M. Hakan Ünser Yazdı: Devlet Adamı
Ahmet Vefik Paşa tüm bu '’m’'li özellikleri saydıktan sonra ekler: “Bu evsafın hepsine sahip olmak da yetmez. Bir şey daha lazımdır. O da devletin bu idareciye hakikaten salahiyet vermek isteyip istemediğidir.” *
Osmanlı devlet adamı yokluğuna kaht-ı rical demiştir. Ahmet Vefik Paşa kitabında iyi bir siyasetçide ve iyi bir yöneticide şu sıfatları arar: Muteber, mutedil, mu'tezim (azimli), mutena, mutlif (affedici), muvaffak, muvakkit, muzaffer, mübeccel (yüceltilmiş), mübeşşir (sevindirici haber veren), mücerreb (tecrübe edilmiş), müdebbir (tedbirli), müeyyit (sağlam), müfekkir (düşünen), müheyya (hazır). Hatta der ki kitabında Ahmet Vefik Paşa: '’Bir siyasetçi ve yöneticide ne kadar ‘m’ harfi ile başlayan özellik varsa siyasetçi, yönetici o kadar mühim işler yapar.’’
Ahmet Vefik Paşa tüm bu '’m’'li özellikleri saydıktan sonra ekler: “Bu evsafın hepsine sahip olmak da yetmez. Bir şey daha lazımdır. O da devletin bu idareciye hakikaten salahiyet vermek isteyip istemediğidir.” *
Geçen yıl açılım süreci ortaya atıldığında ve bunun devlet aklı diye pazarlanmasına karşı "Devletin aklı kurumlarını ve organlarını anayasal misyonlarına uygun çalıştırmakla ortaya çıkar başka türlü değil." diye yazmıştım. Açıklayıcı bir ek yapmak istiyorum; devlet aklını ortaya koyacak olan devlet adamıdır. Yeni kaht-ı rical döneminde olduğumuz için “devlette çalışanların” fikir ve öneri üretmeyi bırakın, sürecin başlangıcında ve devamında sadece sürecin sözcüleriyle ters düşmemeye çalışmalarını izliyoruz. Bir trafik polisinin isyanına kadar kimseden çıt çıkmadı; çünkü vesayete son vermek ve bürokratik oligarşiyle mücadele adı altında devlette bütün direnç noktaları kırılmıştı. Kantarın ayarı bozulunca sistem önüne gelen her kâğıdı sorgulamadan imzalayan bürokratı tercih eder hale geldi.
Kamu yönetiminde, ancak kriz ve diplomasi tecrübesi edinmiş, siyaset kurumunda pişmiş, devlet şuuru gelişmiş olanlara devlet adamı denilebilir. Alınmasınlar ama iktidar partisinin veya siyasetçisinin yakını olup yüksek bürokraside her kâğıdı imzalayan devlet çalışanından “devlet adamı” diye bahsedemeyiz. Cemaatler, tarikatlar ve onların modern sürümü olan dernek vakıf gibi STK’lar ise devlet adamı değil devleti ele geçirip ideolojilerine hizmet ettirmek için adam yetiştirip devlet kadrolarına dahil ediyorlar.
Peki devlet adamı nasıl yetişecek? Önce iyi okullarınız olacak, oraya torpilsiz en iyi öğrencileri alacaksınız. Oradan mezun olan çocuklarınızın en iyilerini devletin kurumlarında görevlendirip devlet kültürünü kazandıracaksınız. İçlerinden millet çıkarı ve temsil bilinci gelişenlerini tespit edip siyasi partilerde iyice olgunlaştırıp devletin ve milletin hizmetine girmelerini sağlayacaksınız.
İleride biz demiştik demenin bir anlamı yok. Bu gidişata dur demek gerekiyor. Bunun yolu liyakati olmayanların “devlet projesi”, “devlet aklı” diye yaptıkları dayatmalara direnmekten geçiyor. Gerçek devlet adamları yetiştirmeliyiz ve millete şunu anlatabilmeliyiz: Devletten maaş almak, devletten geçinmek kimseyi devlet adamı yapmaz. İktidarınızın devamı ve koltuklarınızın garantisini sağlayan projeler “beka meselesi” veya “devlet projesi” değildir diyebilmeliyiz.
İşte Şırnak’ta yakın zamanda devlet adamı yokluğunun gün yüzüne çıktığı bir örnek yaşadık.
Şırnak valiliği, Şırnak Üniversitesi ve Cizre Kaymakamlığı tarafında düzenlenen bir sempozyuma davet edilen Mesut Barzani, Habur sınır kapısında devlet erkanı tarafından karşılandı.
Barzani’nin üniformalı-silahlı korumaları ile birçok yasaya ve bütün teamüllere aykırı olan gövde gösterisi şeklinde yaptığı ziyarete orada bulunun bakan yardımcısı, vali, kaymakam dahil hiçbir kimsenin anında tepki vermemesi/verememesi tam olarak kaht-ı rical gerçeğinin sonucudur.
En iyi okullarından mezun olmuş en iyi gençlerin devletin kurumlarında değil de bahis şirketlerinde çalışmaları, yurt dışına gitmeleri hepimizi rahatsız etmeli. Ülkenin eğitimden sağlığa, güvenliğinden imarına içinde olduğu olumsuzluklardan bahsederek can sıkmak istemem ama sahte diplomalıların devlette görev alabildiği bir ortamda devletin teröristlerle masaya oturması beni çok tedirgin ediyor.
Azını ben söyleyeyim çoğunu siz anlayın. Devleti oluşturan halka millet denir, milletin organize olmuş haline ise devlet denir.
İskender Öksüz hocadan bir alıntıyla son vereyim: "...Aslında açıktır ki devlet, millet ve lisanın bir oluş sırası yoktur. Lisan millete, millet devlete, devlet de lisana yol açmakta, birbirini kolaylaştırmakta, ateşlemektedir. Bu üçü yan yana ve bir arada yükselmektedir."**
Devlet de millet de lisanda insanla hayat bulur ve üçü de ancak gerçek evlatları sayesinde yükselir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.