkeler arasında bulunan Türkiye’de “996” kurbanlarının olduğu da yadsınamayacak bir gerçektir. 

Karoshi Gerçeği
Sanayi inkılabı binlerce yıllık insanlık serüvenini bambaşka bir boyuta taşımıştır. 
İnkılap sonrası, ziraat ve ticaret faaliyetlerine dayalı imparatorluklar yerini sanayi üretiminin ön plana çıktığı modern ulus devletlerine bıraktı. 
Her anlamda güçlenmek isteyen ülkeler yeni coğrafyaları sömürürken sadece ülkeleri değil, insan emeğini de vahşice tüketmeye başladı. 
Japon iş dünyasındaki problemlerden biri olan ve Japonların “milli katil” olarak adlandırdığı, aşırı çalışmaya bağlı ölüm, yani dünya dillerine de yerleşen tanımı ”karoshi”dir. 
Karoshi terimi, kullanımı ve literatürdeki yeri itibarı ile yeni olsa da kadim Japon kültürünün mühim bir unsurudur. 
Terim ilk olarak 1990’larda uluslararası makalelerde varlığını duyurmuştur. 
Kelime, “gönüllü olarak aşırı çalışmak” anlamına gelen ‘karo’ sözcüğü ile “ölmek” anlamına gelen ‘shinimasu’ kelimesinin birleşmesinden ortaya çıkmıştır. 
Uluslararası yayınlarda ilk olarak 1990’larda kendinden söz ettirse de Japonya’da karoshi durumu 1970’lerden beri işverenlerin ve hükumet yetkililerinin gündemini meşgul etmektedir. Japon çalışan hakları savunucuları karoshiyi milli çapta bir katil olarak görmekteler. 
Zira resmi olmayan istatistiklere göre Japonya’da her yıl 10.000’e yakın kişi karoshi olarak tarif edilebilecek durumdan dolayı hayatını kaybetmektedir. 
Karoshi ölümlerindeki en büyük tıbbi nedenlerin başında stres, açlığa bağlı kalp krizi ve inme gelmektedir. 
Uzak Doğu'da yaygın olan bu olguya Güney Kore'de  “gwarosa”, Çin'de ise “guolaosi” denmektedir.
Ç.K.P.’nin yeni kuşak liderliğinin daha kaç kuşağı büyüme tanrısına kurban edeceği, bununla bağlantılı olarak proleterleşme aşamasını tamamlamak üzere olan emekçilerin kapitalist restorasyon programına karşı hangi mücadele biçimlerini geliştirecekleri, çok da uzun olmayan bir geleceğin yanıt bekleyen sorularıdır.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Güncel Haberleri